OKTAY EKŞİ’ye AÇIK MEKTUP – 1

Sayın Oktay Ekşi,

25 Ağustos 2000 tarihli Hürriyet'te, "Sap ile saman" başlıklı yazınızda, bazı örgütlerin yöneticilerinden, yazınızda sorduğunuz bazı sorulara, yanıtlar vermelerini rica etmektesiniz. Sorunuzu, tıpkı nazik kişiliğinizle ve üslubunuzla çelişen yazınız gibi, yadırgadık. Ancak, soru sorduğunuza göre, buna gereksinme duymaktasınız. Biz de yanıtlıyoruz.

1.İHD, suç işleyenlerin, devlet kadrolarında istihdamını ne zaman savundu ki, şimdi savunsun? Konunun iki boyutu var ve birinci boyutu usul açısındandı. Usul açısından olan boyutu çözüldü. "Şekil", "Usul", " yöntem", basit bir boyut değildir ve hepimizin özgürlüğünü ilgilendirir. Temel hak ve özgürlükler, yasayla düzenlenebilir, Kanun Hükmünde Kararnamelerle değil.( Anayasa, madde 91 ve memurlarla ilgili olarak da 128. Madde) İkinci boyut,yasanın içeriği ile ilgilidir ve sorunuz da bununla ilgilidir. Yasanın içeriği de insan hakları hukukuna uygun olmalıdır. Kararnamede ve çıkarılması düşünülen Yasada, konusu suç teşkil eden eylemler konusunda, idareye yetki tanınmaktadır. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve Cumhuriyetin niteliklerine aykırı eylemlerde bulunmak, suçtur. Bireyler, ne yaparsa bu suçu işlemiş olurlar?Buna karar verecek olanlar, hukuk devletinde, idareye bağlı ajanlar ( müfettişler, amirler, Bakanlar) olamaz. Karar vericiler, gazeteci Oktay Ekşi, İnsan hakları örgütü başkanı Hüsnü Öndül de olamaz. Böyle bir kararı( konusu suç teşkil eden eylemler konusundaki kararı) yargıçlar verir. Rüşvet, irtikap ve benzeri suçlar için de aynı şeyler geçerlidir.

Dolayısıyla İHD, meslekten çıkarma cezası için,konusu suç teşkil eden eylemi gerçekleştiren memurun, kesinleşmiş mahkumiyet cezası ile cezalandırılmış olması şartını arar.

2.Yaklaşık 2 milyon kamu görevlisi arasında, kamu görevlisi olma özelliğini kötüye kullanmak isteyenler ve kullananlar olabilir. Haklar ve özgürlükler kötüye kullanılmaktadır diye, haklar ve özgürlükleri güvenceden yoksun hale getirmek, hukukun üstünlüğü ilkesi ile bağdaşmaz. Kötüye kullanımın önlenmesinin yolu da hukuksal süreçlerin etkinliğinin arttırılmasından geçmektedir. Bağımsız ve tarafsız yargının, hızlı ve adil karar verebilmesi için önlemler alınması gerekir. Bize göre, Yasama ve yürütme organının yapması gereken, hukukun üstünlüğü ilkesinin gereklerini yerine getirmektir. Çokça sözü edilen, yargı reformunun yapılmasıdır. Bu yolu seçmeyip, yargının yerini almak değildir.

Sonuç olarak, konusu suç teşkil eden eylemleri gerçekleştirdiği varsayılan ya da haklarında bu tür iddialar bulunan kamu görevlileri, hukukun genel ilkesi olan, "masumluk karinesinden", başka bir ifade ile, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. Maddesinin 2. Paragrafında, hem de Anayasa'nın 38. maddesinin 4. Paragrafında geçen,"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." kuralından yararlanacaklardır. Hatta bu kural, Anayasa'nın 15. Maddesinin 2. paragrafına göre savaş döneminde bile aykırı önleme konu olamayacak bir kuraldır. Dolayısıyla, kim, neden bölücü ya da irticai eylemde bulunmuş olacak, böylelikle bir suç işlemiş olacak, bu münhasıran ve ortak kabul etmez bir biçimde, yargı gücünün tekelinde olması gereken ve istisna tanımamak gereken bir konudur. Belirtilen durumda, konu bölücü ve irticai unsurlara destek olmak-olmamak konusu değildir. İHD açısından gösterilen "tavır" ilkeseldir ve suçlananların ya da suçlanacak olanların özel konumları, bizim dışımızdadır.

En iyi dileklerimle, saygılarımı sunarım.

Hüsnü Öndül
İHD Genel Başkanı

Bir cevap yazın