İnsan Hakları ve Uluslararası İnsani Hukuk Yerine, Zorbalık Hukuksuzluğu

Demokratik Devlet Yerine, Militarist Devlet Anlayışı; İnsan Hakları ve Uluslararası İnsani Hukuk Yerine, Zorbalık Hukuksuzluğu
Son günlerde dünyada ve ülkemizde meydana gelen olaylar, bu olaylar karşısında etkili ve yetkili devletlerin, kuruluşların, siyasetçilerin, güç kaynaklarının ve medyanın tepkileri bir arada değerlendirildiğinde, insanlığın uzun yıllar mücadelesinin birer kazanımı olan bütün kavramların ve ilkelerin hiçbir işe yaramadığını, çifte standartlı ve ayrımcı yaklaşımın sadece hukuku değil, ahlaki kuralları da ters yüz ettiğine tanıklık ediyoruz.
Bir askerinin kaçırılmasını bahane ederek İsrail’in, Filistin ve Lübnan’a yönelik topyekün saldırı başlatarak, askeri ya da sivil ayrımı yapmaksızın bütün yerleşim yerlerini bombalayıp yerle bir etmesine, çok sayıda sivilin ölümüne sebep olmasına ve halen devam eden saldırılarına karşı uluslararası kurumların karar mekanizmalarını da elinde bulunduran başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere, güçlü devletler tarafından, seyirci kalmanın ötesinde desteklenmesi, hem barış, demokrasi ve insan hakları söylemlerindeki iki yüzlülüğü ve hem de mevcut uluslararası mekanizmaların sadece emperyalist ve saldırgan devletlerin amaçlarına hizmet ettiğini bir kez daha ortaya koydu.
Doğal olarak, her zaman müttefiklerinin(!) izinde olan ve “devletin yüksek çıkarları (!)” gibi bir mazerete sahip olan Türkiye Hükümeti de, olaylar karşısında uluslararası hukukun ve insan haklarının gereği olan açık ve net politikalar yerine; her iki tarafı da idare etme çabası içerisinde. Bir yandan, İsrail’in saldırılarını kınar gibi yapıp bu saldırıların durdurulmasına yönelik çaba içerisinde olduğunu göstermeye çalışırken, öte yandan da İsrail ve yandaşları ile her türlü askeri, ekonomik ve siyasal ilişkilerini sürdürmektedir.
Ülkemizdeki hakim medyanın tavrı ise gerçekten ibret vericidir. İsrail’in uyguladığı vahşeti kıskananlar dahi oldu. Bir yandan, “İsrail’in yaptıkları doğru değildir” şeklinde utangaç değerlendirmeler yapılırken, öte yandan da “Türkiye niye aynısını yapmıyor, niçin hava kuvvetleri topyekün bir saldırı düzenleyip her tarafı yakıp, yıkmıyor, herkesi öldürmüyor, niçin Irak’a saldırmıyor, niçin askerlerimizin intikamını almıyor” şeklinde çığlıklar atılıyor. Ve üstelik, saldırıların İslam ülkelerine yönelik olması dolayısıyla İsrail’in saldırılarına en fazla tepki gösteren muhafazakar medya; Türkiye ile ilgili savaş ve saldırı çığlıkları atma konusunda öncülük yapıyor.
Savaşları ve bunun nedenlerini sorgulayan neredeyse yok. Niçin dünya ve ülke sorunları askeri yöntemler dışında çözülmüyor? Niçin savaşıyoruz ?
Tabii ki, bir insan olarak, birer insan hakları savunucusu olarak hep birlikte savaşa, silaha ve saldırılara karşı çıkacağız. Ve bunu yaparken de, savaşın, çatışmanın ya da saldırının kimden geldiğine ve hangi amaca yönelik olduğuna bakmayacağız. Fakat, eşitsizliğin, adaletsizliğin, baskı ve tahakkümün, sefaletin, açlığın olduğu yerde gerçek anlamda bir barışı tesis etmenin mümkün olmadığı bilinci ile, bu sorunların çözümü için de çaba harcamamız gerekmez mi? Adil bir yönetimle, hukuka bağlılıkla, demokratik ilkelerle, hakça bir paylaşımla, gerçek eşitlik politikaları ile, katılımcılıkla çözülebilecek sorunların; salt askeri ve güç politikaları ile çözümsüzlüğe mahkum edilmesine, seyirci kalmak; “terörle mücadele” kolaycılığına kaçıp, savaşı ve gücü kutsamak, sonra da timsah gözyaşları ile intikam çığlıkları atmak suça ortak olmak değil midir ?
Gerek devletler arası ilişkilerde, gerek devletin iç politikalarında ve gerekse kişiler ve topluluklar arasındaki ilişkilerde “adaleti ve eşitliği” savunmak, iki yüzlülüğü reddetmek hiç de kolay değil.
“Komşun için ne istiyorsan Allah sana iki katını versin” sözü boşuna söylenmemiş.
İsrail’in yaptıklarının insanlığa karşı suç olduğu açık. TBMM’yi, Hükümeti İsrail’in insanlık dışı saldırılarını etkin bir şekilde kınamaya ve İsrail ile olan ilişkileri derhal dondurmaya çağırıyoruz. Siyasi Partileri, demokratik kitle örgütlerini, meslek kuruluşlarını, sendikaları ve tek tek tüm bireyleri İsrail saldırıları karşısında demokratik tepkilerini daha etkili ve örgütlü bir şekilde ortaya koymalarını bekliyoruz. İnsan Hakları Derneği olarak, bu konudaki her türlü girişimi, eylemi, tepkiyi destekleyeceğimizi, bunların örgütlü ve kitlesel olabilmesi için çaba göstereceğimizi ifade ediyoruz.
Türkiye’de de insanlarımızın ölmesini istemiyoruz. İnsan yaşamına yönelik her türlü saldırıyı hiçbir ayrım yapmaksızın şiddetle kınıyoruz. Akan kanlar durmalı, bu ülkeye hoşgörü ve barış ortamı hakim olmalıdır. Bu yüzden de, İsrail’in yaptıklarını Türkiye için örnek göstermek isteyenlere, savaş ve intikam çığlıkları atanlara, demokratik hukuk devleti ilkesini yok saymak isteyenlere karşı çıkmalıyız. Özellikle, devletin sorumlu kademelerindeki kişi ve makamların “intikam ve saldırı” içerikli söylemleri, gerilimlerin artmasından, sorunların daha da büyümesinden, yeni acıların yaşanmasından başka bir sonuç getirmemektedir. Herkesin ülkenin geleceğini etkileyecek, birlikte yaşamayı zorlaştıracak, acı ve öfkelerin artmasına yola açacak söz ve eylemlerden kaçınması gerekir.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın