Çocukların uğradıkları cinsel sömürü ve cinsel istismarı hâlihazırda tüm toplumlarda karşılaşılan trajik bir durumdur. Bu tür suçlar çocukların haklarının gerçek ve ciddi bir şekilde ihlali anlamına gelmektedir. Cinsel sömürü ve istismara uğrayan mağdur çocukların hayatlarında kalıcı ve zararlı izler toplumsal bir soruna dönüşerek hayat boyu devam etmektedir. Bu gerçekten hareketle çocukların cinsel ihmal, istismar ve sömürüden korunması temel bir insan hakkı olarak ele alınmış ve çocukların korunup kollanmasının devletlerin yükümlülüğü olarak insan hakları belgelerinde ifade edilmiştir.
Birleşmiş Milletler çocuk hakları sözleşmesi (madde 19) “Taraf Devletler Çocuğun ana-babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suiistimale, ihmal ya da ihmalkâr muameleye, ırza geçme dâhil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar”, aynı sözleşme (madde 34 ) “Taraf Devletler, çocuğu, her türlü cinsel sömürüye ve cinsel suistimale karşı koruma güvencesi verirler.” şeklindedir.
Çocukların Cinsel İstismar ve Sömürüye Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Lanzarote Sözleşmesi)’nin maddeleri de çocuğa yönelik cinsel istismar ve sömürüyü önlemeyi, cinsel suç mağduru çocukları korumayı, çocuklar açısından adaleti sağlamayı ve suç faillerine cezai takibat açmayı içeriyor.
Belirtilen her iki uluslararası sözleşme ve çok sayıdaki hak temelli uluslararası belge Türkiye tarafından da imzalanmıştır. Kuşkusuz uluslararası hak temelli belgelere taraf olmak kadar belgelerde öngörülen hakların yasal mevzuata aktarılması ve etkili bir şekilde kullanılabilir olması da gerekmektedir.
Ne yazık ki Türkiye taraf olduğu sözleşmelerde öngörülen hakları iç yasal mevzuata dönüştürme ve etkili bir şekilde kullanılabilir hale getirme konusunda oldukça geri durumdadır.
Suriyeli mülteci çocuklarla birlikte 25 milyon çocuğun yaşadığı Türkiye’de çocuklara özgü bir yasal düzenleme mevcut olmayıp; çeşitli yasal mevzuatın içinde görünmez hale getirilmiş düzenlemelerle durum idare edilmektedir. Bu yaklaşımla Çocukluk durumu duygusal, ruhsal, psikolojik ve sosyal bağlamından koparılarak sadece takvim yaşına indirgenmektedir.
Son yıllarda özellikle devletin gözetimi ve denetimi altında bulunan eğitim kurumları, cezaevleri, bakım evleri ve benzeri yerlerde çocukların yaşadığı cinsel taciz ve tecavüz vakaları ile çocukların maruz kaldığı her türden şiddetin artarak devam etmesinin en önemli nedenlerinden birisi de çocuk haklarına dair bütünlüklü bir “Çocuk Hakları Yasası”nın olmayışıdır. Çocukların maruz kalması muhtemel hak ihlalleriyle mücadelede etkili olan önleyici ve koruyucu tedbirler ile kovuşturma ve rehabilitasyon konuları bütünlüklü olarak ele alınmadığı için benzer vakaların önümüzdeki günlerde de yaşanması muhtemeldir.
Karaman’da özel bir Vakfın sorumluluğunda bulunan evlerde kalan çocukların maruz kaldığı taciz ve tecavüz olayı ve sonrasında asıl görevi bu tür taciz, tecavüz, ihmal, istismar ve şiddeti önlemek olan Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanının açıklamaları bir kez daha Türkiye’de neden bu tür vakaların önlenemediğini açıkça ortaya koymuştur. Belirtmek isteriz ki; bu tür vakalar sanıldığı ve söylendiği gibi bir kere mahsus şeyler değil sürekli ve devam eden vakalardır.
Çocukların söz konusu olduğu her olayda objektif bir şekilde çocuklardan yana tavır belirlemesi ve ilgili iddiaların etkili bir şekilde soruşturulmasından ve gerçeğin kamu adına ortaya çıkarılmasından yana tutum belirlemesi beklenen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı yapmış olduğu açıklamayla çocukların yaşadığı mağduriyetten çok ilgili vakfın yaşayacağı mağduriyeti öne çıkararak vakıf yöneticisi gibi davranmıştır.
Kuşkusuz adı geçen vakfın kiraladığı evlerin ve vermiş olduğu eğitim ile çocuklarla çalışan kişilerin seçiminin yasal mevzuata uygun olup olmadığı ayrı bir tartışma ve araştırma konusudur. Tüm bu koşullar yasal olarak sağlanmış olsa bile bu tür yerlerin kim tarafından ne şekilde denetlendiğinin de soruşturulması önemlidir.
Kamuoyunun beklentisi öncelikle bu olayda sıralı tüm sorumluların ve faillerin açığa çıkarılarak etkili bir şekilde soruşturularak yargı önüne çıkarılmalarının sağlanmasıdır.
Bu olayla birlikte bir kez daha ortaya çıkmaktadır ki; Türkiye’de çocukların her tür ihmal, istismar ve şiddetten korunması için evrensel çocuk hakları belgelerinde yer alan hükümlere uygun bütünlüklü bir çocuk hakları yasası yapılmalıdır.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ