Sınırötesi ve Hükümet Sorumlulukları

17 Ekim 2007 tarihinde TBMM’de tezkere çıkarıldığında, 19 Ekim 2007 tarihli basın açıklamamızda savaş tehlikesine dikkat çekmiş ve barışı savunmuştuk.
 
Şimdi de ısrarla ve inatla‘savaşa hayır!’ diyoruz.

Israrla ve inatla ‘yaşasın barış!’ diyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki, ‘yaşasın barış’ demek, ‘yaşasın hayat’ demektir.

Barış istemek, hayatı savunmaktır.

Siyasi iktidar ülkede olup bitenler karşısında anlaşılmaz bir tutum içersinde. Bir yandan demokrasi standartlarının yükseltileceğini vaad ediyor; siyasi demokrasinin sınırlarının genişletileceğini, geliştirileceğini söylüyor; öte yandan savaş kararı veriyor ve komşu bir ülkeye, onun egemenlik haklarını da ihlal pahasına, askeri operasyon düzenliyor.

Siyasi argümanlarla askeri argümanlar iç içe geçmiş durumda. Hükümet kendisini savaş hükümeti gibi görüyor ama yetkileri de askere devrettiğini söylüyor.

Hava sahasının kullanılması izni Irak’ı işgal eden güç tarafından veriliyor. Irak merkezi hükümeti ile kuzeydeki özerk Kürt yönetiminin operasyona karşı çıktığı basına yansıyan haberler arasında. Ayrıca sivillerin ve sivil yerleşim alanlarının da zarar gördüğü basına yansıyor.

Acaba, savaşlardan sorumlu olanlar (yalnızca) askerler midir?

“Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır” diyen Prusyalı general Clausewitz’ı haklı çıkaran gelişmeler midir olup bitenler?

Hani, ekonomik, sosyal, hukuksal, kültürel tedbirler alınacaktı; hani bölgeden milletvekilleri sistemin siyasi temsil olanaklarıyla çalışmalarını sürdürme, sorunları dile getirme olanaklarına sahipti? Hani barışçıl tedbirlerdi esas olan; insan haklarıydı, demokrasiydi, kültürel haklardı, hukukun üstünlüğüydü amaçlanan?

Ülkemizin ve insanımızın insan hakları ve demokrasiye ihtiyacı var.

Barışa ihtiyacı var. Barışı savunmak hayatı savunmaktır.

Savaşa hayır!

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın