2011 yılından bu yana süren Suriye’deki iç savaşın, muhtemel bir Türkiye-Suriye savaşına dönüşme potansiyeli taşıması, hepimizi kaygılandırmaktaydı. TBMM tarafından hükümete sınır ötesi askeri operasyonlar da yapabilme izni veren tezkereyle başlayan süreç, milletlerarası sözleşmeler bakımından ciddi problemlere neden olacağı için, resmen telaffuz edilmese de, ne yazık ki, artık fiili bir sıcak savaşa dönüşmüş durumdadır.
Devletlerin ve hükümetlerin, aralarında çıkan ihtilaf ve problemleri çözebilmeleri için yegâne yöntem diyalog ve müzakere yoludur. Bunun için ellerinde her zaman diplomasi gibi kıymetli bir araç bulunmaktadır. Ne var ki, kimi zaman diplomasi ve sağduyu bir tarafa bırakılıp insan hayatını hiçe sayan zora dayalı yöntemler devreye girmekte ve devreye sokulan askeri güçlerle sorunların çözülebileceği düşünülmektedir.
Savaşlar, insan yaşamının ve insan hakları ihlallerinin yoğun olarak görüldüğü büyük acı ve yıkımlara sebep olan travmatik hadiselerdir. Bu nedenle, ülkeler arası sorunların diyalog ve diplomasiyle çözülmesi için uluslararası mekanizmalar duyarlı kılınmalı ve sonuna kadar zorlanmalıdır.
Savaşlar, binlerce insanın hayatına mal olan ve milyonlarca insanın yerinden edilerek mülteci konumuna düşüren bir insanlık dramıdır.
Mültecilerin araçsallaştırılmasının ve devam eden savaş halinin, bölgede sürmekte olan insan hakları ihlallerini daha da derinleştirdiği ve topyekûn savaş korkusu yarattığını endişeyle izliyoruz.
Geldiğimiz noktada gerek medyadaki militarist yayınların gerekse çeşitli çevre ve grupların açıkça savaşı destekleyen kampanyalar yaparak iç kamuoyunu şekillendirmeye çalışmakta oldukları görülmektedir. Tarihte pek çok örneği yaşanmış felâketlere yol açan böylesi girişimlerin, toplumu giderek nasıl bir cinnete sürükleyebilme potansiyeli taşıdığını, yakın tarihte çevremizde yaşanan savaşlarda gördük.
Sığınmacı ve mülteciler uluslararası ilişkilerde politik bir koz olarak kullanılmamalı, uluslararası sözleşmelerden doğan temel haklarının kabulü için Türkiye’ye sığınmış olan Suriyeli ve diğer ülkelerden mültecilerin, güvenli buldukları ülkelere geçişinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Herhangi bir düzenlemeye fırsat verilmeden sınır kapılarında yığılan ve Avrupa’ya geçme isteğinde olan mültecilerin insan kaçakçıları vb. gibi güvensiz yolları kullanmaları önlenmelidir.
Devletlerin yükümlülüklerinin sınır kapılarında bitmediğini hatırlatıyor ve Türkiye de dâhil olmak üzere tüm AB ülkelerinin imzaladığı “Geri Kabul Anlaşmalarının ardına sığınan devletleri, insan onuruna saygılı, hak ve özgürlükleri koruyan bir politika benimsemeye davet ediyor; geriye dönülmesi zor ve çok acılı bir sürece doğru sürüklenebileceğimiz konusunda, herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği │ Hak İnisiyatifi Derneği │ İnsan Hakları Derneği
İnsan Hakları Gündemi Derneği │ Yurttaşlık Derneği