Başbakan Sayın Bülent Ecevit, Haziran 1999'da bir genelge ile, işkencenin önlenmesi için bir genelge göndermişti. Ardından, Ağustos 1999'da Türk Ceza Yasası'nın işkence ve onur kırıcı muameleye ceza öngören 243 ve 245. maddelerinde yazılı ceza miktarları arttırılmıştı. Aralık 1999'da Memur-in Muhakematı Kanunu yürürlükten kaldırılmış ve devlet memurlarının yargılanmalarını, hiç olmazsa süreyi kısaltarak sağlayacak olan ve böylelikle konunun yargının önüne getirilmesini sağlaması beklenen yasa çıkarılmıştı. Ayrıca yasa uygulayan görevlilere yönelik insan hakları eğitimi çalışmaları yapılmaya başlanmıştı. 3 Ekim 2001 tarihli anayasa değişiklikleri paketinde de gözetim altına alma süreleri 4 günle sınırlanmıştı. Yasalara da yansıtılmıştı değişiklikler. Bir kaç gün önce de (26 Mart 2002), AİHM tazminatları konusunda rücu yolu yasalaştırılmıştı.
Bunlar TBMM ve hükümetin iradesi idi. Yani halkın oylarıyla seçilen insanların oluşturdukları organların iradesi… Yetersizlikleri tartışmıyoruz.
Devletin asli ve sürekli hizmetlerini görmekle görevli kamu görevlilerinden, işkence yasağı kapsamında görevli olanlar açısından bakalım. Yani bürokratik kadrolar açısından, memurlar açısından.
Ekim, Kasım ve Aralık 2001 ayları raporumuzda, 142 kişinin işkence olgusu yer alıyor. Bu sayı, bütün bir 2001 yılı için 862'dir.
1999 yılı işkence olgusu 594'tür.
2000 yılı işkence olgusu da 594'tür.
Soru şudur: Yasama ve yürütme organı, iradesini üstün kılmada ısrarlı olacak mıdır, olmayacak mıdır? İşkence yapanların meydan okumasını, içlerine sindirecekler midir?
Hüsnü Öndül
Genel Başkan