2 Ekim 2015 tarihinde, Şırnak merkezde özel harekât polisleri tarafından öldürülen Hacı Lokman Birlik’in cenazesi bir polis zırhlı aracının arkasına bağlanarak sürüklenmiş ve tekmelenmiştir. Bununla ilgili video görüntüsü ve fotoğraflar sosyal medya da paylaşılmıştır. Daha önce de 10 Ağustos 2015 tarihinde Muş Varto ilçesinde PKK/YJA Star gerillası Kader Kevser Eltürk (Ekin Wan) özel harekat polisleri tarafından yaralı olarak ele geçirilmiş, işkence edilerek öldürülmüş ve çıplak olarak vücudu sosyal medyada sergilenmişti.
Bunun yanı sıra 4 Ekim 2015 tarihinde Diyarbakır’ın Silvan İlçesinde Belediye Binası bahçesinde Özgür TV çalışanı Murat Demir ile DİHA muhabiri Serhat Yüce özel harekât polisleri tarafından başlarına silah doğrultularak ölümle tehdit edilmiş, kamera ve fotoğraf makinelerine el konularak gözaltına alınmışlardır. Bu olayla ilgili görüntüler sosyal medya da yer almıştır.
Bütün bu olup bitenler Türkiye’nin 80’li ve 90’lı yıllardaki kirli savaş uygulamalarını yansıtmaktadır. Bunun yanı sıra 80’li ve 90’lı yıllarda sıkıyönetim ve olağanüstü hal rejimi altında yapılan birçok hukuk dışı uygulama şimdi OHAL ilan edilmeden ne olduğu belli olmayan talimatlara dayanılarak yapıldığı ifade edilmektedir. Valilerin sokağa çıkma yasağı ilan etme yetkisi olmadığı halde yaygın ve sistematik sokağa çıkma yasaklarının ilan edilmesi, vatandaşın cenazesinin ülkeye kabul edilmesine engel bir yasa olmamasına rağmen cenazelerin ülkeye alınmaması, PKK gerillalarının bulunduğu kırsal arazideki mezarlıkların bombalanması, hava ve kara harekatları sonucu çıkan orman yangınlarının söndürülmesinin engellenmesi, yerleşim yerlerinde sürekli ve sistematik bir şekilde halka dönük yoğun biber gazı kullanılması, sokağa çıkma yasağı ile birlikte bu yasakların uygulandıkları yerlere tanklar dahil zırhlı ağır silahlarla müdahale edilmesi, yerleşim yerlerinin obüs ve havan topları ile vurulması, yerleşim yerlerinde keskin nişancı özel hareket polislerinin silah kullanması sonucu meydana gelen infazlar, yaygın ve sistematik bir biçimde oldukça fazla sivil insanların öldürülmesi. Görüldüğü gibi bütün bu uygulamalar esasen insancıl hukuka (savaş hukukuna) aykırı kirli savaş pratikleridir. Türkiye yıllardan beri Kürt sorununda uyguladığı şiddeti “terörle mücadele ediyorum” söylemi ile perdelemeye çalışmakta ve bu konuda da uluslar arası alandan destek almakta idi. Ancak artık silahlı çatışma sahasının büyümesi, Kürt sorununda siyasal çözüm önündeki engellerin açığa çıkması göstermektedir ki, bu söylem sürdürülemez ve inandırıcı olmaktan çıkmıştır. Halen devam eden silahlı çatışmalara mutlaka Cenevre Sözleşmelerinin uygulanması gerekmektedir. Aksi takdirde cenazesi panzer arkasında sürüklenen Hacı Lokman Birlik ile cenazesi çıplak bir şekilde teşhir edilen Kader Kevser Eltürk örneğinde görüldüğü gibi insanlık dışı uygulamalar insanım diyen herkeste ciddi duygu kırıklıkları yaratmakta, Kürtlerle Türkler arasında, Aleviler ile Sünniler arasında, laikler ile laik olmayanlar arasında, demokratlar ile muhafazakârlar arasında tamir edilemeyecek duygusal ayrışmalar yaratmaktadır. Devlet bir an önce kirli savaş pratiklerini terk etmeli ve savaşın da bir hukuku olduğunu unutmamalıdır.
Türkiye’de kirli savaş pratiklerinin yeniden ortaya çıkmasındaki en önemli etken ise cezasızlıktır. Devletin 80’li ve 90’lı yıllarda yoğun olarak uyguladığı ve halen sürdürdüğü cezasızlık politikası bu sonuca yol açmıştır. Türkiye’de yargının tarafsız ve bağımsız olmaması, tamamen siyasal iktidarı denetimi altında olması cezasızlığın önemli sebepleri arasındadır. Son yaşanan olaylarda yargının devre dışı kalması bu acı gerçekliği bir kez daha gözler önüne sermiştir. Türkiye yargının etkisiz ve yasama organının devre dışı kaldığı tamamen yürütme organının yönettiği ve otoriterleştiği bir polis devletine dönüşmüştür.
Hak savunucuları olarak Türkiye’de yeniden başlayan silahlı çatışmalara insancıl hukukun uygulanması gerektiğini bir kez daha belirtiyor ve başta uluslar arası Kızılhaç olmak üzere uluslar arası toplumu bu savaşı durdurmak için acilen müdahale etmeye davet ediyoruz.
İnsan Hakları Derneği Merkez Yönetim Kurulu