KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELE, ONUR MÜCADELESİDİR!

Bugün, Dominik Cumhuriyetinde Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Mirabel kız kardeşlerin 25 Kasım 1960 tarihinde, cezaevlerindeki eşlerini ziyaret ettikten sonra ıssız bir yerde gizli polis tarafından tecavüze uğradıktan sonra öldürülmelerinin 44. yıldönümü. Bugün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Gününde, Sudan’da, Felluce’de, İran’da, Filistin’de, Türkiye’de ve dünyanın farklı coğrafyalarında kadınlar her türlü şiddete maruz kalmaya devam ediyorlar.

Kadına yönelik şiddet, erkeklerle kadınlar arasındaki eşit olmayan tarihsel güç ilişkilerinin bir sonucudur. Kadına yönelik şiddet evrenseldir ve küresel düzeyde ekonomik, siyasal, etnik sorunlarla artarak sürmektedir. Pekin Deklarasyonu, kadına yönelik şiddeti şöyle tanımlamaktadır: ”Kadınlara yönelik şiddet terimi, kadının fiziksel, cinsel ve psikolojik zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan, bu tip hareketlerin tehdidini, baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, ister toplum önünde, ister özel hayatta meydana gelmiş olsun, cinsiyete dayalı her türlü şiddet anlamına gelir“. Kadına yönelik şiddet, hem kadınların insan haklarını ve temel özgürlüklerini kullanmalarını engellemekte, hem de haklarını ihlal etmektedir.

Bu bağlamda, İHD, kadına yönelik şiddet biçimlerini şöyle sıralamaktadır:

– Aile içinde meydana gelen fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddet, kız çocuklarının cinsel istismarı, evde cinsel taciz ve tecavüze maruz kalmaları, zorla evlendirme, tecavüz faili ile evlenmeye zorlanma, zorla bekaret kontrolü ve bununla bağlantılı şiddet, evlilikte tecavüz, kadın sağlığına zarar veren diğer uygulamalar.

– Namus cinayetleri adı altında gerçekleştirilen kadının yaşam hakkına yönelik ihlaller.

– İşyerinde, eğitim kurumlarında, toplum içinde tecavüz, cinsel taciz, sarkıntılık gibi fiziksel ve psikolojik şiddet, fuhuşa zorlama.

– Gözaltı merkezlerinde ve gözaltı merkezleri dışında güvenlik görevlilerince gerçekleştirilen her türlü cinsel şiddet filleri (tecavüz, sözle ve fiziki cinsel taciz, zorla bekaret kontrolü).

– Silahlı çatışma durumlarında kadının insan haklarının ihlal edilmesi, tecavüz ve cinsel taciz uygulamaları.

– Zorla kısırlaştırma ve düşüğe zorlama, zorla doğum kontrol uygulaması.

– Kadının giysi seçiminde zorlamaya tabi tutulması ve başörtü yasağı uygulaması.

Kadın haklarının, evrensel insan haklarının ayrılmaz bir parçası olduğu kabulünden hareket eden İnsan Hakları Derneği, kadına yönelik şiddeti, kadınların insan haklarının korunması ve geliştirilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak görmektedir. İHD, şiddete dayalı iktidar ilişkilerini reddetmektedir. Bu çerçevede ; genelde şiddet kültürünün, özelde de kadına karşı şiddet kullanımının ortadan kaldırılması için kadın mağdurlarla dayanışma için aşağıdaki çözüm önerilerini sunmaktadır:

Aile içi şiddet, insan hakları ihlalidir, işkencedir. Aile içi şiddet mağdurları da işkence mağdurları gibi aynı duyguları yaşamakta, aynı travmaya maruz kalmaktadır. Bu nedenle işkence ve aile içi şiddet, yasal mevzuatımızda tanım olarak aynı kategoride ele alınmalıdır.

Kadına yönelik şiddet, insan onuruna karşı işlenmiş suçlardandır. Bunun adli ve cezai soruşturmaları etkili ve sonuç alıcı biçimde gerçekleşmelidir.

Türkiye’de faaliyette olan kadın sığınma evlerinin sayısı son derece yetersizdir. Namus cinayetleri adı altında kadının yaşam hakkına yönelik ciddi saldırıların olduğu bölgelerin başında G.Doğu ve Doğu Anadolu Bölgeleri gelmesine rağmen, bu bölgelerde tek bir kadın sığınma evinin olmaması bu risk altında bulunan kadınların daha korunaksız olması sonucunu doğurmaktadır. Ülkemizde kadın yaşam evi olarak formüle edilmesi gereken sığınma evlerinin sayısı artırılmalıdır

Namus cinayetleri, yargısız infaz türüdür. Türkiye, BM Genel Kurulu 3. Komitesi 57. Oturumunda alınan namus cinayetlerini ortadan kaldırmaya yönelik kararın imzacısıdır. Devlet, bu kararın içeriğini hayata geçirmek için gerekenleri yapmalıdır.

Berdel, beşik kertmesi, çok eşlilik, zorla bekaret kontrolü gibi uygulamaların işkence türü olduğu ve kadına yönelik ciddi hak ihlallerinden olduğu kabul edilmelidir.

Kadına yönelik her türlü şiddet, temel insan hakkı ihlalidir. Devlet, CEDAW, Uluslararası Sivil ve Politik Haklar Sözleşmesi, İHEB, Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi ve Pekin Deklarasyonu ile Eylem Platformuna saygı göstermelidir. Ulusal mevzuatta ve uygulamada, kadına yönelik şiddetin temel insan hakları ihlali olduğu ve geleneksel ve dini hiçbir normla tolerans gösterilmemesi gerektiği yönünde değişiklikler yapılarak CEDAW Sözleşmesi’ ne uygun hale getirilmelidir.

Gözaltında cinsel taciz ve tecavüz ile gözaltı merkezleri dışında güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen kayıtsız kaçırma, taciz ve tecavüz kadına yönelik işkence biçimi olarak uygulanmaktadır. Cinsel şiddet suçlarında sadece fiziksel raporların kabul edilmesi suçun failinin cezasız kalması sonucunu doğurmaktadır. Cinsel şiddet suçlarında psikolojik raporlar ve alternatif tıbbi raporlar da hukuki delil olarak kabul edilmelidir.

Yargı, sağlık, güvenlik, sosyal hizmet ve eğitim personeline verilecek hizmet içi eğitim programlarında kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve uygulayıcıların cezalandırılması konularının yer almasının sağlanması gerekmektedir.

Ülkemizde 15 yıl boyunca devam eden silahlı çatışma ortamından kaynaklı faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar, işkence ve tecavüzler, köylerin yakılıp zorla boşaltılması gibi ciddi hak ihlallerinden birinci derecede etkilenen kesim, kadınlar olmuştur. Silahlı çatışmalarda yakınlarını yitiren kadınların benzer acıları bir daha yaşamamaları için toplumsal barış ortamı sağlanmalı ve ivedilikle tekrar çatışmasızlık haline dönülerek, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözüm yöntemleri ivedilikle kabul edilmelidir

Aile planlamasında sorumluluğun sadece kadına yükletilmesi bir şiddet türüdür. Bunun ortadan kaldırılması için eşler birlikte eğitilmeli ve kadın sağlığı önemsenmelidir.

Kadına yönelik pozitif ayırımcılık kapsamında sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve aile planlaması konusunda detaylı bilgi verilmesi sağlanmalıdır. Aile planlaması adı altında kadının kısırlaştırılması (tüpligasyon) yöntemleri, kadının rızası dışında gerçekleşiyorsa suçtur. Kadın, uygulanacak yöntemlerin sonuçları hakkında ayrıntılı olarak bilgilendirilmelidir.

Başörtüsü yasağı ciddi bir hak ihlalidir. Kamusal yaşamda, eğitim alanlarında ve yaşamın tüm alanlarında başörtüsü yasağı uygulamasına son verilmelidir.

İstihdam alanında kadınlara karşı negatif ayırımcılık önlenmelidir ve bütün kadınlar çalışma hakkından yararlanabilmelidir. Ekonomik kalkınmaya katılım açısından kadınlara eşit muamele yapılmalıdır. Tüm meslek alanlarında, bütün kamu ve özel kurumların belli sayıda kadın çalışan almaları sağlanmalıdır.

Kadına yönelik ekonomik ve psikolojik şiddetin ortadan kaldırılmasının bir adımı olarak, evde ve tarlada çalışan kadınların, ulusal hesaplara dahil edilmeleri için sigortalı yapılması ve emeğinin görünür kılınması gerekmektedir.

Kadına karşı her türlü şiddet son bulmalı, kadın-erkek eşitliği sağlanıncaya kadar ortak çaba gösterilmeli, erkek egemen zihniyete karşı barış, kardeşlik, demokrasi söylemleri yükseltilmelidir.

İHD’li kadınlar olarak bizim isteğimiz, Sudan’da Filistin’de, Irak’da, ülkemizde ve tüm dünyada kardeşliğin ve demokrasinin yaşam bulması; her türlü hak ihlalinin son bulmasıdır.

Yüreklerimizi ve çığlıklarımızı birleştirip şiddet kültürünü egemen kılanların karşısında her şeye rağmen BARIŞ diyeceğiz.

VE RÜZGAR KADINLARI SÜRÜKLEYEMEDİ
KADINLAR RÜZGARA YÖN VERDİ

İHD KADININ İNSAN HAKLARI KOMİSYONU

Bir cevap yazın