Bu açıklamamızı katledilen İzzettin Yıldırım,Ceylen Önkol ve tutuklu bulunan Genel Başkan Yardımcımız Muharrem Erbey ve diğer siyasetçilere adıyoruz
İHD Genel Merkezi, Bölge Temsilcilikleri ve şubeleri olarak, kurulduğumuz günden bu yana, bizlere yapılan başvuruları ve basına yansıyan hak ihlallerini her ay düzenli olarak raporlaştırarak bilânçosunu çıkarıyoruz. Bu bilânçoları, yıl ortasında ve yılsonunda altışar aylık olarak basın aracılığı ile kamuoyu ile paylaşıyoruz.
2009 yılı Mart ayında gerçekleşen yerel seçimler sonucunda, son otuz yılımızı ciddi yaşam hakkı ihlalleriyle ve büyük ekonomik kayıplarla geçirmemize yol açan çözümsüzlük ve çatışma sürecinin barışçıl ve demokratik zeminde çözüleceğine dair büyük umutlar yaşandı. Ortaya çıkan tablo, ülkemizde halkların bir arada eşit haklara sahip bir yaşam sürdürmek istençlerini de açığa çıkartan bir tabloydu. Ancak farklılıklara tahammül edemeyen tekçi ve inkarcı egemen devlet zihniyeti kendisini bir kez daha gösterdi. Yerel seçimlerin ardından, DTP’ye ve yöneticilerine yönelik baskılar 14 Nisan operasyonuyla start aldı. 14 Nisan’da başlayan ve günümüze kadar süren siyasal alana yönelik operasyonlar sonucu sayısı binin üzerinde Kürt siyasetçi, belediye başkanı, Belediye ve İl Genel Meclis üyeleri, Kadın Meclisi ve Gençlik Meclisi üyeleri, insan hakları savunucuları, yasa ve hukuk dışı yöntemlerle tutuklanarak cezaevlerine konuldu. Bu operasyonlardan İHD yöneticileri de nasibini aldı. İHD Diyarbakır Şube YK üyeleri Roza Erdede, Aslan Özdemir, MYK üyesi Av. Filiz Kalaycı ve son olarak da Şube Başkanımız ve Genel Başkan Yardımcımız Av. Muharrem Erbey, yürütmüş oldukları hak savunuculuğu faaliyetlerinden dolayı tutuklandılar ve halen de tutuklu bulunmaktadırlar. Şube Başkanımız, 24 Aralık’ta gözaltına alındığı andan itibaren ciddi bir hukuksuzluğa maruz bırakılmış, savcılık ve hakimlik tarafından adeta “neden hak savunuculuğu yapıyorsun?” şeklinde suçlanmış ve kendi yasal mevzuatımız ve tarafı olduğumuz insan hakları sözleşmeleri hiçe sayılarak tutuklanmış; böylelikle İHD’ye bir gözdağı verilmek istenmiştir. İHD, kurulmuş olduğu 1986 yılından bugüne, 22 yönetici ve üyesini faili meçhul saldırılarda yitirmiş, yüzlercesi işkence görmüş, tutuklanmış, genel başkanı, Genel Merkez binasında suikast girişimine maruz bırakılmış, Türkiye’nin en eski ve en saygın insan hakları örgütlerindendir. Bilinmelidir ki, bu türden haksız ve hukuka aykırı yönelimler, bizleri yürütmüş olduğumuz demokrasi ve özgürlük mücadelesinden asla geri koymayacaktır. Tek bir insan hakları savunucusu kalana kadar, gerçekler asla ve asla karanlıkta kalmayacaktır. Bu bir insanlaşma mücadelesidir, bu bir onur mücadelesidir.
PKK’nin 13 Nisanda açıkladığı eylemsizlik kararına rağmen, askeri operasyonlar hızından bir şey kaybetmeden sürmüş ve buna bağlı olarak 67 güvenlik görevlisi ve 68 PKK militanı, yaşamını yitirmiştir. İHD olarak, savaşın, her türlü şiddet araçlarının karşısında olduğumuzu yıllardan beri ifade ediyoruz. Gerçekleşen bu ölümlerden, savaşta, şiddette, ret ve inkârda ısrar eden egemen zihniyetin sorumlu olduğunu bir kez daha duyurmaktayız. Farklılıkların zenginlik olarak kabul edilmesi varken, Kürt sorununda demokratik yöntemleri ve diyalog zeminini esas almak varken, operasyonda ısrar etmek, ölümlerden medet ummak, Kürt halkının ezici oylarını alan DTP’yi kapatmak, milletvekillerinin vekilliklerini düşürmek, seçilmiş belediye başkanlarını toplumsal hafızayı kanatırcasına “kelepçeleyip” zindanlara atmak, bu halkın onuruyla oynamak, nasıl bir sorumlu devlet anlayışıdır? Bununla yetinmeyip, Başbakanın ağzından “halk pompalı tüfeklerle kendini savunur” nidaları atılırsa, birileri de bunu kendine vazife görür ve sokak linçleri başlar diye defalarca uyarılarda bulunmuştuk. Ancak geldiğimiz noktada, yurttaşlarımızın adalet duygusuyla oynanmaktadır. Bu ülkenin Batı yakasındaki yurttaşlarımız ile Doğu yakasındaki yurttaşlarımız arasındaki duygu bölünmesinden, halkı linçe çağıran devlet yetkilileri sorumludur. Bu toplumsal kaos, acil ve ivedi diyalog adımları atılmazsa, sorun barışçıl yöntemlerle çözülmezse, kaygımız odur ki; derinleşecektir. Tarih, bu sorumsuz siyasetçileri insanlık karşısında mahkum edecektir.
2009 yılı, yıllardır Doğu ve Güneydoğu’da kesintisiz bir şekilde uygulamalı sürdürülen darbe planlarının ortaya çıktığı bir yıl olmuştur. Sayın başbakanı, bu darbe planlarından zamanında haberdar olduklarını söylerken darbelere darbecilere karşı yapması gerekenleri de unutmaktadır. Uygulamalı olarak Fırat’ın doğusunda yürütülen plandan hiç söz etmemektedir.
Genel Kurmay Başkanı dini bir takım argümanlar kullanıp dini istismar ederek “Allah Allah sesleriyle saldıran bir ordu camilere bomba koymaz”derken, aynı ordunun başındaki yetkililerin 28 Şubat sürecinde kurduğu Batı Çalışma Grubuyla bu ülkenin vatandaşlarını fişlediğini, bölgede yaktıkları evlerle birlikte tahrip edilen ve boş bırakılan camileri görmezden gelmektedir. Otuz yıldır devam eden çatışmalarda yaşamını yitiren güvenlik güçlerinin mutedeyin ailelerini bir fügür olarak kullanmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Ayrıca aynı zihniyet, bu ailelerin kızlarını da kıyafetlerinden dolayı üniversitelerden kapı dışarı eden uygulamaların destekleyicileridirler.
Durum böyle iken, ne Başbakan ne de Genel Kurmay başkanı söylemlerinden samimi değildirler. Bu samimiyetsizlikler, insan hakları ihlallerinin devamını sağlamaktadır.
İlimizde 2009‘da yaşanan hak ihlal sayısı 265 tir.Yılın İlk altı ayında 48 olan ihlal bilançomuz da 5 kat artarak % 452 olmuştur.Bir önceki yıla göre de iki kat artmiştır. Doğu ve Güneydoğu Bölge Temsilciliğimizin açıklamalarına göre bölge genelinde meydana gelen hak ihlal sayısı 20720 ‘dir.
2010’dan beklentilerimiz sağduyunun hakim olması, ötekilerle duygudaşlık kurulması, diyalog ve hoşgörünün egemen olması, şiddet yönetimiyle sorunların çözülmediğinin anlaşılması, yeni bir sivil anayasanın hazırlanmasıdır.
Nihat Aksoy
İHD Bingöl Şube Başkanı