Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan kısmi af taslağının ana hatları belli oldu.
Hemen belirtmeliyiz ki, hükümetin cezaevinde bulunan adli tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak kısmi af girişimi düşüncesinde olması, kapsamı ve politik perspektifi açısından eksikliğine karşın olumlu bir girişimdir. Eleştirilerimiz de kapsam ve perspektif noktasınadır.
Hükümet, af konusuna, toplumsal barış perspektifi ile yaklaşmamaktadır. Toplumsal barış, gerilim ve acıların yaşandığı toplumlarda en çok gereksinim duyulan durumdur. Toplumsal barış gereksinimini yaratan da o ülkenin siyasal ve toplumsal koşullarıdır. O koşulların yarattığı acılardır. Belirtilen durumda, politik olarak karar verici durumda olanların, siyasal ve toplumsal sorunların çözümünde Genel Af’fa, bir araç olarak başvurma eğiliminde olmaları beklenir.
Bir çeyrek yüzyıl geçmiştir, son Genel Af’fın üzerinden. Bir askeri darbe dönemi yaşanmış; 15 yıldır süren silahlı çatışmalarda 30 binin üzerinde insan yaşamını yitirmiş, binlerce köy boşalmış, milyonlarca insan zorunlu göçe tabi tutulmuş, ülkemizin insan ve maddi kaynakları savaş ekonomisinin dişlilerine terkedilmiş, onbinlerce insan gözaltı, işkence ve olağanüstü yargı süreçlerinden geçmiş, 12 Eylül ile çerçevesi çizilmiş anayasal ve yasal yapı, çağdaş dünyadaki gelişmelerle çelişir bir durumda tutulmuştur. Türkiye’nin bir bölgesi 20 yıldır, olağanüstü yönetim usulleri ile yönetilir hale gelmiştir. Olağanüstü yönetim ve yargılama süreçlerinde, yüzbinlerce insan, adli açıdan sabıkalı ve milyonlarca insan ise, “fişli” konumdadır. Türkiye‘nin yurttaşları büyük çoğunluğu ile kendi ülkelerinde sakıncalı… Bu durumun düzeltilmesi gereği açıktır. Genel Af bu nedenle gereklidir. Genel Af, insan hakları ve demokratikleşme standartları konusundaki atak ile birlikte ele alınmalıdır. Anti demokratik anayasal ve yasal yapıda değişim/dönüşüm hedefinden kopuk bir Genel Af, kısmi rahatlık sağlar. Düzenin çarkları yeniden ve eskisi gibi işler ve birkaç yıl içersinde yine aynı sorunlar yaşanır.
Adalet Bakanlığı’nca üzerinde çalışılan taslak da, yargı ve cezaevleri sorunları ile birlikte ele alınmaz ise ve suçu üreten ekonomik ve toplumsal koşullara ilişkin politikalar üretilmezse, cezaevleri yine adli nedenlerle tutuklu ve hükümlülerle dolacaktır.
Düşüncelerini açıkladıkları için yargılanan, tutuklanan ve hükümlü olarak cezaevlerinde bulunanlarla ilgili olarak da, hem Genel Af uygulaması ile onların derhal serbest bırakılmaları sağlanmalı, hem de ifade özgürlüğü ile ilgili standartlar, ulusalüstü insan hakları belgelerindeki standartlarla uyumlu hale getirilmelidir. Böyle düşünüldüğünde de, taslaktaki erteleme yönteminin kabul edilebilir yanının bulunmadığını söyleyebiliriz.
İHD Genel Af konusuna ulusalüstü insan hakları ölçütleri ile yaklaşmaktadır. Bu nedenle de, işkence suçunun ülke ve zaman boyutu dikkate alınmaksızın mutlaka soruşturulması ve faillerinin cezalandırılmasını savunmaktadır. Kamu görevlilerinin bireylere karşı işlediği ve kimi kez de devlet içinde gizli örgütlenmelerle işledikleri işkence, insanlığa karşı suç gibi suçların yine devletin af tasarrufu ile cezasız bırakılması olanaklı değildir. Dolayısıyla İHD, ayrımsız genel affı, adli ve siyasi olmak üzere iki ana kategoride toplamaktadır ve ayrımsızla bunu kastetmektedir. Bugün evrensel ölçekte kabul edilen insan hakları anlayışında, savaş suçları ve barışa karşı işlenmiş suçlarla, insanlığa karşı işlenmiş suçların, bir ülkenin ulusal parlamentoları ve bir ülkenin yasaları tarafından koruma altına alınması olanaklı değildir. Bu suçların failleri nerede olursa olsun ve ne zaman yakalanırlarsa yakalansınlar, yargılanacaklardır. Dolayısıyla bu suçların faillerinin uyruğu olduğu ülkelerin suçluları affetmeleri olanaklı olmadığı gibi, bu yöndeki tasarruflar da geçerli değildir. İşkence suçunun faillerinin de bu şekilde zamanaşımından yararlanmamaları için çalışmalar yapılmaktadır.
Öte yandan hükümet, kamuoyunda Pişmanlık Yasası olarak bilinen yasayı güncelleştirmektedir. Pişmanlık yasaları 1995 yılına değin yürürlükteydi. Pişmanlık yasasını gündeme getiren anlayış, topluma ve toplumsal sorunlara yalnızca suç ve ceza penceresinden bakmaktadır. Oysa bu pencere dar ve tehlikelidir ve bu da geçmiş deneyimler ışığında kanıtlanmıştır. Bu bakış açısıyla yapılan uygulamalar yeni düşmanlıklar yaratmıştır. Yeni ve organize suçlu grubunu üretmiştir. Binlerce itirafçı konumundaki kişiden, adil olmayan yargılamalarda ve hukuk dışı operasyonlarda yararlanılmıştır. Devlet yurttaşlarından bir bölümünü (pişmanları) araç olarak kullanmıştır. Başkalarının yaşam ve özgürlükleri konusunda da araç olarak kullanmıştır. Etik açıdan, başkalarının yaşamı ve özgürlüğü uğruna sağlanacak menfaatin ise hiç de insan onuru ile bağdaşmadığı görülmelidir. Zaten sorunlu olan yargısal süreçlerin (adli hata, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi gibi) itirafçılık müessesi ile daha da sorunlu hale geleceğini görmek gerekir. Yasa tasarısında, pişman kişi nitelemesine şeklen yargıcın karar vereceği, gerçekte ise bu konudaki otoritenin yürütme gücü olduğu anlaşılmaktadır.
Toplumsal barışı temel almak ve sürekli olarak sağlamak, hükümetlerin görevidir. Bu görev, yurttaşların insan olma onuruna saygılı davranarak ve geniş anlamda hukuka uygun yasaları yürürlüğe koyarak ve uygulayarak yerine getirilir. Koruculuk uygulamasında olduğu gibi işi çiftçilik ve hayvancılık olan köylü yurttaşlarını silahlandırmak ve neredeyse kalıcı bir silahlı güç olarak örgütlemek nasıl sakıncalara neden olmaktaysa, pişman-itirafçı insan grubu yaratmak da toplum için ve o durumda olan her bir kişi için de sakıncalıdır. Dolayısıyla İHD, pişmanlık yasası çıkarılmasını değil, Genel Affı ve Genel Af ile birlikte Türkiye’nin siyasal ve hukuksal sisteminde köklü reformları (demokrasi ve insan hakları standartlarının yükseltilmesi) önermektedir.
Hüsnü Öndül
Genel Başkan