(KÜRT SORUNUNDA DEMOKRATİK AÇILIM SÜRECİ DTP’SİZ İLERLEYEMEZ)
BU SÜREÇ DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİ İSE SİVİL SİYASET YAPILMALI, TBMM İNSİYATİF ALMALIDIR.
Sayın Basın Mensupları,
Konuşmama başlamadan önce dün Tokat Reşadiye kırsalında yapılan bir saldırıda yaşamını yitiren askerlerin ailelerine başsağlığı dilediğimi belirtmek isterim. Böylesi kritik bir zamanda yapılan bu saldırıyı kınıyorum. Yaklaşık bir ay önce İstanbul’da bir otobüse yapılan bir molotoflu saldırıda yaralanarak tedavi gören Serap Eser’in vefatı dolayısıyla ailesine baş sağlığı diliyorum. Buradan sesleniyorum. Molotoflu saldırılara bir an önce son verilmelidir. Başta yaşam hakkı olmak üzere haklara ve mala zarar veren şiddet eylemlerine başvurulmamalıdır. Bunun yanı sıra çeşitli demokratik tepki eylemlerinde polisin aşırı güç kullanarak, göstericilerin yaşam hakkına yönelik saldırısını kınıyor, Diyarbakır’daki gösteride yaşamını yitiren Aydın Erdem’in ailesine başsağlığı diliyorum.
Hükümetin, başlangıçta Kürt açılımı dediği, sonradan demokratik açılım ve en son da milli birlik ve beraberlik projesi dediği süreç çok ciddi bir tıkanma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Bu tıkanma tehlikesi ancak, hak ve özgürlük anlayışı çerçevesinde aşılabilir. Bunun için de herkesin akli selim düşünmesi ve davranması gereklidir.
Süreç niçin tıkanma noktasına gelmiştir.
İHD, 28 Temmuz 2009 tarihli basın toplantısında ve 15 Ağustos 2009 tarihinde Sayın İçişleri Bakanı ile yapılan toplantıda bu sürecin ilerleyebilmesi için üç hususta adım atılması gerektiği belirtilmişti. Birincisi ifade özgürlüğü önündeki tüm yasal engellerin kaldırılmasıdır. TMK mağduru çocuklar ile ilgili olarak TBMM’ye sevk edilen yasa tasarısının(bu tasarı bile yetersizdir) görüşmelerinin bile ertelenmesi bu alanda hiçbir şey yapılmadığını ve şimdilik yapılmak istenmediğini göstermektedir. İkincisi karşılıklı diyalog kapılarının açık tutulmasıdır. TBMM çatısı altında Kürt sorunun doğal muhatabı DTP’dir. DTP ile sağlıklı ve güvene dayalı diyalog ortamının sürdürülmesi çok önemlidir. Bu hususta ilk adımlar atılmış, ancak muhalefetin olumsuz tutumu iktidara geri adım attırmıştır. Üçüncüsü ise silahlı çatışmaların durdurulmasıdır. Habur sınır kapısından gelen barış gruplarının karşılanmasının bahane edilerek, yeni gelişlerin engellenmesi silahlı çatışmaların devamı riskini taşımaktadır.
Bunun yanı sıra Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarının kötüleştiğine ve sağlığının bozulduğuna dair son durum tansiyonu iyice artırmıştır.
Kürt sorununun çözüm sürecine girebilmesi için ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller acilen kaldırılmalıdır. Siyasi parti kapatılması ile Türkiye siyaseti rüştünü ispatlayamaz. TBMM’nin bu konuda insiyatif alması, bu husustaki yargı vesayetini sona erdirmesi gerekmektedir.
Kürt sorununda DTP’nin muhataplığı kabul edilmeli, geliştirilecek güvene dayalı diyalog ile sorunlar çözülmelidir. Bunun için DTP’nin kapatılmaması gerekliliği ortaya konmalıdır. DTP, sivil siyasetten hiçbir koşulda ayrılmayacağını deklere etmeli, diğer partiler ise bu konuda insiyatif almalıdır. CHP ve MHP, DTP’nin kapatılmasına seyirci kalmamalıdır. Bu partiler en karşıt görüşlerin bile ancak sivil siyaset içinde kendini yaşatması fikrine yani demokrasiye bağlılıklarını göstermelidirler.
Silahlı çatışmaların sona erdirilmesi ve tekrardan başlama riski olan çatışmaların olmaması için Barış gruplarının gelmesi sağlanmalıdır. Bunun için Hükümetin ya aracılar yoluyla ya da dolaylı yollardan bir diyalog süreci başlatması gerekmektedir.
Kürt toplumunun önemli bir kesiminin tepkisini çeken İmralı Cezaevi uygulamaları kamuoyu denetimine açılmalı, İHD, Mazlum-Der ve TİHV’in inceleme yapma isteği kabul edilmelidir.
Son süreçte tekrardan artmaya başlayan ve yapılış biçimi ile bizleri korkutan linç girişimleri vahimdir. İzmir’de DTP konvoyuna nedensiz linç saldırısı ve sonrasında Hükümet üyelerinin talihsiz açıklamaları ardından Çanakkkale Bayramiç’te çok sıradan bir adli olayda Kürtlerin linç edilmek istenmesi provokasyonuna sebep olmuştur. Başta AKP olmak üzere CHP ve MHP yetkilileri linç tehlikesini görmeli ve açıklamalarında sorumlu davranmalıdırlar.
Geldiğimiz aşamada ülkemizin sorunlarının ancak TBMM çatısı altında sivil siyaset yapılarak çözülebileceğini belirtmek isterim. Herkesin ve özellikle muhalefet partilerinin bu gerçeklik karşısında üzerine düşen rolü oynamaları tarihsel bir zorunluluktur.
DTP’siz ve özellikle de DTP milletvekilleri olmadan bu sürecin ilerleme şansının olmadığının farkında olunmalıdır. Seçmen iradesinin ancak seçmenler tarafından kullanılabileceği unutulmamalıdır. DTP’siz çözümü fısıldayanların, AK Partinin kapatılma sürecindeki rolleri unutulmamalıdır. Aynı hataya düşülmemelidir. Farklılıkları reddeden ve bu temelde militarist politikalar peşinde koşan politikacı çağının geçtiğini belirtmek isterim.
Anayasa Mahkemesinin, DTP’in kapatılması davasında “genel kamu yararını” gözetmesi, demokratik açılım sürecinin ilerleyebilmesindeki genel yararı düşünmesi gerektiği açıktır. Mahkemenin üzerine bırakılan bu ağır sorumluluk, tarihsel önemde karar vermeyi de gerektirmektedir.
Hak ve özgürlüklere dayalı demokratik açılıma devam edilmesi sürecinde İHD her zaman olduğu gibi üzerine düşen her türlü sorumluğu ve görevi yerine getirecektir.
Öztürk Türkdoğan
İHD Genel Başkanı