Dünya değişmeye çalışırken kadına yönelik cinsel şiddet artıyor.
Bizimde içinde olduğumuz orta doğuya, son yıllara damgasını vuran toplumsal değişim hareketleri ve toplumsal yeniden kuruluş süreçleridir. Toplum içindeki daha çok demokrasi isteyen kesimlerin ayaklanması ile başlayan ve kadınların değişim, eşitlik ve kararlara katılım talepleriyle dahil oldukları süreç ne yazık ki kadına yönelik şiddetin arttığı ve yönetimlerdeki değişimler ve belirsizlikler nedeniyle şiddetin cezalandırılmadığı bir dönemi yaşamaktayız.
Mısır ve Tunus’da gözaltında şiddet, tecavüz, taciz ve bekaret kontrolü politik silah olarak tüm iktidarlarca kullanılmaktadır. Kadınları yıldırarak gösterilere katılmalarını engellemek, iktidar için mücadele eden gruplara aykırı gelen eşitlik, karar süreçlerine katılım için mücadelelerini engellemek için politik bir silah olarak kullanılmaktadır Kadınların önceki kazanımları ellerinden alınırken yeni düzenlemeler yapılmamaktadır. Kadına yönelik şiddet suç olarak düzenlenmediği için yaşanan cezasızlık kadınların kuruluş süreçlerine katılımını engelleyen araçlardan biridir.
Suriye ve Libya’da ise başta tecavüz olarak olmak üzere taciz ve kadına yönelik şiddet hem değişim isteyen kadınlara karşı, hem de kadının cinselliğini kendi onuru yapan gruplara karşı savaş silahı olarak kullanılmaktır. Süren iç savaş nedeniyle alt üst olmuş yerleşik yaşam bu kovuşturulmasını olanaksız kıldığı gibi topluluğun ve ailenin onuru haine gelmesi hem kendi can güvenlikleri nedeniyle hem de yakınlarını intikam davranışına yönelerek ailenin dayanışmasını zayıflatma olasılığı kadınların yaşadıkları suçları anlatmalarını engellemekte ve suçluların belirlenmesini engellemektedir. Cezasızlığa yol açan en önemli neden mağdurların konuşmaktan korkmasıdır.
Kaçırılma ve ardından karşıt silahlı grubun erkeklerince tecavüze uğrama Suriye’de en çok yaşanan olaylardandır. Hem Suriyeli hem Tunuslu kadınlar Tunus İçişleri bakanının açıkladığı gibi ‘cihadi nikahla’ zorla evlendirilerek cihadcı grupların erkekleri tarafından ilişkiye girmekte ve sonra terk edilmektedirler. Pek çok istenmeyen gebelik ve doğan çocuklar akıbetleri çok önemli bir toplumsal sorun oluşturmaktadır.
Başta Türkiye olma üzere çevre ülkelerde sayıları her gün artan Suriye’li sığınmacıların yaşamı da Suriyeli kadınları cinsel şiddetten uzaktır. Suriye’de yaşadıkları cinsel şiddetin yaralarını burada sarmaları neredeyse olanaksızdır. Bunun yanı sıra tek odada sürdürmek zorunda oldukları kalabalık yaşam ensest ve tecavüze açık hale getirmekte ve sığınmacı koşulları bunu dile getirerek yardım alma ve cezalandırma sürecinin başlamasını engellemektedir.
Bugün en açık olarak bildiğimiz Suriyeli kadınların dini evlilikler adı altında yapılan ikinci evlilikler biçiminde yaşadıkları insan ticaretidir. Suriyeli kadınlar genç yaşta ve zorla evlendirilmektedir. Türkiye’de dini evlilikler kayıt altında değildir ve yasal geçerliği yoktur. Bu durum Suriyeli kadınları fuhuş, şiddet ve kötü kullanıma karşı korumasız bırakmaktadır. Ayrıca ikinci evlilikler sığınmacı oldukları ülkelerdeki kadınların tepkisini çekmekte ve yaşadıkları sorunlar karşısında dayanışmayı zorlaştırmakta ve onları yalnızlaştırmaktadır.
Türkiye’de bir geçiş süreci yaşamaktadır. Bu geçiş sürecinin özelliği Kürt sorununu inkâr ederek ve imha ile değil diyalogla çözümü aşamasına gelmiş olması gibi olumlu bir dönem olmasıdır. Bu geçiş süreci kadınların çözüm aşamasına yetersiz katılımıyla sürmektedir. Kadınların istediği eşitlik ve özgürlük talepleri özellikle hükümet tarafından hiç dikkate alınmamaktadır. Bununla beraber Kürt kadınlara yönelik devlet memurlarının işlediği tecavüz, taciz, cinsel istismar suçları cezasız kalmaya devam etmektedir. Son on beş yıl içinde güvenlik güçlerinin işlediği409 tecavüz suçu cezasızlıkla sonuçlanmıştır. Bu dönem cezaevlerindeki Kürt mahpus kadınların diğer baskılara ek olarak çıplak arama ve ret ettiklerinde dayak yemeleri bu geçiş döneminin karakteristiği oldu denebilir.
Kadınlar bir yandan eşitlik ve özgürlüklerini genişletmek için mücadele ederken bir yandan da bunu kullanmaktadırlar. Özgürlüklerini istediklerinde ise karşılarına erkek şiddeti çıkmaktadır. Türkiye’de 2013 yılının ilk dokuz ayında İHD verilerine göre öldürülen 199 öldürme girişimine maruz kalan ve yaralanan 182 kadın olmuştur. Kadın ölümlerinin, öldürme girişimlerinin ve faillerinin 162 kadarı eş, imam nikahlı eş, birlikte yaşadığı eş olmaktadır. Faillerin 20 kadarı ise eski eştir. Faili yabancı olan kadın sayısı 18 ancak bunların çoğunun da failinin eşleri olup olmadığı henüz belli değildir. Failler halen daha önemli ceza indirimlerinden yararlanmakta ancak kadın hareketinin izlediği davalarda etkin kovuşturma ve cezalandırma yapılmaktadır. Son 6284 Sayılı yasa ile geliştirilen mağduru koruma ve faili uzaklaştırma tedbirleri ne yazık ki kadınların hayatını koruyamamıştır.
Öldürme girişimi ve yaralamaların 169 kadarı bıçakla olmuştur. Tehdit altında olan kadınların özellikle faili korunma almış kadınların kendilerini koruma eğitimi almaları hayat kurtaracak önemdedir. 109 kadın ateşli silahla öldürülmüş ya da yaralanmıştır. Silahlanmaya verilen destek kadınların hayatına ve sağlığına mal olmaktadır.
176 kadın dayağa maruz kalmıştır Dayak daha eşler tarafından uygulanmakta ve sıklıkla faili uzaklaştırma tedbiri uygulanmakta olan durumlarda ortaya çıkmıştır. Bu durum da bu yasanın etkinliğinin gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Sığınak düşüncesine uzak olan iktidarın bu tutumunu değiştirerek kadın sığınaklarını arttırma ve yaygınlaştırma politikasına yönelmesi önemlidir. Tanınmayan erkekler tarafından uygulanan dayak ise daha çok taciz ve tecavüzle birlikte ortaya çıkmıştır. Olayların yaklaşık dörtte birinde birden çok suç işlenmiştir.
Taciz ve tecavüz suçları ise genellikle sokakta ya da evin dışındaki hayatla bir ilişkisi olan kadınlara karşı işlenmektedir. Failler genellikle birden çoktur ve birbirlerine yardım ederek suçları işlemektedirler. Bu grup en zayıf kovuşturulan ve genellikle cezasızlıkla sonuçlanan şiddet grubunu oluşturmaktadır. Dışarıda olan ve dışarıyla ilişkisi ola kadının bu davranışları hak ettiği ne yazık ki toplumun bilinçaltındadır ve bunun değişmesi için etkin çaba hiç olmamaktadır.
Kadınların hak ve özgürlüklerini kullanmaları her zaman muhafazakâr politikalarla çelişmiştir. Aileyi koruyan ve erkeğin merkezine alan bir dünyayı gözeten politikalar Türkiye’de de kadınları ikincilleştirmekte, toplumun, ailenin ve erkeğin nesnesine dönüştürmektedir. Son on yılda kadına yönelik şiddetin artması hükümetin muhafazakâr karakteriyle bağlantılıdır.
İktidarın özel yaşama ve yaşama müdahalesine karşı çıkma pratiği olarak da tanımlanabilecek olan Gezi parkı direnişleri bu karakteri nedeniyle kadınların, genç kadınların eylemi oldu. Buna iktidarın yanıtı da Arap baharını yaşayan ülkelerde olduğu gibi gözaltında taciz zorla çıplak arama ve cinsel aşağılama ve tehdit oldu.
Yerel seçimler yaklaşıyor, Siyasi partilerin kadınlara yönelik pozitif ayırımcılık kapsamında “kota” uygulamalı ve daha çok kadının yerel yönetimlerde söz sahibi olması sağlanmalıdır. Kadınların yerel yönetimlerde karar verici ve uygulayıcı olmaları şiddeti azaltmaya ve mağdurları korumaya yöneik politikalara ve hayata geçmelerini sağlayacaktır. Sivil toplum örgütleri, siyasi partiler üzerinde kadınların siyasete girmesi için pozitif baskı unsuru olmalıdır. ” Kadınların siyasete girmesi konusunda kadın örgütlerinin, siyasi partilerin bir arada işbirliği içinde çalışıp, kadınların karşılaştıkları eşitsizlikleri çözme yolunda yöntemler geliştirmesi gerekmektedir
Bu nedenlerle diyoruz ki;
$1· Çatışmalı dönemlerde kadına yönelik şiddeti kovuşturan ve cezalandıran Uluslararası Ceza Mahkemesini (UCM) tanıyan Roma Konvansiyonu Türkiye tarafından onaylansın.
$1· Türkiye dış politikasını UCM’nin tanınmasını ekseninde yapsın.
$1· Kadın sığınakları yeterli hale getirilsin ve yaygınlaştırılsın.
$1· Siyasi partilerin kadın aday kotası üzerinden parti programlarına cinsiyet eşitliği programı koysun.
$1· Kadınların “Toplumsal, Ekonomik, Siyasal ve Kültürel Yaşama Katılımı” önündeki sorunlar ortadan kaldırılsın.
$1· Kadın hakları insan haklarıdır.
$1· Yaşasın kadın dayanışması.
İHD’Lİ KADINLAR