Demokrasinin inkârı ile temel hak ve özgürlüklerin tamamen ayaklar altına alınması anlamına gelen tüm darbe ve darbe girişimlerine karşı olduğumuz bilinmektedir. Bu kapsamda, 15 Temmuz 2016 tarihindeki askeri darbe girişimine karşı açık tutumumuzu paylaşmıştık. Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları sorunlarının askeri darbe döneminin zihniyeti ve kanunları ile ortadan kaldırılamayacağını sürekli vurguladık ve vurgulamaya devam ediyoruz.
Ne yazık ki bugüne kadar çıkarılan 30 adet OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi (KHK) ve siyasi iktidarın bunlara dayalı gündelik hayattaki uygulamaları bu kaygımızı her geçen gün daha da pekiştirmektedir. Bu KHK’ler ile 300’ün üzerinde kanunda kalıcı düzenlemeler yapılmış, OHAL hiç bitmeyecekmiş gibi yeni bir OHAL düzeni kurulmuştur.
Tüm toplumsal hayatımızı doğrudan etkileyen ve devletin yeniden düzenlenmesinde ayrıntılı ve son derece zarar verici düzenlemeleri içeren biri 7, diğeri 137 maddelik 24 Aralık 2017 tarihli iki OHAL KHK’si bir bütün olarak değerlendirmeyi gerekmektedir.
Bununla birlikte bütünlüklü ele alınması gereken 696 sayılı KHK’nin, insan hakları kurumları olarak varlık sebeplerimiz ile doğrudan ilgili olan iki düzenlemesine ilişkin görüşlerimizi, bu uygulama girişimlerden derhal vazgeçilmesi çağrısı ile paylaşmak isteriz.
- 696 sayılı KHK’nin son derece muğlak mevcut Anayasa’nın OHAL halinde bile kısıtlanamayacak hakları düzenleyen 15. maddesine açıkça aykırı 121. maddesi ile 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe teşebbüsünün bastırılması ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden sivillere dokunulmazlık getirilmesi, kanun devleti anlayışının tamamen sona erdirildiğinin, başka bir deyişle demokratik ve modern bir devlet ve toplum olma halimizin tümüyle ortadan kaldırıldığının ilanıdır. Kaldı ki, bırakın sivilleri, resmi sıfat taşıyor olsalar bile bu süreçte işkence ve diğer insan hakları ihlallerine yol açanların sorumluluklarının hiçbir şekilde ortadan kalkmayacağını da bir kez daha hatırlatmak isteriz. Siyasal iktidarın anayasayı ihlal eder nitelikteki bu uygulaması hiç kimseye cesaret vermemelidir.
Son KHK düzenlemesi ile Devletin cezasızlıkla korunan şiddet tekeline siviller de eklenerek suç ortaklığı yaygınlaştırılmaktadır. Böylece iktidarın yandaşı olan “müteyakkız” sivil kitleler, sadece politik muhalifleri değil toplumsal veya ahlaki açıdan “sapkın” olarak gördükleri kişi ve davranışları bir tür ihkak-ı hak (hakkı, hukuku bizzat gerçekleştirme) anlayışıyla keyfi biçimde “cezalandırmaya” kalkacaklar ve cezasızlık zırhı ile korunacaklardır. Bu durum, linç kültürünün meşrulaştırılarak/yasalaştırılarak kalıcı bir OHAL yöntemi haline getirilmesidir. Daha da vahimi, bugüne kadar siyasi kaygı ve çıkarlarla toplumda yaratılan kutuplaşmayı daha da derinleştirecek, ülkeyi herkesin herkese şiddet uyguladığı, artık hiçbir yurttaşın yaşam hakkının dahi güvence altında olmadığı bir kargaşa ortamına sürükleyecektir.
- 696 sayılı KHK’nin 103. maddesi ile TMK kapsamındaki suçlardan dolayı tutuklu ve hükümlü bulunanların duruşmaya sevkleri için cezaevi dışına nakillerinde tek tip elbise giyme zorunluluğu getirilmiştir.
Daha önce kamuoyu ile paylaştığımız mahpuslara tek tip elbise uygulamasının dayatılmasına dair tutum belgemizde yer verdiğimiz gibi, kısa bir araştırma bile hapishanede tek tip elbise giymeye zorlanan mahpusların onur kırıcı bir ceza ile karşı karşıya olduğunu anlamaya yeterlidir.
Tek tip elbise mahpusa yönelik her türlü şiddet uygulamasının kolaylaştırıcı bir aracı haline dönüştürülebilecektir. Yanı sıra, tek tip elbiseyi kabul etmeyen mahpus buna direndiğinde, mahpusa fiziki ve manevi şiddet uygulanabilecektir. Türkiye ve dünyadaki hapishaneler tarihi bunun örnekleri ile doludur.
Tek tip elbiseyi kabul etmeyen ve buna direnen mahpusa disiplin cezası getirilerek ziyaretçi görüşünden mahrum bırakılması da 696 sayılı KHK’nin 101. maddesinde düzenlenmiştir. Görüldüğü gibi insan onuruna aykırı ve insanı tecrit altına alan bu süreçte yaşanabilecek ihlallerin görünürlüğünü de ortadan kaldıran sonuçlar doğuracak oldukça ciddi bir durumla karşı karşıyayız.
Mahpusun tek tip elbise giymeye zorlanması adil yargılanma hakkının da ihlalini doğuracaktır. Tek tip elbiseyi giymek istemeyen mahpuslar işkence yasağına aykırı fiillerle zorlamaya rağmen giymek istemezse mahkemeye götürülmeyecek ve savunma hakkı ihlal edilecektir.
Tek tip elbisenin bu şekilde düzenlenmesi topluma yönelik bir dayatma ve topluma tek tipçiliği benimsetme davranışı olduğu kadar mahpusun toplumda damgalanması ve insan olarak görünmezliğe mahkum edilmesidir.
Tek tip kıyafet, iktidarların politik tercihlerine uymayan bireylere yönelik simgesel, biçimsel, politik bir saldırı aracına dönüştürülmek istenmektedir. Bir şiddet simgesi olan tek tip elbise kişi üzerine kurulan, aynı zamanda tüm topluma gösterilen iktidar otoritesinin en görünür ifadelerinden birisidir. Bu bakımdan sadece mahpusa değil toplumun tamamına dayatılan bir cezalandırma ve tek tipçiliği benimsetme davranışıdır.
Sonuç olarak; 696 sayılı OHAL KHK’si göstermiştir ki keyfi yönetim anlayışında sınır kalmamıştır. Anayasa’nın 121. maddesine ve TBMM’nin iç tüzüğüne göre OHAL KHK’lerinin 30 gün içerisinde TBMM tarafından görüşülerek onaylanması gerekir. Siyasal iktidar maalesef son iki KHK öncesinde çıkarılan 28 OHAL KHK’sinden sadece 5’i hakkında TBMM onayı alarak açıkça Anayasayı ihlal etmiştir. Bu nedenle bir an önce bu düzenlemelerin yargı denetimine tabi tutulması ve OHAL’in kaldırılması gerekmektedir.
Şimdi ülkemizin kaderi için vahim ve kaygı verici bu son gelişme karşısında TBMM’yi Anayasal yetkisini kullanmaya ve 696 sayılı KHK’yi görüşerek reddetmeye davet ediyoruz. Ayrıca tüm duyarlı kamuoyunu da linç kültürünün sıradan bir OHAL yöntemi haline gelmesini önlemek için demokratik tepkilerini göstermeye çağırıyoruz.