İHD Genel Merkezimizin cezaevlerindeki hasta tutuklu ve hükümlülerin sorunlarına dikkat çekmek amacıyla başlattığı etkinliğin 12. mektubunu sizlere gönderiyoruz. Cezaevlerinin durumunu ve özellikle sağlık sorunları açısından yaşanılanları sizlerden gelen yüzlerce başvurudan biliyoruz. Bizlere yapmış olduğunuz bu başvuruları yani cezaevindekilerin sağlık sorunlarını kamuoyuna ve yetkili makamlara anlatmak için derneğimiz kısa bir süre önce bir dizi etkinlik yaptı. Etkinliğimizin ardından 2008 yılı raporumuzu da kamuoyuna sunduk. Ama ne acıdır ki cezaevlerinde yaşananlarla ilgilenmeyen Adalet Bakanımız onca soruna rağmen hala cezaevlerinde sorun olmadığını söylemekte. Mahpusların tüm sorunları çözülmüş ve tek sorun 14 Şubat gibi, günlerde basından da duyduğumuz gibi romantik genelgeler peşinde. Oysa şimdi sizlerin yaşamlarını anlattığımızda görülecek ki ihtiyaç duyulan tek genelge insan onurunun ayaklar altına alınmamasıdır.
Sevgili Yusuf AMCA,
Size Yusuf amca diye hitap ediyoruz. Kızınızın derneğimizi yapmış olduğu başvurudan öğreniyoruz ki 85 yaşındasınız. 9 aydır Elazığ cezaevinde bulunmaktasınız. 10 Nisan 2008 Tunceli Devlet hastanesinden alınan raporunuza göre vücudunuzun fonksiyonlarını yüzde 79’unu kaybetmiş durumda. Kalp ve göğüste ciddi sorunlar olduğu, sürekli hastalığınız nedeniyle ömür boyu ilaç tedavisi gerektiği raporlarınızda bulunmakta. Kızınızın 02.02.2009 tarihinde sizi ziyaret ettiğinde artık ayakta durmakta zorlandığınızı tansiyon probleminizin olduğunu ve başkalarına bağımlı olarak orda yaşamınızı çok büyük zorluklarla sürdürdüğünüzü bize bildirdi.
Sevgili Hediye Aksoy
18 yaşında bir patlama sonucu her iki gözünüzü kaybettiğinizi ağır yaralı olarak hiçbir tedavi yapılmadan 14 gün gözaltında kaldıktan sonra tutuklandığınızı 6 yıl cezaevinde kaldığınızı ve ardından tahliye olduğunuzu, 2007 yılında tekrardan gözaltına alınıp tutuklandığınızı belirtmişsiniz. Yazmış olduğunuz mektupta ben mahpusluk içinde mahpusluk çekiyorum diyorsunuz.”karanlık ayaklarıma zincir, kollarıma kelepçe vurmuş gibi beni hareketsiz bırakmış, ben bir odaya değil bir ranzaya hapisim her adımda bir yere çarpmadan, ellerimi siper yaparak yaşıyorum. İhtiyaçlarım için başkaları olmadan yaşamaz durumdayım. Bir kitabı elime alıp okumanın ne olduğunu bile bilmiyorum. Bunlar gibi çok şey sıralayabilirim. Ama en çok acı verende bana gelen mektuplara oturup uzun uzun cevap yazamamak, duygularımı paylaşamamak.”demişsiniz.
Sevgili Yusuf Amca, Sevgili Hediye
Bu mektubu ikinize birden yazmak durumundayız. Çünkü elimizde cezaevlerinden gelen yüzlerce sağlık başvurusu var. Bu ülkede mahpusların sorunları maalesef gittikçe artıyor. Sizin bir an önce iyileşmeniz için bu ayki mektuplarımızı sizlere gönderiyoruz. Biliyoruz ki bu ülkede tüm bu uygulamalar bir anda bitmeyecek, bıçak gibi bir anda kesilmeyecektir. Bu bir insanlık mücadelesidir. Demokrasi ve insan hakları mücadelesidir. Biz insan hakları savunucuları cezaevlerindeki bu yangını söndürmeyi bir borç biliyoruz. Hepimiz bir itfaiyeci gibi bu yangını söndürmek için çalışacağız. Sizin sağlığınızla sorumlu olan devlet, sizin sağlığınızla ilgili ciddi girişimlerde bulunmamakla varlık nedeni de sorgulamaya yol açıyor. Size yazdığımız bu mektupla aslında duyması gerekenlere sesleniyoruz.
Cezaevleri bir ülkenin aynasıdır. Orada yaşananlar ülkenin demokrasi standardını göstermektedir. Sayın Adalet Bakanına buradan bir kez daha sesleniyoruz… YUSUF KAPLAN ve HEDİYE AKSOY sahipsiz değildir ve derhal serbest bırakılmalıdırlar.
Biz insan hakları savunucuları sizden gelecek özgürlük haberlerini bekliyoruz. Yüreğimiz sizinle atıyor. Cezaevlerinin olmadığı günlerde buluşmak dileğiyle.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ