Kayseri’de 30.06.2024 tarihinde Danişmentgazi Mahallesi’nde küçük yaşta bir çocuğa cinsel istismar yapıldığı iddiası üzerine aynı gün kent genelinde ırkçı ve nefret söyleminde bulunan grupların Suriyelilerin ev ve işyerlerine yönelik saldırılar gerçekleşmiş, Suriyelilere yönelik saldırılar 1-2 Temmuz günlerinde de devam etmişti. İHD olarak ÇHD ve ÖHD ile 3 Temmuz’da Kayseri’ye giderek Suriyelilere yönelik saldırıları yerinden inceleyip 9 Temmuz 2024 tarihinde araştırma ve inceleme raporunu kamuoyu ile paylaşmıştık.
Raporda da belirttiğimiz gibi ırkçı ve nefret söylemleri nedeniyle Suriyelilere yönelik saldırıların olduğu ilk üç gün içerisinde de bazı Suriyelilerin Kayseri’yi terk etmek zorunda kaldığı bizlere ifade edilmişti. Ayrıca görüştüğümüz birçok Suriyeli de ırkçı nefret söylemlerinin devam etmesi durumunda ya başka şehirlere ya da Suriye’ye gidebileceklerini söylemişlerdi.
Araştırma ve inceleme yaptığımız 3 Temmuz’dan günümüze kadar basına yansıyan ve Kayseri’de yaşayan irtibat kurduğumuz insanların da teyit ettiği 3000’e yakın Suriyelinin Kayseri’yi terk ettiği belirtilmektedir. Bu kişilerin çoğunun Suriye’ye, bazılarının da başka şehirlere göç ettiği ifade edilmektedir. Bu kişilerin yıllardır yaşadığı Kayseri’den göç etmek zorunda kalması ırkçı nefret saldırılarının bir sonucudur. Suriye’de savaş nedeniyle yaşam hakları tehlikeye girdiği için kaçıp Türkiye’ye gelmek zorunda kalan insanların tekrar ırkçı ve nefret saldırıları nedeniyle Türkiye’yi terk etmek zorunda kalması üzücüdür.
Yine Kayseri’de aldığımız bilgilere göre; saldırıya uğrayan insanların Kayseri’yi terk etmesinin yanında Göç İdaresi ve emniyet yetkililerince daha önce suça karıştığı ve çeşitli suçlardan yargılandığı iddia edilen 30-40 Suriyelinin de Bünyan Geri Gönderme merkezine gönderildiği belirtilmektedir.
Uluslararası hukuk ilkeleri savaş vb. nedenlerle insanların en yakın ülkeye sığınmasına, sığındığı ülkede de başta yaşam hakkı olmak üzere, insan hak ve özgürlüklerinin korunmasını güvence altına almaktadır. Ancak ne yazıktır ki Suriye’de rejim değişikliği hayaliyle Suriye halkını istismar edenler şimdi de onlara yönelik nefret söylemleriyle Türkiye’yi terk etmeye zorlamaktadırlar.
Mültecilere ilişkin Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1950 tarih ve 429 (V) sayılı kararıyla kabul edilmiş ve 28 Temmuz 1951 tarihinde imzalanmış ve 22 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türkiye, Sözleşmeyi 24 Ağustos 1951 tarihinde imzalamıştır. 29 Ağustos 1961 tarihli ve 359 sayılı onayı uygun bulma kanunu ile Sözleşme’nin resmi Türkçe çevirisi, 5 Eylül 1961 tarih ve 10898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Onay belgeleri, 30 Mart 1962 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne tevdi edilmiştir.
Türkiye, Sözleşme’nin hiçbir hükmünün mülteciye “Türkiye’de Türk uyruklu kimselerin haklarından fazlasını sağladığı şeklinde” yorumlanamayacağına ilişkin bir çekince koyarak Sözleşmeye taraf olmuştur. Ayrıca, Sözleşme’nin 1. maddesine ilişkin bir beyanda bulunulmuş ve bu beyanla, Sözleşmeye coğrafi sınır kaydı konularak, Sözleşme’nin uygulanması Avrupa’da gerçekleşen olaylar sonucunda mülteci olan bireylerle sınırlandırılmıştır. Türkiye Sözleşmeye koyduğu bu çekince nedeniyle Avrupa dışında Türkiye’ye çeşitli nedenlerle göç etmek zorunda kalanları mülteci olarak kabul etmemekte, dolayısıyla Avrupa dışında sığınanlar da mültecilerin yararlanması gereken haklardan yaralanamamaktır.
Türkiye’deki Suriyelilerin hukuki statüsü geçici koruma statüsüdür. Bu nedenle Suriyelilere 1951 Birleşmiş Milletler Sözleşmesine göre mülteci statüsü verilemez; Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununa göre de şartlı mülteci olarak kabul edilemezler.
Türkiye’nin BM Mülteci sözleşmelerine koyduğu çekinceler nedeniyle Türkiye’ye savaş nedeniyle sığınan başta Suriyeliler olmak üzere, başka birçok nedenle Asya ve Afrika ülkelerinden sığınanlar bir yolunu bulup Türkiye’den Avrupa’ya gitmenin yol ve yöntemlerini aramaktadırlar. Yasal yollarla Avrupa, Amerika, Kanada… Vs. yerlere yasal yollarla gidemedikleri için “kaçak” yollara başvurmakta ve maalesef bu süreçte birçok kişi Akdeniz’de kazalar sonucu yaşamını yitirmektedir. Yasal olmayan yollarla Türkiye’den Avrupa’ya gidenler de Türkiye’nin AB ile yaptığı Geri Kabul Anlaşması Türkiye’ye geri gönderilmektedir.
Coğrafi konumu nedeniyle çok sayıda sığınmacı Türkiye’ye sığınmakta, AB ülkelerine gidenler geri gönderilmekte ve daha uzun yıllar Türkiye’ye göçlerin devam edeceği anlaşılmaktadır. Bu durumda Türkiye’nin yapması gereken BM Mültecilerin Statüsüne ilişkin anlaşmalara koyduğu çekinceleri kaldırarak sığınmacılara mülteci statüsü verip hak ve özgürlüklerini güvenceye almalı, AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması iptal edilerek Türkiye’den AB ülkelerine gitmek isteyenlere kolaylık sağlanmalıdır.
Türkiye’ye her ne sebeple olursa olsun sığınmış, göç etmek zorunda kalmış insanların başta yaşam hakkı olmak üzere, her türlü hak ve özgürlükleri güvence altına alınmalıdır.
Kayseri’de ve daha önce de Altındağ vb. yerlerde olduğu gibi göçmen-sığınmacılara yönelik her türlü nefret söylemi ve ırkçı saldırılara karışanlarla ilgili etkin soruşturmalar yapmalı, insanların can ve mal güvenliğine yönelik saldırıda bulunanlar cezalandırılmalıdır.
Savaş nedeniyle ülkelerinden kaçmak zorunda kalan Suriyeli sığınmacıların ve başka ülkelerden Türkiye’ye göç etmiş insanların ırkçı saldırılarla tekrar ülkelerine göç etmek zorunda kalmaları engellenmelidir. Sığınmacılar ancak ve ancak kendi istekleriyle ve gönüllü olarak kendi ülkelerine gitmeleri dışında başka herhangi bir yol ve yönteme izin verilmemelidir.
İnsan Hakları Derneği
—