Herkese Hukuk Güvenliği ve Adil Yargılanma Hakkı Raporu

15 Şubat 2012

TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmesi beklenen yargı paketi tasarısı vatandaşa hukuk güvenliği sağlamaktan uzaktır. Hükümetin biran önce gerçek bir yargı paketi hazırlayarak adil yargılanma hakkını güvence altına alması gerekir. Türkiye’de özel ceza yargılamasının yarattığı düşman ceza yargılaması tehdidinin ortadan kaldırılması gerekir. Bunun için de; Özel Yetkili ve Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri kapatılmalıdır. Bu mahkemelerdeki yargı pratikleri niçin kapatılmaları gerektiğini gözler önüne sermektedir. Bu mahkemelerin yargılamasına dayanak olan Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmalıdır. Herkesin rahatlıkla tutuklanabildiği tutuklama rejimi değiştirilmelidir. Herkesin özel hayatına saygı gösterilmesi ve haberleşme hürriyetinin sağlanabilmesi için iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve teknik takip sınırlandırılmalıdır. Ceza yasaları gözden geçirilerek ifade, örgütlenme, toplanma ve gösteri özgürlüğü güvence altına alınmalı; herkesin yasadışı silahlı örgüt olarak suçlanabilmesine sebep olan ceza maddeleri kaldırılmalıdır. Cezaların infazında ayrımcılığa son verilmelidir.

Yasa taslağı incelendiğinde;

TCK’nın 220. maddesinin 6. ve 7. fıkralarında tanımlanan “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişilerin ayrıca örgüt üyeliğinden cezalandırılması halinde verilecek cezanın yarı oranında düşürüleceğine dair” değişiklik tamamen bir göz boyamadır, hukuksuzluğun bir itirafıdır. Çünkü bir kişiye örgüt üyesi olmadığı halde örgüt üyeliğinden ceza vermek bir hukuk cinayetidir. TCK 220. maddesinin 6. ve 7. fıkraları kaldırılmalıdır. Bu düzenlemenin paraleli olan TCK 314/3 fıkrası ve TMK 2/2 fıkrası da kaldırılmalıdır.

Tasarıda TMK’nın 6. maddesinin 5. fıkrası ve 13 maddesi kaldırılmaktadır. Olumlu bir gelişmedir. Ancak, ekteki raporda da etraflıca anlatıldığı gibi, “terör” tanımı oldukça geniş tutulmuştur. Terör suçları ceza yasasındaki suçların neredeyse yarısını oluşturmaktadır. Terör suçundan ceza alanların cezaları yarı oranında arttırılmaktadır.  İfade ve örgütlenme özgürlüğü hakkını kullananlar propaganda suçundan cezalandırılmaktadırlar. TMK’dan ceza alanlar ayrı ve ağır bir infaz rejimine tabi tutulmaktadır. Bu nedenlerden ötürü TMK bir bütün olarak kaldırılmalı; Türkiye’nin taraf olduğu ve ekteki raporda belirtilen 12 sözleşmede tanımlanan suçlar dışında hiçbir suç “terör suçu” olarak nitelendirilmemelidir.

Tasarıda Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) en önemli sorun olarak karşımıza çıkan, 135. maddenin 3. fıkrasının son cümlesiyle 140. maddenin 3. fıkrasının son cümlesinde düzenlenen ve soruşturma boyunca, iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve teknik takip yapılabilmesiyle ilgili özel hayata ve haberleşme özgürlüğüne yapılan ağır müdahaleye son verilmemektedir. Katalog suçla suçlanma halinde, kolay ve keyfî tutuklamaya imkân veren 100. maddenin 3. fıkrası kaldırılmamaktadır; sadece AHİM’in kararlarını etkilemek için 101. maddede değişiklik yapılarak tutuklamanın gerekçesinin daha açık yazılmasıyla ilgili değişiklik yapılmaktadır. Anlaşılan hükümet ağır tutuklama rejimini devam ettirecektir.

TMK’nın 10. maddesinde yapılacak değişiklikle, soruşturmanın gizliliğiyle ilgili ana kural değiştirilmemekte; sadece zorunlu olarak alınması gereken bazı belge ve tutanakların şüpheli veya müdafisi tarafından alınması üç ay süreyle geciktirilmekte ve temel sorun çözülmemektedir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251. maddesinin 7. ve 8. fıkraları, 252. maddesinin 1. ve 2. fıkrasının D ve E bentleri kaldırılmaktadır. Bu düzenleme yetersizdir. CMK 250, 251 ve 252. maddeleri tümüyle kaldırılmalı ve özel yargılama sistemine son verilmelidir.

Tasarıda  31 Aralık 2011 tarihine kadar basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup, üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların erteleneceği, kesin hükümlerin uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Hükümet bir nevi bu özel af düzenlemesiyle Türkiye’de ifade özgürlüğünün cezalandırıldığını bir kez daha itiraf etmiştir. Yapılması gereken ifade, örgütlenme, toplanma ve gösteri özgürlüğünü cezalandıran tüm yasaların kaldırılmasıdır. Düzenleme eksiktir; düzenlemeye toplantı ve gösteri nedeniyle verilen cezalar da dahil edilmelidir. Düzenlemedeki dava ve soruşturmaların ertelenmesi mantığı, hükümetin ifade özgürlüğünü cezalandırmaktan vazgeçmediğinin de bir göstergesidir. Türkiye bu mantıktan kurtulmalıdır. Erteleme yerine açık bir af hükmü getirilmelidir.

Bu açıklamamızın ekteki raporumuzla birlikte değerlendirilmesini gerektiğini belirtmek isteriz.

İnsan Hakları Derneği

Ek : İHD’nin “Herkese Hukuk Güvenliği ve Adil Yargılanma Hakkı İçin” raporu.

Bir cevap yazın