27 Haziran 2014
ÖZGÜRLÜĞÜNDEN YOKSUN BIRAKILAN HERKESE İNSAN HAKLARINA UYGUN DAVRANILMALI, SAĞLIĞA ERİŞİM HAKKI ENGELLENMEMELİ, AĞIR HASTA KONUMDAKİ MAHPUSLAR SERBEST BIRAKILMALIDIR!
Türkiye hapishanelerindeki tecride dayalı koşullar tutuklu ve hükümlülerin ruh ve beden bütünlüklerini tehdit etmektedir. Ayrıca mahpusu insan saymayan zihniyet gerek yasal düzenlemeler de, gerekse de uygulamadaki keyfiyet, etik olmayan yaklaşımlar ve bürokratik engellerle özellikle hasta tutuklu ve hükümlüler için insani olmayan bir tablonun ortaya çıkmasına neden olurken, mahpuslar bir veda hakkına dahi erişemeden yaşamlarını yitirmektedir.
İHD genel merkezi cezaevi komisyonumuz 24 Haziran 2014 tarihi itibari ile hasta mahpus listesini güncellemiştir. Bu gün hapishanelerde 230 ağır hasta olmak üzere 628 mahpus bulunmaktadır.
İnfaz sistemindeki sorunlarve özellikle de 2005 yılında yürürlüğe giren 5275 Sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirleri’nin İnfazı Hakkında Kanun’un insani olmayan bir yaklaşım üzerine kurulu olması; otoriteyi ve kuralları dayatan, yaşama hakkını ve özgürlükleri değil güvenlik sorununu öne çıkaran bir anlayışla hazırlanması ve uygulamada yaşanan sıkıntılar her geçen gün arttırmaktadır.
İnfaz yasasının “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” başlığını taşıyan 16. Maddesinde 24.1.2013 tarihinde 6411 Sayılı Yasa’yla birlikte yapılan değişiklikle “maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir” hükmünün yer alıyor olması ve uygulamada “toplum güvenliği bakımından tehlike” unsurunun savcılar tarafından takdir edilmesi yerine kolluk güçlerinin insafına bırakılmış olması en büyük sorunlardan biridir. Hasta mahpuslarla ilgili olarak bu koşulun tümüyle ortadan kaldırılması ve yalnızca tıbbi değerlendirmelerin esas alınması yerine, kamuoyunda 5.yargı paketi olarak bilinen son yasal düzenlemeyle “toplum güvenliği bakımından tehlikelilik” unsuruna “ağır ve somut bir tehlike” kriterinin eklenmiş olması sorunu çözmekten uzak ve kabul edilemez bir yaklaşımdır.
Yine infaz yasasının 16. Maddesinde”.. geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir” hükmünün yer alıyor olmasına rağmen, sağlık kurullarınca düzenlenen raporların ATK tarafından onaylanmayıp ATK tarafından yeniden rapor düzenlenmesi ayrıca sorunlara yol açmaktadır.
Aslında bu konudaki önemli bir sorun, mevcut kurumsal yapısı ve siyasi iktidara bağlılığı nedeniyle tarafsız davranamayan, bu nedenle de verdiği kararlarda, bilimsel ve objektif kriterlere uygun değerlendirmeler yapmayan Adli Tıp Kurumu’nun halen resmi bilirkişi konumunu sürdürüyor olmasıdır. Dolayısıyla bağımsız konumda olmadığı açıkça ortada olan ATK’nun resmi bilirkişilik uygulamasına son verilmediği sürece sorunlar devam edecektir.
Ayrıca Birleşmiş Milletler resmi belgesi olan ve üye ülkelerce de kabul edilen İstanbul Protokolü gereği, tutuklu ve hükümlü konumda da olsa her “hasta”nın kendi doktorunu seçme ve raporlarının bağımsız bilirkişilerce hazırlanmasını isteme hakkı vardır. Üniversite hastaneleri, eğitim araştırma hastaneleri, tam teşekküllü devlet hastaneleri, hasta mahpusların sağlık durumlarıyla ilgili objektif süreçler yürütüp raporlar hazırlayabilir.
İnfaz ertelenmesi sürecinde yaşanan bir diğer sorun, bu konudaki ATK raporlarının ve kolluktan gelecek raporların hazırlanma sürecinin hayli uzun sürmesi ve bu süre zarfında durumu ağır olan, bir gün dahi cezaevinde tutulmaması gereken mahpusların yine ölüme terk edilmesidir. Adalet Bakanlığı verilerine göre yalnızca 2013 yılında 14 hasta mahpus adli tıp kurumundan rapor beklerken hayatını kaybetmiştir.
Mevcut yasal düzenlemelerde ve uygulamada önem taşıyan diğer bir konu, “ağırlaştırılmış müebbet” hapse mahkum edilen mahpusların, yani insani olmayan bir cezalandırma biçimi olarak ölünceye kadar cezaevinde kalacağı öngörülen mahpusların durumudur. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum mahpusların, 5275 Sayılı İnfaz Yasası’nın 25. Maddesinde, şartla salıverilme yasağının dışında ağır hastalık hallerinde de “Hükümlünün cezasının infazına, hiçbir surette ara verilemez.”hükmü yer aldığı için ağır hastalık durumlarında dahi serbest bırakılmayıp ölüme terk edilmeleri en büyük sorunlardan birisidir ve bu konuda hiçbir yasal düzenleme öngörülmemektedir.
Yine bir diğer sorun da İnfaz Yasası’ndaki düzenlemenin başlığının“Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” biçiminde olması ve yargı organlarınca tutuklular değil, yalnızca hükümlüler için infaz ertelemesi öngörülmüş gibi algılanmasına yol açtığından uygulamada ciddi sorunlara neden olmasıdır. Oysa ki, yargılaması tamamlanıp Yargıtay onayıyla birlikte suçluluğu kesinleşmiş ve cezasının infazına geçilmiş biri için uygulanan düzenleme, henüz yargılaması devam eden, ‘masumiyet karinesi’ gereği suçluluğu kesinleşinceye kadar masum sayılması gereken birkişi hakkında öncelikle uygulanmalıdır. Ayrıca 5275 Sayılı Yasa’nın 116/1. Maddesinde “…hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi .. tutuklular hakkında da uygulanabilir” hükmü yer almaktadır. Ayrıca 20 Mart 2006 tarihli 2006/10218 Sayılı Yönetmeliğin 54. ve 186. Maddelerinde infaz ertelemesine ilişkin 16. Maddede düzenlenen hükümlerin tutukluluk haliyle uzlaşır nitelikte olanlarının tutuklular hakkında da uygulanacağı ifade edilmiştir. Zaten aksi olması mümkün değildir ve ceza yargılama hukuku da infaz hukuku da insan hakları hukuku da bunu gerektirir.
AyrıcaAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 05 Mart 2013 tarihinde, Gülay Çetin/ Türkiye kararında ağır hastalık nedeniyle serbest bırakabileceğine ilişkin hükümlerden, tutuklu olduğu için yararlandırılmaması nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) işkence yasağını düzenleyen 3. ve ayrımcılık yasağını düzenleyen ve 14. maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye’yimahkûm etmiştir. AİHM ayrıca Hükümete de tutukluluk koşullarıyla ilgili düzenlemelerde her türlü insani önlemi almaları gerektiği önerisinde bulunmuş ve yaşamsal konularda bürokrasinin ağır işlemiş olmasını da eleştirmiş ve ATK’nın yeniden yapılandırılarak prosedürlerin basitleştirilmesi gerekliliği noktasında uyarılarda bulunmuştur.
Ancak Türkiye’de yargı organları AİHM’in çok yakın bir tarihte vermiş olduğu bu karardan sonra da Anayasa’nın 90. maddesi gereği bir iç hukuk normu haline gelen uluslar arası sözleşmelere uymamakta, soruna ne insani ve vicdani açıdan ne de hukuki açıdan bakmaktadırlar. Oysa ki genel olarak temel haklara ve mahpus haklarına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Her Hangi Bir Biçimde Tutuklanan Veya Hapsedilen Kişilerin Korunmasına İlişkin Prensipler Bütünü ile Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nce kabul edilenAvrupa Cezaevi Kuralları’nda, özel olarak da hasta mahpusların hakları konusunda İnsan Hakları Ve Biyotıp Sözleşmesi, Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi ve AB Temel Haklar Şartı‘nda hastalar için öngörülen düzenlemeler mevcuttur ve Türkiye’deki mahkemeler ve idari organlar buna uymak yükümlülüğündeler.
Ağır hasta mahpusların Anayasanın 103. Maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı tarafından özel afla salıverilmesi uygulaması ise oldukça sınırlandırılmış durumdadır. Bu hususta bile Adalet Bakanlığı genelge çıkarmış, Cumhurbaşkanının yetkisini sınırlandırmış ve kısıtlamıştır. Bu duruma daha fazla seyirci kalınmamalı, bir an önce bu genelge kaldırılarak, Cumhurbaşkanının yetkisini serbestçe kullanması sağlanmalıdır.
İnsan hakları derneği özellikle hasta mahpusların bir an evvel salınmalarını yaşamlarının son günlerini ailelerinin yanında olmalarını talep etmek için bugün buradayız.Kamuoyundan topladığımız bu imzalarla merhamet değil,vicdan değil,insaf değil,lütuf değil yaşam hakkını istiyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ OLARAK TALEPLERİMİZ;
– Öncelikle, Türkiye’deki mevzuatın uluslar arası insan hakları hukukuna ve özel olarak da mahpus haklarına uygun hale getirilmesini,
– Tecritin kaldırılması ve cezaevlerinde insani yaşam standartlarının oluşturulmasını,
-Mahpusların sağlığa erişim haklarının sağlanması, koruyucu sağlık hizmetlerine önem verilmesi, hastalığı olanların tedavi olanaklarından yararlanmaları için gerekli önlemlerin alınması ve ağır hastalığı olanların derhal serbest bırakılmasını,
-Adli Tıp Kurumu’nun resmi bilirkişi olarak varlığına son verilmesi, bağımsız bilirkişilik kurumunun kabul edilmesi ve İstanbul Protokolü hükümlerinin uygulanmasını,
-Cezaevlerinin sivil toplum kuruluşlarının, bağımsız izleme kurullarının, özel olarak da hasta mahpuslar sorunuyla ilgili olarak İHD, TİHV, TTB gibi kuruluşların denetimine açık hale getirilmesini, bağımsız ulusal önleme mekanizmasının kurulmasını,
-5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nun cezanın infazının hastalık nedeniyle ertelenmesine ilişkin 16. Maddesinin ve ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum mahpuslarla ilgili 25. Maddenin ağır hasta mahpusların serbest bırakılmasını engelleyen hükümlerinin değiştirilmesi ve cezaevinde bulunan tüm ağır hasta mahpusların derhal serbest bırakılmasını,
– Bugüne kadar cezaevlerinde yaşamını yitiren hasta mahpuslarla ilgili olarak etkin bir soruşturma yapılarak ihmal ve sorumluluğu olanlar hakkında cezai yaptırımların uygulanmasını talep ediyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ