Ocak-Haziran 2008 Doğu-Güneydoğu Bölgesi İnsan Hakları İhlalleri Raporu

Yaşanan Kaostan Çıkış, Ancak, Pozitif Hukuk ve İnsan Haklarını Saygılı Bir Yönetim Anlayışını Egemen Kılmak İle Mümkündür.

2008 yılının ilk 6 ayına ait Doğu-Güneydoğu Bölgesi İnsan Hakları ihlal rapor ve bilânçosunu sizlerle paylaşmak için bir arada bulunuyoruz. Sunacağımız rakamlar bizi sevindirmiyor, umutlarımızı sarsıyor, dahası kaygılarımızı artırıyor. Çünkü son 5 yılın İhlal olaylarının rakamlarına baktığımızda, ihlallerin her yıl artarak devam ettiğini görüyoruz. 2008 yılının ilk 6 ayında 16.719 ihlal ve iddiasını tespit etmiş bulunuyoruz. Ayrıca, bu basın toplantısı vesileyle, İnsan Hakları ihlalleri ile bağlantılı olarak, son aylarda Türkiye’nin gündemini meşgul eden ve önemsediğimiz bazı gelişmeleri de paylaşmak istiyoruz.

Türkiye’nin siyasal ve yönetsel eliti, yıllarca Kürt sorununa inkar ve imha temelinde baktı. Bugüne baktığımızda da, aynı yaklaşımın sürdüğünü görüyoruz. Çözüme yönelik, en azından; vicdan, adalet ve empati gibi önemli insani erdemleri önceliklendirmiyor, barışçıl yöntemleri temel alan siyasi irade göstermiyor. Bu yaklaşım silahlı çatışmalara yol açmış,  daha sonra çatışma alanlarını ve yoğunluğunu artırmıştır. Bu yılın ilk altı ayında çatışmalardan kaynaklanan 178 ölüm ve 125 yaralanma olayı meydana gelmiştir. Emeğinin en üretken olduğu yaş döneminde olan 303 yurttaşımızın gelecek, umut ve hayallerinin ellerinden alınmasına yol açılmıştır. 

İsmi “Ergenekon soruşturması” olarak öne çıkan gelişme, Türkiye’nin gündemini sürüklemektedir. Türkiye’yi karanlığa sürükleyen yapılanmaların açığa çıkarılması ve yargı önüne çıkarılması önemlidir. Türkiye’nin acılı tarih sayfalarıyla yüzleşmesi çok önemlidir. Ancak, bunlar kadar önemli başka olgular da vardır. Yaşananlar iktidar kavgası mı yoksa hukuku, demokrasiyi egemen kılma çabası mı? Yargılananlar ile bağlantılı olduğu iddia edilen 90’lı yılarda yaşanan binlerce faili meçhul cinayetlerin, yargısız infazların ve kayıpların açığa çıkarılması sürecini de kapsıyor mu veya kapsayacak mı? Bunlara verilecek olumlu yanıtlar üzerinden izlenecek bir dava seyrinin meşruiyeti ve toplumsal desteği mutlaka yüksek olacaktır. Bir noktanın daha altıda çizmek istiyorum. Tarih ve hafızası, “Durumdan Vazife Çıkarma” açısından zengin olan bir toplum gerçekliğine sahibiz. Toplum olarak,  başta 90’lı yıllarda bunun acısını çok çektik. En yetkili kurumların başında bulunanlar bu realiteleri bilerek beyanlarda bulunmalıdır. Buna dikkat edilmediği taktirde, Türkiye toplumu, bundan sonra yaşanacak olumsuzlukların tümünü bu kesimlerin hanesine yazacaktır. 

Sistematik işkence devam ediyor. İşkence münferit hale gelmiştir, işkenceye sıfır tolerans diyen siyasal iktidara bazı rakamları hatırlatmak istiyoruz. Yılların ilk 6 ayına göre bölgemizde; 2004 yılında 174, 2005 yılında 191, 2006 yılında 242, 2007 yılında 183 olan işkence ve iddiası, 2008 yılında 434’e çıkmıştır. Hukuken yükümlü, verdiğin sözün gereği olarak ahlaken sorumlu olan bu kişi ve kurumlar; kaç işkencenin ve iddiasının üzerine gidip, yargılama süreci başlattı? Kaç idari soruşturma açtı? Doktor raporları, resim ve görüntülere rağmen kaç işkence faili cezalandırıldı? İşkence yasağının kurumsallaştırılması için hangi uygulamaları hayata geçirdiniz? Bunlara verilecek olumlu cevabınız yoksa insan hakları savunucularını değil kendinizi kandırıyorsunuz demektir. Aynı zamanda yasaları çiğniyor, görevinizi de kötüye kullanıyorsunuz demektir. 

Türkiye cezaevlerinde sorunlar artarak devam ediyor. Özgürlük sınırları alabildiğine daraltılmış insanların, en temel insani ihtiyaçları dahi karşılanmayarak kişiliksizleştirilme, kimliksizleştirilmeye çalışılıyor. En küçük tepki veya talebe yönelik disiplin cezası mekanizması işletilmektedir. Bu çerçevede 200 tutuklu ve hükümlüye çeşitli disiplin cezaları verilmiştir. Bölge cezaevlerinde yaşanan ve tespit edebildiğimiz ihlal sayısı 353 olmuştur. Ayrıca, cezaevlerinde kalan tutuklu ve hükümlülere bandrollü yayınların dahi verilmemesi, Kürtçe yazılı yayınların tercüman bulunmuyor gerekçesiyle ret edilmesi; sistemli bir ihlal, hukuk dışı siyasal bir tercihtir. 

AB yolunda kararlılıkla ilerlediğini, evrensel pozitif hukuku ve insan haklarını egemen kılacağını söyleyen yürütmenin, temel insan haklarından olan anadilin, toplumsal-kamusal alanda kullanılmasının önündeki tüm engelleri kaldırması bir yana, bürokratik uygulama ve yargıdaki soruşturma/dava/ceza kıskacı ile ihlallere kaynaklık etmeye devam ediyor. 

Son 6 ayda 1285 kişi hakkında düşüncelerini ifade ettiği için soruşturma/dava açılmış, cezalar verilmiştir. Mevcut yasalar da zorlanarak bu soruşturma/davalar açılıyor, cezalar veriliyor ise; demek ki; yargı mekanizmasında bir bağımsızlaşma, bir hukuk anlayışı, bir demokratik kültür sorunu vardır. 

Son altı ay içinde, 26 kadın intihar etmiş, 9 kadın intihara teşebbüste bulunmuştur. Ev içinde yaşanan 22 şiddet olayı sonucunda 16 kadın, toplumsal alanda yaşanan 227 şiddet, taciz ve tecavüz olayında 5 kadın yaşamını yitirirken, güvenlik güçleri tarafından yapıldığı iddia olunan 2 taciz olayı bulunmaktadır. Yetersiz de olsa, son yıllarda kadın lehine yapılan yasal değişiklerin kadına yönelik ihlalleri önleyemediği, ayrıca, ciddi idari tedbirlere ve kültürel bir değişime ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum. 

Haziran 2008 ayında bölgede 22 alanda orman yangını meydana gelmiştir. Bu orman yangınlarına yönelik iddialar; ya operasyonlar gerekçe gösterilerek, ya da operasyon/çatışma sonrası güvenlik güçleri tarafından yapıldığı biçiminde olmuştur. Çevre tahribatı ve sonuçları dünyanın gündemini meşgul ediyor. Türkiye’nin bir tarafında meydana gelen yangınlara karşı seferber edilen olanakları, diğer tarafında iddia edilenlerle bağdaştırmakta zorlanıyoruz. 

Karşımızda duran dünya fotoğrafına baktığımızda, çıkarcı ve zalim renklerin hakim olduğunu görüyoruz.. Bu görüntüye rağmen, İnsan hakları savunucuları olarak, bu fotoğrafta saygın ve demokratik bir Türkiye karesi görmek istiyoruz. Bu kareyi ancak yüksek standartlı bir hukuku işleterek, insan haklarına saygılı bir siyasi anlayışa ve idari uygulamaya sahip olunarak mümkündür. Bizler, bu vazgeçilmez talebimizin ısrarını ve çabasını sürdürmeye devam edeceğiz. 

Saygılarımla, 

Mihdi Perinçek

Doğu-Güneydoğu Bölge Temsilcisi

Bir cevap yazın