İnsan Hakları Savunucuları Üzerindeki Baskı Devam Ediyor

İnsan hakları savunuculuğu zor ve riskli bir iştir. Türkiye gibi, demokrasinin temel ilkelerinin henüz yeterince içselleştirilmediği ülkelerde daha da zordur. Bu bağlamda, kurulduğu 1986 yılından bu yana derneğimiz üye ve yöneticileri çok ağır baskı ve saldırılara maruz kaldılar. Kimileri öldürüldü, kimileri ölümden şans eseri kurtuldu, kimileri de yargı tarafından cezalandırıldı. Ama hiçbir zaman susturulamadılar ya da sindirilemediler.

Tüm baskı ve sindirme girişimlerine karşın derneğimiz evrensel insan hakları ilkeleri doğrultusunda mücadelesine devam ediyor. Bu karşılık olarak, derneğimiz üye ve yöneticilerine yönelik baskı ve engellemeler de devam ediyor. Halen dernek üye ve yöneticileri hakkında açılmış yüzlerce dava devam ediyor. Daha dün Diyarbakır Şube Başkanımız Selahattin Demirtaş suçlamaların birinden beraat etti. 24 Ocak’ta da bir başka davadan beraat etmişti. Böylece sadece Diyarbakır Şube Başkanımız aleyhine açılan davaların sayısı 60’ı geçti.

Yukarıdaki olumlu karalara karşın, ülkemiz yargısının her zaman hak ve özgürlüklerin güvencesi olma işlevini tam olarak yerine getirdiğini söylemek olası değil. Hatta zaman zaman bizatihi yargı, hak ve özgürlükleri kısıtlayan bir mekanizmaya dönüşebiliyor.

Bunun son örneği, derneğimizin Balıkesir Eski Şube Başkanı ve üyesi Dr. Bekir Ceylan’ın Balıkesir Şube binasında polis tarafından yapılan aramada “yasa dışı yayın” bulunduğu gerekçesi ile “devlet memurluğundan çıkarılma” ile cezalandırarak, memuriyetine son verilmesidir. Bu karara karşı açılan davada yerel idare mahkemesi, idareyi haksız bulup kararı iptal etmesine karşın, Danıştay ilgili dairesi Bekir Ceylan’ın memuriyetten çıkarılmasının doğru oluğu düşüncesi ile yerel idare mahkemesi kararını bozdu.

Bu durum, yüksek yargı organlarımızın dahi “yasak yayın” fobisinden kurtulamadığını, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda “yararlı düşünce”, “zararlı düşünce” ayrımını aynen devam ettirdiğini ortaya koymaktadır. Oysa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında, ifade özgürlüğünün aykırı, farklı, şok edici ve hatta zararlı kabul edilen düşünce açıklamaları için de geçerli olduğunu sürekli olarak vurgulamaktadır. Anayasanın 90. maddesinde 2004 yılında yapılan değişiklikle, insan hak ve özgürlükleri konusunda uluslararası sözleşmelerin, iç hukuktan önce uygulanacağının öngörülmesine karşın Yüksek Mahkemenin “memuriyetten çıkarma” gibi son derece ağır bir cezayı onaylaması, hak ve özgürlükler alanında yapılan anayasal ve yasal değişikliklerin hiç de etkili olmadığı izlenimini yaratmaktadır.

Dr. Bekir Ceylan’a verilen ceza doğrudan derneğimizin cezalandırılması anlamına da gelmektedir.

Derneğimiz, yapılan yanlıştan dönüleceği ümidini muhafaza etmektedir. Sorunun iç hukukumuzda hak ve özgürlükler lehine çözümlenmemesi ve Bekir Ceylan’ın görevine iade edilmemesi halinde sorunu başta hukuki, olmak üzere her türlü yoldan uluslararası alana taşıyacağımız tabiidir.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın