Kürt Sorununda Demokratik Çözüm İçin Diyalog ve Müzakere Sürecini Destekliyoruz

08.01.2013

DEVLET KÜRT POLİTİKASINDA DEĞİŞİKLİĞE GİTMELİDİR.

İHD kurulduğu 1986’dan beri Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorunu olduğunu tespit etmiş ve bu sorunların giderilmesi için çalışmalarını sürdürmektedir. Bu sorunların en önemli halkasını Kürt sorunu oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1924’ten 2009’a kadar geçen süredeki Kürt politikası inkar ve imha, 2009’dan beri de Kürtleri tanıma ve Kürt siyasal hareketini tasfiye (ötekileştirme) olarak devam etmektedir. Tasfiye politikası hukuki sınırlar içinde siyasal mücadele alanında yer alan Kürtleri kriminalize ederek hapse atma, yasadışı silahlı mücadele araçlarını kullanan Kürtlerle savaşma biçiminde tezahür etmektedir. 2009 yılında belirlenen Kürt politikasının Kürt sorununu çözmekte başarısız olduğu ve bu politika ile de sorunların çözülemeyeceğinin nihayet anlaşılmış olmasını umuyoruz.

Siyasal iktidar yeni Kürt politikasına uygun olarak 2009’dan beri çeşitli bazı adımlar atmakta, Kürt kimliğinin tanınması noktasında bazı girişimlerde bulunmaktadır. En son Kürtçe’yi seçmeli ders olarak eğitim müfredatına dahil etmek gibi. Ancak gelinen süreçte Kürt siyasal hareketinin muhatap alınmayıp, tek taraflı atılacak adımların çözüm getirmeyeceği görülmüştür. Dünyadaki örneklerden de anlaşılacağı gibi Kürt sorununun çözümü ancak sorunun muhatapları ile diyalog kurulup müzakere yapılarak çözülebilir. Çözüm sürecinde insan hakları temelinde bir bakış açısının ortaya konması Türkiye’de yaşayan herkesi asgari müştereklerde buluşturacak bir çözümü mümkün kılabilir.

Siyasal iktidar 2009’da belirlediği Kürt politikasını sorunları çözmekte yetersiz kaldığını görmüş olacak ki, yeni bazı girişimlerde bulunmuştur. Temmuz 2009’da başlayan Kürt açılımının Temmuz 2011’de sona erdirilerek yeniden silahlı çatışmaların yoğunlaşması sürdürülemeyecek bir noktaya gelmiştir. Bu süreçte yaklaşık 750 kişi yaşamını yitirmiştir. Cezaevlerindeki mahpusların 12 Eylül 2012’de başlattığı ve Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile 18 Kasım 2012’de sona erdirdikleri süresiz ve dönüşümsüz açlık grevleri sorunun çözümünde Abdullah Öcalan’ın rolünü bir kez daha ortaya koymuştur. Siyasal iktidarın onayı doğrultusunda devlet yetkililerinin İmralı Adasında Abdullah Öcalan’la görüşmeye başlamış olmaları önemlidir ve sürdürülmesi gereken bir girişimdir. DTK Eş Başkanı Ahmet Türk ve BDP Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi Ayla Ata Akat’ın Abdullah Öcalan’la görüştürülmesi, Öcalan üzerindeki tecridin kırılmasında önemli bir dönüm noktası da olmuştur.

Öte yandan Orta doğuda yaşanan gelişmeler karşısında kendi ülkesindeki temel insan hakları ve demokrasi sorununu çözememiş bir Türkiye’nin inandırıcılığı kalmamış, Hükümetin uyguladığı dış politika ciddi eleştireler almıştır. Özellikle anti Kürt/anti Alevi politika sürdürülemez bir noktaya gelmiş, ülkede ve bölgede yaşayan Kürtler ve Aleviler ciddi bir endişe içerisine girmiştir. Sürdürülemez bu politikanın devam edemeyeceği ise açıktır.

İHD, Kürt sorununda demokratik ve barışçıl temelde kalıcı çözümün gelebilmesi için devletin Kürt politikasındaki tasfiye unsurunu terk etmesini ve Kürtler başta olmak üzere ülkede yaşayan tüm grupların kimlik ve kültür haklarını Anayasal güvence altına alınmasını öngören bir politika değişikliğine gitmesini tavsiye etmektedir. Bu politika değişikliğinin ipuçlarının Abdullah Öcalan’la yapılan görüşmelerde olduğunu söylemek de mümkündür.

KALICI ÇATIŞMASIZLIK SAĞLANMALIDIR

Kürt sorununda çözüm sürecinin gelişebilmesi için başlayan diyalog ve istişare ortamının müzakereye dönüşmesi gerekmektedir. Müzakerelerin başlayabilmesi, toplumda bir barış ortamının sağlanması, akan kanın durdurulması için ise kalıcı bir çatışmasızlık ortamının sağlanması gerekmektedir. Bunun için devletin her türlü askeri ve siyasi operasyonlarını durdurması, PKK’nin de kalıcı bir eylemsizlik ortamına girmesi gerekmektedir. Bununla birlikte açık veya gizli nasıl olursa olsun bir ateşkes ortamının sağlanması ve müzakerelerde uzlaşma sağlanması halinde PKK’nin silahlı güçlerini sınır dışına çekmesinin koşulları yaratılmalıdır. Kalıcı çatışmasızlık ortamının yaratılması ile birlikte ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, ciddi bir demokratikleşme sürecinin yaşanması gerekmektedir.

HIZLI DEMOKRATİKLEŞME

Hükümetin kamuoyuna deklare ettiği 4. yargı paketi diye bilinen demokratikleşme paketinde tutuklanmasının istisna haline getirilmesi, ifade özgürlüğü önünde engel olan TCK maddeleri ve TMK’nın kaldırılması ve özel yargılama biçimlerine son verilmesi gerekmektedir. Düşünceleri nedeni ile tutuklu bulunan başta milletvekili ve siyasetçiler olmak üzere, insan hakları savunucuları, sendikacılar, öğrenciler, gazeteciler, avukatlar, öğretim üyeleri gibi kişilerin tahliye edilmesini sağlayacak yasal değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Örgütlenme özgürlüğü bağlamında seçim ve siyasal partiler kanunun acilen değiştirilmesi sağlanmalıdır. BPD milletvekillerinin dokunulmazlığı konusunun gündemde tutularak siyasi gerilim ortamına son verilmesi sağlanmalıdır. Halen TBMM gündeminde bulunan anadilde savunma hakkı ve ağır hasta mahpusların tahliyesini öngören kanun tasarısının İHD tarafından yapılan eleştiriler göz önüne alınarak düzeltilmesi, yargılamanın her aşamasında yazılı ve sözlü anadilinde savunma hakkının kullandırılması, adli tıp kurumu raporu şartı aranmadan Sağlık Bakanlığı Hastanelerinin vereceği raporlarla ağır hasta mahpusların tahliyesinin önü en kısa zamanda açılmalıdır.

DİYALOG VE MÜZAKERE

Diyalog ve müzakere yöntemi en önemli konulardan birisidir. Devlet yetkililerinin İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanede tek kişilik odada tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan’la müzakere yapabilmeleri için, Öcalan’ın hapishane koşullarının düzeltilmesi, üzerindeki tecridin kaldırılması ve müzakere yürütebilmesi için örgütü ile ilişki kurmasına olanak sağlayacak bir uygulama içerisine girilmelidir. 2009’da başlayıp 2011’de kesilen sürecin öğrettikleri Öcalan’ın örgütü ile sağlıklı iletişim kuramaması sonucu çeşitli sorunlar yaşandığı hükümet yetkililerince kamuoyuna açıklanmıştır. O halde benzer sorunların yaşanmaması için de Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesi gerektiği açıktır. Bunun yanı sıra devlet yetkililerinin KCK yetkilileri ile de görüşmesi ve müzakere yürütmesi gerekmektedir.

Devlet yetkilileri Öcalan/KCK yetkilileri ile görüşürken, TBMM bünyesinde Anayasal ve yasal çözümler konusunda paralel ve eş zamanlı müzakere yürütülmeli, bu müzakerelerde AKP, BDP ile müzakere yürütmeli, bu müzakerelere ana muhalefet partisi CHP dahil edilmelidir. Özellikle Kürt sorununun Anayasal çözümü konusunda parlamento aktif bir tutum içerisinde hareket etmelidir. Kürtlerin statü talebi uygun bir idari yapılanma gözetilerek anayasal olarak çözüme kavuşturulmalıdır.

GEÇMİŞLE YÜZLEŞME, HAKİKAT KOMİSYONU

Kürt sorununun çözümünde hükümet yetkililerinin ve iktidardaki AKP’nin Kürtlerin en büyük sivil/demokratik toplum örgütü olan DTK ve Türkiye’deki diğer sivil toplum örgütleri ile sürecin selameti açısından toplumsal barışın devam ettirilmesi, şiddet kültürü ile mücadele edilmesi, geçmişle yüzleşme gibi konularda müzakere yürütmesi ve bu sürece sivil toplum örgütlerinin katılımını kolaylaştırıcı tedbirler alması gerekmektedir.

Kürt sorununda çözüm sürecinde müzakere süreçleri başladıktan sonra Türkiye’nin bir bütün olarak geçmişle yüzleşme dönemine girmesi ve bunu sağlayacak bir Hakikat ve Adalet Komisyonu’nun kurulması sağlanmalıdır. Komisyonun kurulması ile birlikte tüm toplu mezarların tespit edilerek uluslar arası kurallara göre sivil toplum örgütleri nezaretinde açılmasının sağlanması, zorla kaybedilenlerin akıbetlerinin araştırılarak bulunması, faili meçhul cinayetlerin faillerin bulunarak ortaya çıkartılması için etkili soruşturma ve kovuşturma yöntemlerine başvurulması sağlanmalı ve ağır insan hakları ihlallerinin zaman aşımı tehdidi altında kalmasının önüne geçilmelidir.

Müzakere süreçleri devam ederken Türkiye’nin uluslar arası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsünü, BM Kayıplar Sözleşmesini ve Cenevre Sözleşmesi eki protokollerini kanunla onaylaması ve yürürlüğe koyması gerekmektedir. Süreç devam ederken köy koruculuğunun tasfiye edilmesi ve köye geri dönüşlerin teşvik edilmesi, mayınlı sahaların tespit edilerek bu bölgelerin mayınlardan arındırılması yapılması gereken öncelikli görevler arasında yer almaktadır.

MÜZAKERE SÜRECİNDE SİVİL TOPLUMUN ROLÜ

Kalıcı çatışmasızlık ortamının sağlanması, fiili ateşkesin yaşanması ve olası
PKK gerillalarının Türkiye sınırları dışına çıkması sürecinin yakından izlenmesini sağlayacak insan hakları örgütlerinden ve aktivistlerden oluşacak bir izleme komisyonunun çalışma yapması faydalı olacaktır. Özellikle geri çekilme sürecinde provakosyonların yaşanmaması, köy koruculuğu sisteminden kaynaklı sorunların giderilmesi noktasında sivil toplumun süreci etkili izlemesinin önemi ortadadır.

Silahlı çatışmaların devam ettiği ve hiçbir şekilde diyalog ortamının olmadığı bir dönemde İHD, Mazlum Der, GÜNSİAD ve Diyarbakır Barosu tarafından oluşturulan diyalog ve temas grubu en olumsuz zamanda girişimlerini sürdürerek diyalog zemininin oluşmasına katkı sunmuştur. Müzakere sürecinde toplumun değişik kesimlerinin temsilcilerinin içerisinde olduğu ve özellikle barış dilinin hakim kılınmasına katkı sunacak daha geniş çapta bir grubun oluşturulması ve müzakere sürecinin bir bütün olarak izlemesi, sorunlu alanlarda kolaylaştırıcı rol oynaması için sivil toplum örgütlerinin, emek ve meslek örgütlerinin, sermaye örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri ile başta akademisyenler olmak üzere, gazeteciler ve kanaat önderlerinin bir araya gelip yeni bir grup oluşturmasında fayda olduğunu belirtmek isteriz. İHD bu konuda elinden gelen tüm girişimlerde bulunacak, böyle bir çalışmanın faydalı olacağı kanaati hakim olursa elinden gelen katkıyı sunacaktır.

BARIŞ DİLİNİ HAKİM KILMAK

Müzakere sürecinde şiddet kültürü ile baş etmek, olası provokasyonları önlemek, linç teşebbüslerinin yaşanmamasını sağlamak için toplumsal tüm kesimlerin barış dilini kullanması konusunda gerekli hassasiyetlerin gösterilmesi gerekmektedir. Yıllardır medyada ihmal edilen barış dilinin nihayet kullanılmaya başlanması önemlidir. 

İNSAN HAKLARI KURUMSALAŞMASI EVRENSEL İLKELERE GÖRE BİR AN ÖNCE TAMAMLANMALIDIR

Genellikle demokratikleşmeye geçiş dönemlerinde oluşturulan kamu kesimindeki insan hakları ile ilgili kurumların BM ilkelerine göre oluşturulmasına hız verilmeli, sivil toplumun etkili katılımı sağlanmalıdır. Hükümetin Kasım 2010’da TBMM kürsüsünde bu hususta verdiği taahhüdü yerine getirmesi sağlanmalı ve insan hakları ile ilgili kurumlar evrensel ilkelere göre oluşturulmalıdır.

Hazırlık çalışmalarına İnsan Hakları Ortak Platformunun katıldığı Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu ile ilgili kanun tasarısının sivil toplumun önerileri doğrultusunda düzeltilerek bir an önce yasalaşması sağlanmalıdır.

Bunun yanı sıra nefret suçları düzenlenmeli, nefret söylemi yasaklanmalıdır.

İnsan Hakları örgütlerinin muhalefetine rağmen BM Paris Prensiplerine tam olarak uyum sağlamayan Türkiye İnsan Hakları Kurumu oluşturulmuş, ancak 3 aydan fazla bir süredir toplanıp, başkanını seçememiş ve çalışmalara başlayamamıştır. Türkiye İnsan Hakları Kurulu bir an önce toplanmalı, kurul üyeleri hükümetin telkini olmadan özgür iradeleri ile başkanını seçmeli ve çalışmalarına başlamalıdır. Başbakanlık, kurul üyelerine belirli bir kişiyi empoze etmeye kalkmamalıdır.

BM İşkenceye Karşı Sözleşmenin eki Seçmeli Protokol (OPCET) uyarınca kurulması öngörülen Ulusal Önleme Mekanizması bir an önce kurulmalı, kendi işlevini bile yapıp yapamayacağı belli olmayan Türkiye İnsan Hakları Kurumunun bu işlevi yapacağına dair Hükümet yetkilileri açıklaması geri alınmalıdır. BM kurallarına göre ayrı bir ulusal önleme mekanizmasının kurulmasının gerekli olduğu ortadadır.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

 

Bir cevap yazın