Mültecilere Yönelik Hak İhlalleri Raporu- 2020

 

Tüm dünyada artan ırkçılık, şiddet ve yoksulluğa paralel olarak mültecilere(*) yönelik hak ihlalleri de artmakta ve devletler hak temelli yaklaşımlardan uzaklaşma eğiliminde olduklarından ihlallere yol açan bu sorunların çözümü giderek güçleşmektedir.

Yunanistan’ın en büyük mülteci kampı olan Moria Kampı’nın 9 Eylül’de yanması sonrasında, kampların güvenliği ve mültecilerin durumunda iyileştirmeler beklenirken 23 Eylül’de açıklanan Avrupa Birliği Göç ve İltica Paktı’da göç ve mülteci hareketine devletlerin çıkarlarını önceleyen yaklaşımlar öne çıkmış, açıklanan pakt için “geri gönderme paktı” benzetmesi yapılmıştır.

1951 Cenevre Sözleşmesi, ek protokoller, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi yanında BM Küresel Göç Sözleşmesi’ndeki hak temelli yaklaşımlar, AB Türkiye arasındaki “Geri Kabul Anlaşması”, BMMYK’nın Türkiyedeki faaliyetlerini durdurması ekseninde gelişmelerin ve bu paktın değerlendirilmesi ve uygulamasının yakın takibi bugün hayli önemli görünmektedir.

Türkiye gibi kendi sorunları ve krizleri ile baş edemeyen ülkelerdeki yoğun mülteci nüfusun daha büyük sorunlarla baş başa olduklarını herkes biliyor.

Türkiye’de geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı 13 Ocak 2021 tarihi itibarıyla toplam 3 milyon 645 bin 557 kişi. Buna ek olarak 400 bin dolayında diğer ülkelere mensup kayıtlı mülteci ve 1 milyon civarında da kayıtsız mülteci olduğu tahmin edilmektedir.

Suriyeli nüfusun 1 milyon 732 bin 44’ünü (%47,5) 0-18 yaş arası çocuklar oluştururken, 0-18 yaş arası çocukların ve kadınların toplam sayısı ise 2 milyon 583 bin 373 kişi. (%70,9)

Kamplarda(Geçici Barınma Merkezleri)  yaşayan Suriyelilerin sayısı ise
13 Ocak 2021 tarihi itibarıyla 58 bin 752 kişi olarak açıklanmıştır. Giderek azalan bu sayı;  2019’un başında 143 bin 558 kişi, 2018’in başında ise 228 bin 251 kişiydi. Bugün Suriyelilerin yalnızca %1,6’sı kamplarda yaşıyor.

Şehirlerde Yaşayan Suriyelilerin Sayısı 13 Ocak 2021 tarihi itibarıyla 3 milyon 585 bin 17 kişi  (%98,4) olarak açıklanmıştır.   Suriyelilerin hangi şehirde yaşayacağına ise Göç İdaresi karar vermektedir. Yoğunlaşan nüfus nedeni ile İstanbul başta olmak üzere bazı büyük şehirler Suriyeli alımına kapatılmış olmasına rağmen istatistiklere göre nüfus artışı devam ediyor.

Önceki raporumuzda da belirttiğimiz üzere; Kayıtlı Suriyeliler için getirilen Geçici Koruma statüsü ile kimi pozitif imkânlar sunulması halinde dahi, Suriyeli nüfusun eğitim, sağlık, barınma, beslenme, şiddet ve ayrımcılıktan korunma, insanca yaşamaya yeter yeterli gelire sahip olma, adalete erişim gibi temel haklara, temel ihtiyaçlara erişimlerinde yaşadıkları ağır sorunlar,  özellikle düzensiz göçmenlerin taşıdıkları ağır riski gözler önüne sermektedir. Tüm bu olumsuzluklara eklenen nefret saldırılarındaki artış, pek çok saldırının ölümle sonuçlanması ve bu olaylarda her kademede failleri koruma davranışının izlenmesi endişeleri artırmaktadır.

Tespitlerimize göre; Yasal statü almış mülteciler dahi yaşadıkları haksızlıklara karşı adli makamlara başvurma konusunda çekinik davranmakta, sınır dışı edilme korkusu ile hak talep etmekten dahi çekinmektedirler. Bu nedenle yaşadıkları pek çok olumsuzluk kayıtlara geçmemekte gizli kalmaktadır.

Yoğunluklu yaşandığı tespit edilen kadına yönelik şiddet, cinsel istismar, çocuklara yönelik hak ihlalleri, emek sömürüsü, ayrımcılık, adalete erişim engeli, çalışma hakkı ihlalleri, adalete erişim engelleri bu nedenle görünür olamamaktadır.

Resmi kuruluşlarda karşılaştıkları ayrımcı yaklaşımlar ve nefret söylemleri yanında dil problemini aşacak imkânların yaratılmaması bu çekiniklikte önemli bir rol oynamaktadır. Siyasi aktörlerin ayrımcı açıklamaları ve medyadaki ayrımcı nefret dili bu çekingenliği büyütmektedir.

Bu büyük engellere rağmen başvuru yapmaya cesaret edilmesi, sorunların ne derece ağır yaşandığının göstergesi olarak görülmelidir.

Derneğimize başvuru yapan mültecilerin çeşitliliği Türkiye’deki mülteci çeşitliliğini göstermektedir.

Nitekim raporumuzda yer verdiğimiz  başvurular yoğunluk sırasına göre;    Suriye, Pakistan, Lübnan, Afganistan, İran, Irak, Fas, Filistin, Bangladeş, Suudi Arabistan, Libya, Gambia, Kongo, Kamerun, Rusya, Çin, Türkmenistan , Cezayir, Ürdün, Tunus, Hindistan, Tacikistan, Ukrayna, Venezüella, Almanya, İsveç  ve Türkiye olmak üzere  27 ayrı ülke mensubu tarafından yapılmıştır.

Raporumuzda yer verdiğimiz örneklerden;  derneğimize yapılan başvurularda ağırlıklı olarak; Uluslararası koruma talebi, geri gönderme yasağı ihlali, Türkiye’ye sığınma hakkı talebi, işkence ve kötü muamele, geri gönderme merkezlerindeki olumsuz koşullar, kayıp, geçici koruma kimliğine el konulması, vatandaşlık talebi reddi, ikamete bağlı eğitim hakkı ihlali,  kimlik belgesinin yenilenmemesine bağlı tedavi hakkı ihlali, sınır dışı tehdidi, haksız sınır dışı ve idari gözetim kararı, işsizlik, yoksulluk ve kamu yardımlarından yaralandırılmama, seyahat hakkı ihlali, şiddet, tehdit, cinsel istismar, çalışma hakkı ihlali, ücretin ödenmemesi başlıkları öne çıkarken,  basın taramasından elde edilen verilerde ağırlıklı olarak;  gözaltı, işkence ve kötü muamele, yaşam hakkı ihlalleri, mültecilere dair haber yapan gazeteci ve avukatlara yönelik baskılar öne çıkmaktadır.

Raporu tamamı için: Yaşamın Kıyısında- 2020 Yılı Mültecilere Yönelik Hak İhlalleri Raporu