(Son İki Haftada Yaşanan Olaylar ve 18–22 Ekim 2008 Tarihinde Yapılan Protesto Etkinlikleriyle İlgili Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Gözlem ve değerlendirme Raporumuz)
Abdullah Öcalan’a fiziki müdahale ve ölüm tehdidi ile ilgili iddiaların avukatları tarafından ileri sürülmesinden sonra doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesiyle Türkiye’nin büyük metropollerinde iki hafta boyunca protesto gösterileri yapılmıştır. Bu gösterilerle birlikte Hükümetin ve özellikle Başbakan’ın tutum ve açıklamaları biz insan hakları savunucularını kaygılandırmaktadır.
18–22 Ekim 2008 tarihlerinde arasında yapılan protesto etkinlikleriyle ilgili gözlem ve değerlendirme raporumuz internet sitemize konulmuştur. Beş günlük gözlemlerimiz göstermiştir ki;
1) Tutuklama rejimi çocuklara karşı mevcut yasanın sınırlarını zorlayacak şekilde insafsızca uygulanmış, sadece 5 gün içerisinde gözaltına alınan 397 kişiden 29’u çocuk olmak üzere 208 kişi tutuklanmıştır. Çocuk istismarı yapıldığını (İHD özelikle de çocukların şiddet eylemlerinde rol oynamasına karşıdır) ileri süren çevreler çocuk tutuklamaları karşısında sessiz ve seyirci kalmıştır. Çocukların tutuklanmasıyla çocuklar, şiddetten uzak tutulamaz. Ancak şiddeti doğuran sebepler ortadan kaldırılırsa çocuklar çocukluklarını yaşayabilir.
2) Protesto gösterilerinde polis ve jandarma aşırı güç kullanmış, sadece 5 gün içerisinde 1 gösterici yaşamını yitirmiş, 90 kişi yaralanmıştır. Çok sayıda maddi zarar meydana gelmiştir. Göstericilerin taş ve Molotof kokteyli kullanması karşısında polis ve jandarma biber gazı, tazyikli su, gerçek ve plastik mermi ve panzerlerle müdahale etmiştir. Çok sayıda çocuk, işkence ve kötü muameleye maruz kalmış ve yaralanmıştır.
Bu gösteriler devam ederken Başbakan’ın Diyarbakır, Tunceli, Van, Hakkâri ve Şemdinli gezileri gerilimin artmasına neden olmuştur. Başbakan bu gezilerinde daha önceden kendisinin de karşı çıktığı söylemleri Kürt sorununda uyguladığı şiddete dayalı çözümsüzlük politikasını beğenmeyenlerin çekip gitmesi gerektiğini söyleyerek, vatandaşların vatandaşlık haklarını ihlal etmiş, şiddet ortamının önümüzdeki günlerde derinleşeceği izlenimini yaratmıştır. Başbakan Ankara’da yaptığı açıklamada protesto eden göstericilere karşı vatandaşın kendisini savunma hakkı olduğunu belirterek adeta paramiliter grupların çalışmasına(!) zemin hazırlamış, bireysel silahlanma ve linç kültürünün gelişeceği bir ortamın gelişeceği kaygısı yaratmıştır. En çok sorumlu davranması gereken Başbakan’ın bu sorumsuz açıklamaları bizlerde derin kaygı yaşanmasına sebep olmuştur,
Bu arada Adana valisinin gösterilere katılan çocukların ailelerinin yeşil kartlarını geri alacağını açıklaması ekonomik ve sosyal bir hak olan sağlık hakkının tehdit ve şantaj aracı olarak görülmesi açısından ibret verici olmuştur. Bu uygulama sosyal devletin rafa kaldırıldığını, yerine ceberrut “liberal(!?)” devletin iş başında olduğunu göstermiştir.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, başbakanın bakanlarıyla birlikte Isparta’daki kışlaya gidip tekrar brifing alması ve tatbikatları izlemesi aklımıza Çiller-Güreş dönemini hatırlatmıştır. Başta insan hakları savunucuları olmak üzere Türkiye’de yaşanan milyonların çok büyük bir çoğunluğunun o kanlı 90’lı yılları yaşamak istemediğinden eminiz. Tekrardan kapatma ve siyasi yasak kıskacı altından hareket eden başbakanın içine girdiği bu siyasi tutumu terk etmesi gerektiğini ve o yıllarda aynı siyasi tutumu gösteren siyasilere ne olduğunu düşünmesi gerektiğini hatırlatmak isteriz.
Son iki haftada yaşanan protesto gösterilerine neden olan İmralı Cezaevi ile ilgili iddiaların tarafsız heyetler oluşturulup incelenmesine ilişkin İHD, MAZLUMDER ve TİHV olarak yaptığımıza başvurumuz henüz yanıt bulmamıştır. Hükümet bu noktada tek yanlı açıklama yaparak kamuoyunun kaygılarını giderememiştir. Bu nedenle insan hakları savunucuları ile hekimlerden oluşan bir heyetin İmralı Cezaevinde inceleme yaparak kamuoyuna açıklama yapmasında fayda bulunduğunu bir kere daha tekrar ederiz.
Biz insan hakları savunucuları son 2 haftada yaşanan gelişmelerin insan hakları ortamını tehdit eden, ağır hak ihlallerine yol açacak gelişmelere sebep olacağı kaygısını taşımaktayız, Hükümeti bu kaygılarımızı gidermeye ve temel hak ve özgürlüklere saygılı tutum almaya davet ediyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ