KARABÜK ÜNİVERSİTESİ’NDEKİ OLAYLARA İLİŞKİN ARAŞTIRMA-İNCELEME RAPORU

KARABÜK ÜNİVERSİTESİ’NDEKİ KÜRT ÖĞRENCİLERE YÖNELİK SALDIRI, BASKI VE ÖĞRENİM HAKKININ ENGELLENMESİ İDDİALARINA İLİŞKİN ARAŞTIRMA-İNCELEME RAPORU

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ MAZLUMDER
OLAY
Karabük Üniversitesi’nde öğrenim gören ve Kürt olan bir grup öğrenci; üniversite kampüsünde, Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurdunda ve ikamet ettikleri şehir merkezindeki evlerinin önünde yaşadıkları hak ihlallerinin son dönemde iyice arttığını, 09.03.2008 tarihinde Ülkü Ocakları ve Alperen Ocaklarına mensup oldukları belirtilen öğrencilerin ve yine bu kuruluşların öğrenci olmayan destekçilerinin saldırısına uğradıklarını, saldırı sonrasında götürüldükleri karakolda yapılan işlemlerin ardından rapor almak için gittikleri hastanede doktorun “..Ben de milliyetçiyim. Siz daha iş görebilirsiniz!” diyerek durumlarını rapora yansıtmadığını, hastaneden çıktıklarında kalabalık bir grubun “Bunlar teröristtir, saldırın vb.” yollu söylemlerle kendilerini linç etmek istediklerini, polis otosuna bindirildikleri sırada kalabalık grubun kendilerini “Buraları terk edin! Sizi yaşatmayız!” diye tehdit ettiklerini, bu linç atmosferi içinde teşhis edilebileceği söylenen bazı polislerin de küfrederek “Buraları terk edin. Sizi koruyamayız. Bundan sonrası bizi aşar!” gibi söylemlerde bulunduklarını, yaşananlardan sonra, yaşam haklarının ihlal edilebileceği endişesiyle evlerinden çıkamadıklarını, doğal ihtiyaçlarını temin edemediklerini ve okullarına gidemediklerini iddia ederek İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi’nden yardım talebinde bulunmuşlardır.
HEYETİN OLUŞUMU

Öğrenciler tarafından dile getirilen iddiaları taraflarla görüşmek suretiyle yerinde incelemek ve araştırmak, olaylara ilişkin gerçekleri doğru ve tarafsız bir şekilde analiz ederek kamuoyuna sunmak, en temel insan hakkı olan yaşam hakkının yanı sıra, eğitim ve öğretim hakkının korunmasını sağlamak ve meydana gelen hak ihlallerini gerçekleştirenler hakkında gerekli soruşturmaların yapılmasını temin etmek amacıyla;

İnsan Hakları Derneği Genel Sekreteri Sevim Salihoğlu, İnsan Hakları Derneği Genel Saymanı Av. Halil İbrahim Vargün, İnsan Hakları Derneği Merkez Yürütme Kurulu üyesi Av. Tacim Coşkun ve Mazlum-Der Genel Merkezi Genel Koordinatörü Ahmet Kızılkaya’dan oluşan bir insan hakları heyeti oluşturulmuştur.

HEYETİN GİRİŞİMLERİ

İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi; Karabük Valiliği’nden, Karabük Emniyet Müdürlüğü’nden, Karabük Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan ve Karabük Üniversitesi Rektörlüğü’nden, 14.03.2008 tarihli ve 202/2008/7–77 sayılı yazı ile randevu talebinde bulunmuş ve tüm yetkililerden 17.03.2008 tarihi için olumlu yanıt almıştır.

HEYET ÜYELERİNİN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ GÖRÜŞMELER

1) ÖĞRENCİLERLE YAPILAN GÖRÜŞMELER

Heyetimiz; daha önce yaşamış olduğu bazı deneyimlerden hareketle, heyetlerle görüşen öğrencilere soruşturmalar açıldığını göz önünde bulundurarak, başvuruda bulunan öğrencilerin isimlerini saklı tutma kararı almıştır. Gereken soruşturmalar açıldığı ve talep edildiği takdirde yetkili kurumlara bu isimler beyan edilecektir.

Öğrenciler ile bulundukları evde toplu olarak gerçekleştirilen görüşmede, özetle aşağıdaki hususlara değinilmiştir. Ayrıca tek tek bütün öğrencilerin ayrıntılı başvuruları heyetimiz tarafından alınmış olup, soruşturma sürecinde istendiği takdirde ilgili kurumlara verilecektir.

Karabük Üniversitesinden Bir Grup Öğrenci:

Heyet üyeleriyle görüşürken kaygılarını ileten ve insan hakları savunucularından acil girişimlerde bulunmalarını talep eden bir grup öğrenci aşağıdaki beyanlarda bulunmuştur:

“ Son yıllarda neredeyse her dönem dövülen ve linç edilen arkadaşlarımızın sayısı giderek artmaya başladı. Daha önce fakültelerimiz Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’ne bağlı olduğu için yönetimde olan dekanlarımız olaylara her zaman duyarsız kaldı. Karabük Emniyet Müdürlüğü’nde biriken şikayet dilekçelerimizin hiçbirisi sonuç vermedi. Bundan bir ay önce, Safranbolu Savcılığı’na yapmış olduğumuz suç duyurusuna ve can güvenliğimizin olmadığını ifade eden dilekçemize rağmen, son saldırılar da önlenemedi.

Bilim yuvası diye adlandırılan üniversitemizde, hocalarımızın tarafgir ve yönlendirici tutumları, kendilerini Ülkü Ocakları ve Alperen Ocakları üyesi olarak tanıtan öğrencilerin saldırılarını meşrulaştırmaya yetmektedir. 2004-2005 eğitim–öğretim yılında 3 arkadaşımız linç edilmek istenmiştir. Okul yönetimi ve emniyet mensupları olaya duyarsız kalmışlardır. Aynı yıl, Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı olan ve kampüs içinde Milliyetçi Hareket Partisi yurdu olarak da anılan yüksek öğrenim yurdunda kalan Diyarbakırlı bir bayan arkadaşımız tehditlerle yurttan çıkartılmıştır. 2005-2006 eğitim–öğretim yılında, 8 arkadaşımız Safranbolu Atamerkez Alışveriş Merkezi’nin önünde, yaklaşık 70 kişilik ülkücü bir grubun linç girişimine maruz kalmıştır. Olay yerine gelen sivil polisler, uzaktan olayı izleyerek sigara içmişler ve olaya müdahale etmek bir yana, bundan adeta memnuniyet duymuşlardır. 2006–2007 eğitim–öğretim yılında, aslında herkesi ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken ve hiçbir politik referansı olmayan “KÜRESEL ISINMA” konusunda duyarlılık çağrısında bulunduğumuz bir eylem yapmıştık. Eylemden sonraki akşam, 4 arkadaşımız Safranbolu meydanında linç girişimine maruz kaldı. Bu ve benzeri olaylardan şikayetçi olduğumuz için sürekli olarak tehditler aldık ve herhangi bir sonuç elde edemedik. 2007–2008 eğitim–öğretim yılında, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’ne bağlı fakültelerden oluşan okulumuz, Karabük Üniversitesi adını alarak ayrı bir üniversite statüsüne kavuştu. Okulun Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nden ayrılarak yeni bir üniversite olması, tansiyonu her geçen gün daha da yükseltti. Dönem başında doğu ve güneydoğu bölgesinden gelen bütün arkadaşlarımız tehditlere maruz kaldılar. Bu tehditlerin ardı arkası kesilmedi ve şu ana kadar hiçbir güvenlik önlemi alınmadı. Dönem ortalarında, okul kantininde çıkan kavgaya hem Emniyet Müdürlüğü hem de okul yönetimi soruşturma başlatmadı.

Bütün bunlar, yaşadığımız son saldırının zeminini oluşturdu. Kendilerine karşı en ufak bir yaptırım bile uygulanmayan ve kendilerini Ülkücüler olarak tanıtan, içlerinde öğrenci olmayanların da bulunduğu yaklaşık 30 kişilik bir grup, 09.03.2008 Pazar günü akşam saatlerinde birkaç arkadaşımızın birlikte kaldığı, şehir merkezinde bulunan evi bastılar. O akşam bir futbol maçı dolayısıyla birçoğumuz bu evde bulunuyorduk. Toplam 8 kişi onlarla konuşmak maksadı ile dışarı çıktık, ancak konuşmaya fırsat bulamadan üzerimize saldırdılar. Olay yerine gelen polislerin güçlükle araya girmesi sonucu, saldırganların arasından çıkarılarak polis arabasına bindirildik. Polis arabasında Karabük Devlet Hastanesine götürüldük. Saldırı sırasında aldığı darbe sonucu gözünden kan akan bir arkadaşımızın acil müdahale gerektiren durumuna rağmen, kendisini ‘Ben de milliyetçiyim’ şeklinde tanımlayan doktor bizimle ilgilenmedi ve ‘Siz daha iş görebilirsiniz’ diyerek rapor vermedi. Hastaneyi basanlar bile oldu. Hastane çıkışında, hastane önünde toplanmış ve dışarı çıkmamızı bekleyen yüzlerce kişilik bir kalabalığın linç girişimine maruz kaldık. Kalabalığın arasından türlü çeşitli tacizlerle ve küfürlerle geçirilerek tekrar polis otosuna bindirildik. Bu sırada, bizi korumakla görevli olan bazı polis memurları küfürler ederek, en geç 24 saat içinde Karabük’ü terk etmemizi istediler. Daha sonra, götürüldüğümüz polis karakolunda olayın kendilerini aştığını, kendilerinin de yapabileceği fazla bir şey olmadığını söyleyerek, can güvenliğimizin olmadığını kanıtladılar. Ayrıca, karakolda polis olmadığını düşündüğümüz kişiler içeri girerek fotoğraflarımızı çekti. İfade vermek için avukatımızın gelmesini istediğimizde ise, sivil polis amiri çok sert konuştu ve buna müsaade etmedi. Serbest bırakıldığımız ertesi günden beri devam eden bir çeşit ev hapsinde bulunuyoruz. Can güvenliğimizden endişe ettiğimiz için dışarı çıkamıyor ve okula gidemiyoruz. Bütün bu yaşadıklarımız, bazı arkadaşlarımızın üniversiteyi bırakarak Karabük’ü terk etme kararını almasına yol açtı. Gerçekten de, psikolojik baskılar ve aldığımız duyumlar, artık burada okumamızın imkânsız olduğunu ortaya koymaktadır. Hem artık okula devam etsek bile, hocaların bize karşı nasıl bir tavır takınacaklarını bilmiyoruz. Bundan sonra bazı hocaların derslerinden geçmenin de mümkün olmayacağı açık olarak ortadadır. Kaldı ki; hocalarımızın tarafgir ve yönlendirici tutumları, kampus içindeki ülkücü örgütlenmenin cesaretini artırmakta ve bize yönelik bu saldırıları teşvik etmektedir. Beden Eğitimi hocası Önder Şekeroğlu, Yrd. Dç. Dr. Melih Çetin ve Mobilya – Dekorasyon bölüm başkanı Ayhan Özçiftçi başta olmak üzere, bazı öğretim görevlileri sürekli olarak bizleri aşağılamakta, dersten geçirmemekle tehdit etmekte ve “sen terörist misin, ailende terörist var mı?” yollu hakaretlerle hedef haline getirmektedir…”

2) RESMİ YETKİLİLERLE YAPILAN GÖRÜŞMELER

Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Burhanettin UYSAL:
Karabük Üniversitesi Rektörü ile makamında yapılan görüşmede, heyetin geliş amacı kendisine anlatılmıştır. Görüşme sırasında Rektör, özetle şunları belirtmiştir:

“…Üniversitenin içinde bu türden olaylar yaşanmıyor. Sıkıntı üniversitenin içinde değil. Mağdur olduklarını iddia eden öğrencilerle daha önce bir görüşme yapmıştım. Bu görüşme sırasında benden talep ettikleri birçok şeyi karşılamaya ve sorunlarını çözmeye çalıştım. Örneğin, okul kantininde belli bir gruba mensup öğrenciler için tahsis edilen ve diğer öğrencilerin kullanamadığı masaları kaldırttık. Haksızlık yapanları, kim olursa olsun, en ağır şekilde cezalandıracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Bahse konu oluşturan öğretim görevlileriyle ilgili gerekli görüşmeleri yapacak ve kendilerini uyaracağım. Gerekirse cezai işlem de uygulayacağım. Biz Üniversite yönetimi olarak hukukun üstünlüğüne inanıyoruz. Üniversitenin hiçbir grubun egemenliğine girmesine müsaade etmeyeceğiz. Bütün öğrencilere eşit davranıyoruz ve hatta diyebilirim ki, Üniversite yönetimi olarak Doğu kökenli öğrencilere pozitif ayrımcılık bile yapıyoruz.”

Karabük Valisi Can DİREKÇİ:
Karabük il valisi ile makamında gerçekleşen görüşmede, heyetimizin dile getirdiği yaklaşık 20 civarında Kürt kökenli öğrencinin, yoğun bir biçimde tehdit aldıkları ve can güvenliklerinden endişe ettikleri için de evlerinden dışarı çıkamadıkları şeklindeki iddialara karşılık olarak, Vali Direkçi şunları ifade etmiştir:

“Can güvenliği konusunda herhangi bir sıkıntı yok. Söz konusu olaydan sonra da, gerekli önlemler alınmıştır. Öğrenciler evlerinden çıkarak rahatlıkla okullarına gidebilirler. Bir sıkıntı olduğunda, beni ve Emniyet Müdürü’nü rahatlıkla arayabilirler. Bunu, öğrencilerle yaptığım görüşmede, kendilerine de ifade etmiş ve karşılıklı olarak tahriklerden uzak durulmasını istemiştim. Bugünkü durumda, eğitim ve öğretimin aksamasını gerektirecek bir şey yok. Böyle bir durum olursa, özel önlemler alırız.”

Heyetimizin, öğrencilerin kavga sonrasında götürüldükleri hastanede doktor tarafından tahkir edildiği, hastane önünde bekleyen 150–200 kişilik bir grup tarafından linç edilmek istendiği, polis memurlarının sözlü tacizleriyle ve kötü muamelesiyle karşılaştıkları şeklindeki iddiaları dile getirmesi üzerine, Vali Direkçi şunları söylemiştir:

“Bahsedilen olay sonrasında meydana gelen hadiselerle ilgili olarak her iki tarafı da bizzat dinledim ve objekif bir yaklaşımla sorunların çözümüne yöneldim. Olay tamamen adli bir vaka, çok abartılmaması gerekiyor. Elbette bu durumdan faydalanmak isteyen birileri olabilir. Biz, mülki idare amirliği olarak, kamu idarecilerinin ayrımcı uygulamalarına asla müsaade etmeyiz. Gereken ne ise, onu yerine getiririz. Biz tarafların kavga etmesini değil, demokratik ve barışçıl bir ortamda tartışmasını istiyoruz. Karabük’ün bu tür olaylarla anılmasından çok büyük rahatsızlık duyuyoruz.”

Karabük Emniyet Müdürü Zekeriya KAHRAMAN:
Karabük Emniyet Müdürü ile makamında gerçekleşen görüşmede, heyetimizin olaya ilişkin iddiaları kendisine hatırlatması üzerine, Emniyet Müdürü Kahraman şunları ifade etmiştir:

“Üniversite jandarma mıntıkası olduğu için görev alanımızın dışında kalıyor. Dolayısıyla orada olup bitenlere ilişkin herhangi bir şey söyleyemem. 9 Mart gecesi yaşanan kavgadan haberdar olur olmaz, ekipleri olay bölgesine gönderdik. Ekiplerimiz her iki taraftan toplam 18 kişiyi gözaltına aldılar. Olayla ilgili olarak Savcı’ya haber verdik ve öğrencileri hastaneye götürdük. Savcı’nın talimatıyla, gözaltına aldığımız öğrencileri bir gün sonra serbest bıraktık. Olay yargıya intikal etti ve şu anda adli işlemler devam ediyor. Biz olay sırasında da, olaydan sonra da üzerimize düşeni yerine getirdik ve getirmeye de devam ediyoruz. Olay mahallinde 5 adet devriye ekibini sürekli olarak tutuyoruz. Öğrencilerin evden çıkmamaları diye bir şey söz konusu olamaz. Her türlü can güvenliklerini sağlamış durumdayız. Diledikleri zaman gönül rahatlığıyla evlerinden çıkabilirler.”

Heyetimizin, Hastane önünde öğrencileri linç etmek üzere toplanmış 150-200 kişilik bir grubun bulunduğu ve bu grubun öğrencilere yönelik sataşmalarına polisin engel olmadığı gibi, bizzat kendilerinin de bu sataşmalara eşlik ettiği şeklindeki iddiayı dile getirmesi üzerine, Emniyet Müdürü Kahraman şöyle karşılık vermiştir:

“Gerekli bütün güvenlik önlemleri alındığı için herhangi bir üzücü durumun yaşanmasına izin verilmedi. Ancak her iki grup arasında karşılıklı sataşmalar olduğundan, polisin olayları engellemek isterken bazı kırıcı davranışları olmuş olabilir. Bizler herkesin polisiyiz ve asla etnik ya da başka türlü farklılıklarından ötürü kimse arasında ayrım yapmayız. Bunun aksi bir durum söz konusu olursa, yani bizim personelimizden kaynaklanan bir problem yaşanırsa, gereğini elbetteki yaparız. ‘Okulunuzu bırakın ve evlerinize geri dönün. Sonra, sizi biz de koruyamayız’ diyen bir polis var mı yok mu, bunu araştıracağız. Eğer bunun bir gerçekliği varsa, hiç şüphesiz ki; gereğini yerine getireceğiz.”

Karabük Cumhuriyet Başsavcısı Musa Çatal:
Makam odasında heyetimizi kabul eden Başsavcı Musa Çatal, iddialara ilişkin olarak şunları dile getirmiştir:
“Şu ana kadar bize herhangi bir evrak intikal etmiş değil. Bu, hiçbir şey yapılmıyor anlamına gelmiyor. Bizim bir işleyiş sistemimiz var. Polis, olaya müdahale ettikten sonra, nöbetçi savcıya haber vermiş. Ancak nöbetçi savcıdan bize henüz herhangi bir evrak iletilmedi. Öğrencilerin de bize yönelik herhangi bir başvurusu olmadı. Kaldı ki, Karabük’te bu türden bir olay ilk defa yaşanıyor. Kanımca, bu münferit bir olay. Gerekli önleyici tedbirler mutlaka alınacaktır ve biz de bu süreçte üzerimize düşeni yerine getireceğiz.”

Heyetimizin, öğrencilerin Safranbolu Savcılığı’na başvuruda bulunduklarını hatırlatması üzerine, Başsavcı Çatal şunları söylemiştir: “Safranbolu Savcılığı’na yapılan başvurudan haberim yok. Böyle bir başvuru olmuşsa, Safranbolu Savcılığı yetkisizlik kararı vererek, dosyayı bize yollayacaktır. Biz de adli süreçle ilgili olarak üzerimize düşeni yerine getireceğiz.”

HEYETİN YAPTIĞI TESPİTLER

1. Heyetimiz; mağdur öğrencilerin son derece kaygılı ve gergin bir ruh haline sahip olduklarını gözlemlemiştir.

2. Heyet; maruz kaldıkları saldırılarla ilgili olarak ciddi bir adli soruşturmanın başlatılmaması nedeniyle öğrencilerin, kendilerini güvende hissetmediklerini ve bu sebeple öğrenimlerini yarıda bırakmayı düşündüklerini tespit etmiştir.

3. Heyet; öğrencilerin, sosyal yaşama katılım konusunda sorunlar yaşadıklarını gözlemlemiştir.

4. Son aylarda yükseltilen ultra milliyetçi dalga ve saldırganlık hali, “linç”i adeta bir kültür haline dönüştürmüş; özellikle batı illerinde Kürt öğrenciler ve Kürt yurttaşlarımıza yönelik fiili saldırılarda bir artış gözlenmiştir. Karabük Üniversitesi öğrencilerine yönelik fiili saldırıların da, ötekileştirmeyi yaygınlaştıran linççi bakış açısının bir sonucu olduğu tespitine varılmıştır.

5. Heyetimiz, bu tür girişimlerin Kürt öğrencilerin hem yaşam hem de eğitim haklarını ihlal ettiğini gözlemlemiştir.

6. Heyetimiz, zaman problemi nedeniyle Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı Karabük öğrenci yurdunda yaşandığı ifade edilen ihlallerle ilgili görüşme yapamamış, ancak yaşananlarla ilgili olarak, anılan kuruma durumu bildiren ve ihlallerin önlenmesini talep eden bir yazı gönderilmesine ve sonucun takip edilmesine karar vermiştir.

AYDINLATILMASI GEREKEN NOKTALAR

1. Mağdur öğrencilerin; maruz kaldıkları saldırılar sırasında, gerekli önleyici tedbirleri almadıklarını, kendilerini korumadıklarını ve tahkir ettiklerini iddia ettikleri polis memurları hakkında adli soruşturma başlatılmış mıdır?

2. Fiziki saldırıların izlerini rapor etmeyen Karabük Devlet Hastanesi’nde görevli doktor hakkında adli soruşturma başlatılmış mıdır?

3. Yaşanan olaylardan sonra, yaşam ve eğitim hakkı risk altında olan mağdur öğrencilere yönelik gerekli koruma tedbirleri alınmış mıdır?

4. Yaşanan olaylardan hem Emniyet Müdürlüğü, hem Rektörlük, hem de Valilik haberdar olduğu halde, 10 Mart’tan itibaren evlerinden çıkamadıkları ve okullarına gidemedikleri tespit edilen öğrencilerin, güvenlik içinde okula gidebilmeleri için herhangi bir girişimde bulunulmuş mudur?

KANAAT VE SONUÇ

Kanaat

Heyetimiz, incelemeler sırasında yapmış olduğu gözlem, tespit ve görüşmeler neticesinde aşağıdaki kanaatlere ulaşmıştır:

1. Karabük Üniversitesi’nde öğrenim gören Kürt öğrenciler; yaşam hakkının, eğitim hakkının ve ayrımcılık yasağının sürekli bir biçimde ihlal edilmesi riski ile karşı karşıya bulunmaktadır.

2. Mülki amirler (Vali ve Emniyet Müdürü) olayları, adli ve adi bir vaka gibi değerlendirme eğilimindedirler. Her iki yerel yönetici de; karşılıklı iki grubun bu olaylara sebep olduğunu belirtmiş, ancak bu grupların niteliğini net bir şekilde ortaya koymamıştır.

3. Emniyet Müdürlüğü’nün; Karabük gibi 105 bin nüfusa sahip küçük bir ilde, mağdur öğrencilerin evlerinin bulunduğu bölgede, olayların başladığı tarihten hemen sonra 5 adet polis devriyesini görevlendirmesi, yerel yöneticilerin de; öğrencilerin ne derece ciddi bir yaşam hakkı ihlaline maruz kaldıklarını, örtülü de olsa, kabul ettikleri anlamına gelmektedir.

4. Yaşadıkları olaylarla ilgili olarak defalarca Safranbolu Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını belirten öğrencilerin; bu başvurularına gereken önemin verilmemiş olması, iddialarının soruşturulmaması ve olay gününe kadar hiçbir tedbirin alınmaması, başvurucuları linç etmeye yönelen grubu cesaretlendirmiştir. Oysa, halihazırda alınan tedbirler birkaç ay öncesinden alınmış olsaydı, raporumuza konu oluşturan hadiseler ya hiç yaşanmayacak ya da kamu görevlilerinin dillendirdiği gibi münferit, adi bir vaka olarak kalacaktı. Fakat Karabük Üniversitesi’nde yaşananlar, münferit bir vaka olmaktan çok, kimi öğretim üyeleri ile örgütlü bir takım öğrenci gruplarının sistematik ve bilinçli tahrikleriyle başlayan ve Kürt öğrencileri hedef alan etnik temelli bir ayrımcılığa işaret etmektedir.

Sonuç

Yaşam hakkı ve eğitim hakkının engellenmesi ile ayrımcılık yasağının delinmesi, ciddi sonuçları olan ve toplumsal barış ortamını zedeleyen ihlallerdir. Konuyla ilgili olarak deliller karartılmadan hazırlık soruşturması tamamlanmalı ve adı geçen failler yargılanarak hak ettikleri cezaya çarptırılmalıdır. Ciddi hak ihlallerine maruz kalan Kürt öğrencilerin muhatap oldukları ayrımcılık uygulamasına ve fiziki saldırılara son verilmesi için bahsedilen güvenlik görevlileri, ülkücü saldırgan öğrenciler ve gerekli tıbbi raporu tanzim etmeyen hekim hakkında etkili bir soruşturma yürütülmeli, sorumlular görevlerinden alınmalıdır.

Güvenlik görevlilerinin vatandaşla ilişkilerinde; ideolojik davranma, görev ve yetki sınırını aşma, görevi ihmal etme gibi uygulamalara göz yumulmamalıdır. Hukukun kayırmacılık özelliği yoktur, olmamalıdır. Hukukun bağlayıcılığı herkes için geçerlidir. Yargı mekanizması en etkin şekilde ve kısa zamanda adil sonuca ulaşmalıdır. Ayrıca Karabük Üniversitesi yönetimi ile YÖK Başkanlığı, son derece ciddi olan iddiaların araştırılması ve iç hukukun etkin sonuca ulaşımı için Savcılık nezdinde başlatılan yargısal sürecin takipçisi olmalı ve gerekli idari soruşturmayı başlatmalıdır.

İHD 2007 Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Raporu’na göre; 2007 yılı içinde toplam 210 öğrenci Üniversitelerin Disiplin Kurulları tarafından soruşturmaya uğramış ve 369 öğrenci de Üniversitelerin Disiplin Kurulları tarafından ceza almıştır. Bu 369 öğrencinin 92’si okuldan atılmış, 241’i çeşitli sürelerle okuldan uzaklaştırılmış ve 36 öğrenciye de kınama ve uyarı cezası verilmiştir. Bu veriler, öğrencilerle ilgili yaşanan hak ihlallerinin boyutunu ortaya koymaktadır.

Karabük Üniversitesinde fiili saldırılara ve linç girişimlerine maruz kalan Kürt öğrencilerle ilgili gerçekleşen ciddi insan hakkı ihlallerinin açığa çıkması, sorumlular hakkında hukuksal ve idari kovuşturmanın yapılması için TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ivedilikle yerinde inceleme başlatmalıdır.

İHD ve Mazlum-Der, öğrencilerin eğitim ve yaşam hakkını hedefleyen bu türden ayrımcılık uygulamalarının takipçisi olmaya devam edecektir.

Sevim SALİHOĞLU Ahmet KIZILKAYA Av.Halil İbrahim VARGÜN Av.Tacim COŞKUN
İHD Genel Sekreteri MAZLUMDER Genel Koordinatörü İHD Genel Saymanı İHD MYK Üyesi

Bir cevap yazın