Türkiye cezaevlerinde 12 Eylül 2012 günü başlayan süresiz ve dönüşümsüz açlık grevleri 42. gününe girmiştir.
Dünya Tabipleri Birliği’nin 1991 tarihli Malta Bildirgesi açlık grevcisini “zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi” olarak tanımlar.
Açlık grevi bir intihar biçimi değildir. Bir protesto biçimidir. Kişi kendi iradesi ile bilinçli olarak yiyeceği reddetmektedir. Bir açlık grevi ölümle sonuçlanabilir fakat temel amaç ölüm değildir. Günlük belli miktarlarda su, tuz ve şeker alımını devam ettirme esasına dayanır. Ayrıca açlık grevi sonlandırıldığında kalıcı nörolojik sekellerin görülmemesi için B1 vitamini içeren preparatların mutlaka alınması gerekir.
Demokratik kamuoyu hiçbir zaman açlık grevlerinin ölüm orucuna dönüşmesini istemez. Bu nedenle açlık grevi eylemine başvuran mahpusların yaşam haklarının korunması için tüm yetkililerin gerekli duyarlılığı göstermesini savunur.
Kurumlarımıza gelen bilgilerden anlaşıldığı kadarı ile yaklaşık 60 cezaevinde 600’ün üzerinde mahpusun açlık grevini sürdürdüğü ve her hafta yeni katılımların olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir şey gerçekleşirse binlerce kişinin sağlık ve yaşam hakkının tehlikeye gireceği de kesindir. 2000 yılında yaşanan açlık grevlerine yapılan müdahale ve devam eden açlık grevleri sonucu onlarca insanın ölmesi yüzlerce insanın sakat kalmasına neden olan bir durumun tekrar ortaya çıkmaması için gerekli girişimlerde bulunmak için Adalet Bakanlığı’nın başta tabip odaları olmak üzere insan hakları savunucularının açlık grevi yapılan cezaevlerini ziyaret etmesine izin vermesi gerekmektedir. Cezaevi yönetimlerinin açlık grevcilerini yalnızlaştırma ve onları tecrit altında tutma gibi uygulamalara başvurmaması, yaklaşan bayram tatili öncesi ivedi olarak sağlıklı içme suyu, tuz, şeker ve yaşamsal önemi olan B 1 vitaminin mutlaka temin etmeli ve isteyen grevcilere ulaştırmalıdır.
Kurumlarımızın açlık grevi yapılan cezaevlerini yakinen takibe aldığını, şimdilik Avukatlar vasıtası ile yaptığımız ziyaretleri daha da sıklaştıracağımızı ve süreci yakından takip ederek olası ölümlerin ve sakatlanmaların önüne geçmek için gayret göstereceğimizi belirtmek isteriz. Seçtikleri yöntemi onaylayıp onaylamamamız karşı kaşıya bulunduğumuz insanlık dramını değiştirmemektedir.
Siyasal iktidar, açlık grevcilerinin taleplerini ölümler yaşanmadan değerlendirmelidir.
1980 yılından bu tarafa Türkiye cezaevlerinde 144 kişi açlık grevleri ve ölüm oruçları nedeni ile yaşamını yitirmiştir. Bu kadar ağır bir sürecin yaşandığı Türkiye’de yeni ölümlerin yaşanmaması için Hükümeti sorumlu davranmaya ve süreci zorlaştırmamaya davet ediyoruz. Mahpuslara zorla müdahale edilerek tek kişilik hücrelere atılması ve bilinçsizce yapılacak tıbbi müdahaleler sorunları daha da ağırlaştıracaktır. Dolayısıyla sorun, diyalog ve müzakere yöntemi ile çözülmelidir. Bunun için de başta kurumlarımızın temsilcilerinden olmak üzere duyarlı kişilerin arabuluculuğuna başvurulmalıdır.
İHD, TİHV, ÇHD, TTB, KESK, DİSK