Maraş Depremleri Depremin Değil Tedbirsizliğin Ölüm ve Yıkım Getirdiğini Bir Kez Daha Göstermiştir!

Kahramanmaraş’ın Pazarcık İlçesi ile Gaziantep’in Şehitkamil İlçesi arasında kalan ve Maraş sınırları içerisinde yer alan Sofalaca mevkiinde 6 Şubat 2023 günü tan ağarmadan 04.17’de, 7.7 büyüklüğünde, tarihin gördüğü en büyük depremlerden birisi gerçekleşmiştir. Deprem başta Kahramanmaraş ve Gaziantep olmak üzere Adıyaman, Hatay, Adana, Osmaniye, Kilis, Malatya, Şanlıurfa ve Diyarbakır illerini sarsmış ve oldukça büyük bir yıkım yaratmıştır. İlk depremin şoku atlatılmadan aynı gün (6 Şubat 2023) saat 13.24’te Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü mevkiinde 7.6 büyüklüğünde ikinci büyük deprem gerçekleşmiştir. Bu depremler Türkiye’nin yanı sıra Suriye’yi de etkilemiş, başta Halep ve Afrin olmak üzere çok sayıda Suriye kenti yıkıma uğramıştır. AFAD’ın 8 Şubat 2023 günü saat 10.35 itibarı ile yaptığı açıklamaya göre deprem nedeni ile 7.108 kişi yaşamını yitirmiş, 40.910 kişi yaralanmıştır. Tüm halkımıza ve yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı diler, yaralılara acil şifalar dileriz. Hepimize geçmiş olsun.

Suriye’de de aynı deprem nedeniyle, Suriye Haber Ajansının verilerine göre 8 Şubat 2023 günü saat 11.30 itibarı ile İdlib, Halep, Hama, Lazkiye ve Tartus kentlerinde 2.530 kişi yaşamını yitirmiş ve 4.645 kişi yaralanmıştır. Suriye’nin kuzey ve kuzey doğusunda bulunan başta Afrin olmak üzere diğer bölgelerde ise basına çıkan haberlere göre 8 Şubat 2023 itibarı ile 1.280 kişi yaşamını yitirmiş, 2.600 kişi ise yaralanmıştır. Suriye halkına başsağlığı diler, bir an önce yaralıların iyileşmesini dileriz.

Deprem olur olmaz herkesin yaptığı gibi bizler de depremin etkilediği bölgede yer alan kentlerde bulunan İHD yöneticilerini arayarak bilgi edinmeye çalıştık ve durumun ne kadar korkunç olduğunu öğrendik. Sahadan aldığımız bilgiler depremde yıkılan yerleşim yerlerinde arama kurtarma faaliyetlerinin ilk 36 saat boyunca neredeyse hiç yapılmadığı, yapılabilen yerlerde ise yerel imkanlarla oldukça sınırlı olarak yapıldığı yönündedir. Hükümet tüm yetkileri merkezde kendinde topladığı için harekete geçememiş veya ilan ettiği 4. seviye kriz durumunu ilk günü izleyerek(!) geçiştirmiştir. Bu durum Türkiye’de çok ciddi bir yönetim sorunu ya da idari sistem sorunu olduğunu net olarak ortaya koymuştur. 2017 yılında gerçekleştirilen ve YSK kararı ile kabul edildiği ilan edilen Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli, Türkiye’deki idari sistemi iyice otoriterleştirmiş ve yerel yönetimleri tamamen etkisiz hale getirmiştir. Türkiye bu idari sistemin acı sonuçları ile deprem anında karşı karşıya kalmıştır.

Derneğimiz konuya yaşam hakkının korunması ekseninde yaklaşmaktadır. Yaşam hakkının korunmasında hiçbir istisna yoktur. Siyasi iktidarın yaşam hakkının korunmasında öncelikle önleme, afet gerçekleştiğinde ise doğrudan doğruya müdahale ederek kurtarma yükümlülüğü bulunmaktadır.

Türkiye 1.derece deprem kuşağı üzerinde bulunan bir coğrafyaya sahiptir. Dolayısıyla depreme dirençli yerleşim yerleri kurulması ve binaların depreme dayanıklı olarak yapılması gerekmektedir. Bu konuda yeterli mevzuat vardır. Ancak uygulamada çok ciddi, yer yer kusura varan ihmaller bulunmaktadır. Bunun önlenememesinin sebepleri arasında cezasızlık politikası yatmaktadır. Özelikle TMK kapsamındaki suçlar dışındaki suçlarla ilgili sık sık getirilen örtülü aflar ve denetimli serbestlik adı altında yapılan uygulamalar ihmal, bilinçli taksir ve olası kast nedeni ile işlenen suçları neredeyse cezasız bırakmaktadır. Bu nedenle son 10 yılda gerçekleşen depremlere baktığımızda sorumluluğu bulunan kamu görevlileri ile bina yapımında sorumlu olan kişilerin cezasızlıkla karşı karşıya kaldığı gerçeği unutulmamalıdır. Yaşam hakkı ve kişilerin vücut bütünlüğüne yönelik suçlar söz konusu olduğunda kesinlikle ve kesinlikle cezasızlık ile mücadele edilmelidir.

Devletin bir diğer sorumluluğu, tabii afet meydana geldiğinde kamu kaynaklarını kullanarak kamu imkanlarını en hızlı şekilde devreye koymak ve insanları kurtarmaktır. Bunun için de gerekli örgütlenmeyi gerçekleştirmektir. Türkiye deprem kuşağında bulunduğundan, tabii afet durumlarında, merkezi idarenin yanı sıra asıl yetkinin yerel yönetimlere verilmesi ve yerinden yönetim ilkesi gereği müdahalenin yerinden yapılmasının imkanlarının yaratılması gerekirdi. Ancak Türkiye’nin idari sistemi yerinden yönetim ilkesinin tam tersine katı bir merkezi otoriter yönetim ilkesine dayanmaktadır. Mevcut yerel yönetimlerin kayyım rejimi altında bu kadar kadük bırakılması tabii afetlerin sonuçlarının daha ağır yaşanmasına sebep olmaktadır. O halde bir an önce yerinden yönetim ilkesine geçecek idari düzenlemelerin yapılması şarttır. Bunun dışında devletin arama kurtarma, müdahale etme görevini hızlı bir şekilde yapma sorumluluğu vardır. Maraş depremlerinde bu sorumluluğun ilk 36 saat yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.

Deprem nedeni ile arama kurtarma faaliyetleri biter bitmez yetkili Cumhuriyet Başsavcılıklarının etkili soruşturma yürüterek depreme direnci olmayan yerleşim yeri imarı yapanlar ile konut yapanlar ve bunlara izin verenler hakkında gerekli soruşturmaları yapması gerekmektedir. Devletin de tüm bunlardan ders çıkararak depreme dirençli yerleşim yeri politikasına geçmesi ve bunun tüm masraflarını kendisinin karşılaması gerekmektedir.

Deprem ile ilgili söylenebilecek çok fazla konu vardır. Ancak yaşam hakkının korunması bağlamında daha fazla ihmal ve kusur yaşanmadan bir an önce enkaz altındaki insanların çıkarılması faaliyetlerinin hızlandırılmasını talep etmekteyiz. Arama-kurtarma çalışmaları sırasında ve sonrasında çocuk, kadın, mülteci, engelli, LGBTİ+ gibi grupların özel ihtiyaçları dikkate alınmalıdır. Gönüllü arama-kurtarma ve sağlık/sosyal hizmet sunan kişi ve gruplara kolaylık sağlanmalıdır. Toplumun bilgilenme ihtiyacı dikkate alınarak gerçek veriler sürekli olarak açıklanmalıdır.

İktidarın, mevcut yasal olanaklar yeterli iken (katı merkezi otoriter sistem) 8 Şubat 2023 tarihinden itibaren deprem nedeni ile 3 aylık OHAL ilan etmesinin gereksiz olduğunu, bu durumun sivil toplum ile siyasi ve toplumsal muhalefetin deprem bölgesinde hareket alanını sınırlamaya dönük olduğunu belirmek isteriz. Siyasi iktidarın, bu kadar büyük bir afet zamanında herkesin desteğini ve katkısını alması gerekirken, OHAL ilan etmesi iyiniyetli olarak değerlendirilemez. OHAL’e gerek yoktur. Bir an önce sona erdirilmelidir.

Derneğimiz, deprem bölgesinde şubeleri ve yöneticileri vasıtası ile düzenli olarak izleme yapacaktır. Dayanışmayı büyütecek ve yardım çalışmaları yürütecektir. Böylesi zamanlarda dayanışma ve desteğin öne çıkarılması gerektiğini ancak sorumlulukların da unutulmaması gerektiğini belirtmek isteriz.

Deprem nedeni ile herkesi dayanışma duygularıyla deprem bölgesine destek olmaya çağırıyoruz.

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ