04.06.2013
İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda yapımına başlanan yayalaştırma projesi ve yapımı planlanan Topçu Kışlası ile AVM çalışmalarına yönelik İstanbul halkının gösterdiği yasal ve meşru tepki sonrası, göstericilere siyasal iktidarın onayıyla polis tarafından “aşırı/orantısız/ölçüsüz” olarak nitelenemeyecek derecede ağır saldırılar gerçekleştirmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki toplanma ve gösteri hakkı temel bir insan hakkıdır. Bu hakkın meşru yöntemlerle kullanılmasına asla polis gücüyle bu ölçüde engel olunmamalıdır.
Bu eylemler bir siyasi partiye veya yapıya ait olmayan ve kendiliğinden gelişmiş, toplumun yok sayılan, özgürlükleri kısıtlanan, yaşam hakkına müdahale edilen, kentine, çevre sorunlarına duyarlı tüm kesimlerinin geçmişten kaynaklanan tüm mağduriyetler toplamının sokağa yansımasından oluşan bir eylemdir. Toplumsal tepkiler-gösteriler yıllardır devletin, siyasal iktidarların insanlık onuruna yönelik müdahalelerine karşı ortak tepkinin ürünüdür.
Birkaç gündür Ankara sokaklarında polis, kafeler, lokaller, dernekler, işyerleri gibi, kapalı alanlarda bile kimyasal ajanlardan elde edilmiş gaz bombaları kullanmıştır! Yine kalıcı hasarlar bırakabilecek, kullanımı yasak olan portakal gazı gibi kimyasal ajanların kullanıldığı iddia edilmektedir ve iddiaların bağımsız ve tarafsız kuruluşlarca araştırılması gerekmektedir. Polislerce hedef gözetilerek hayati tehlike yaratacak fiili saldırılar yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Ankara’da bir otomobil polislerin arasından kitlenin içine yaralı alacağım diye hızlı biçimde dalmış, insanları ezerek aynı biçimde hızla geri dönmüş ve polislerin arasından kaçmış, bu şekilde çok sayıda kişi yaralanmıştır. Sivil faşistler polislerin yanında göstericilere saldırarak pek çok kişinin yaralanmasına yol açmıştır.
TTB’nin 3 Haziran 2013 tarihli açıklamasına göre, 7’si ağır, 1485’i İstanbul’da, 15’i ağır 515’i Ankara’da, 2’si ağır 800’ü de İzmir’de olmak üzere binlerce yaralı olduğu belirtilmiştir. Ankara özelinde iki günde, ikisi çok ağır olmak üzere 15 yaralının yaşam tehlikesi olduğu tespit edilmiştir! Basına yansıdığı kadarıyla İstanbul’da Mehmet Ayvataş isimli göstericinin bir arabanın çarpması sonucu, Hatay’da ise Abdullah Cömert isimli gencin polis kurşunuyla öldürüldüğü iddia edilmektedir. Ankara’da da derneğimizin üyesi Ethem Sarısülük ise başına kolluk güçlerince atılan kurşunun isabet etmiş olması nedeniyle şuuru kapalı olarak yoğun bakımda yaşam mücadelesi vermektedir. Bu kişilere yönelik saldırıda bulunan kolluk görevlileri ile diğer kişilerin biran önce yakalanmasını ve yargılanmasını talep etmekteyiz.
Ankara’da 31 Mayıs-2 Haziran tarihleri arasında 47’si Terörle Mücadele Şubesi tarafından olmak üzere toplam 791 kişi gözaltına alınıp bunlardan yaklaşık 500’ü serbest bırakılmış ve yaklaşık 300 kişinin hâlihazırda gözaltında olduğu; gözaltındakilerin topluca spor salonlarına konulduğu; yine yaralıların gözaltı endişesiyle hastanelere dahi başvurmadığı ve avukat yardımından yararlanamadığı tespit edilmiştir. Gözaltına alınanların yaklaşık 50’si çocuktur ve Çocuk Şube Müdürlüğü’ne götürülmemişlerdir. Gözaltına alınanlar ile ilgili ailelerine bilgi verilmemektedir. Birçok aile çocuklarının akıbetini araştırmaktadır.
Bu boyutta yaşanan hukuksuzlar ve hak ihlalleri karşısında medyanın büyük kesiminin vurdumduymaz ve yok sayıcı tavrı da dikkat çekicidir. Biz insan hakları savunucuları medyanın bu tutumunun kamuoyunun haber alma ve bilgi edinme hakkının ve basın özgürlüğünün de açıkça ihlali olduğunu değerlendiriyoruz.
Toplumsal gösterilere yapılan devlet müdahalesi sonucu yaşanan ölümler, yaralanmalar, toplu gözaltılar yetmezmiş gibi yaralıların tedavisi engelleniyorsa, tedavi etmek isteyen hekimler, hukuki destek vermek isteyen avukatlar gözaltına alınıyorsa, ihlalleri tespit etmek isteyen insan hakları savunucularına saldırılıyorsa; Avukatların mağdurlara hukuki destek talepleri, özellikle TEM Şubesi Polislerince keyfi olarak engelleniyorsa, destek masası oluşturan Baronun elektriğinin kesilmesine varan müdahale haberleri geliyorsa; tüm bunların toplamının tek tanımı Devlet “teröründen” başka bir şey değildir!.. AKP devletleşmiş, devlet AKP’lileşmiştir. Devletin-AKP’nin otoriter-baskıcı karakteri özgürlüklerin önündeki en büyük engeldir. Bu zihniyeti ve uygulamalarını kınıyoruz.
Siyasal iktidarın temsilcisi Başbakanın tüm açıklamaları “çoğunluğun azınlığa tabi olması gerektiği!..” yönündeki tekçi zihniyetin bir sonucudur. Kendisi gibi düşünmeyenleri “üç beş çapulcu” olarak değerlendirerek, “gerekirse Taksim’e camii de yaparım!..” sözleriyle ifade bulan “çoğunluk demokrasisi” tarihin çöplüğünde çoktan yer almış Otoriter Demokrasidir!.. Bu tekçi anlayış bu coğrafyanın acil ihtiyacı olan barış konusundaki en büyük zihniyet engelidir. Bu zihniyet devam ettirilmeye çalışılan barış ve çözüm sürecini de tehlikeye atmakta, provokasyonlara açık bir zemin hazırlamaktadır. Başbakan’ın ‘%50’yi evlerinde zor tutuyoruz’ söylemi toplumsal barışı tehdit eden tehlikeli bir açıklamadır.
Bizce, tüm bu yaşananların ve yaşanacakların sorumlusu insan haklarına ve demokrasiye saygısı olmayan otoriter zihniyetidir!
Gözaltına alınanlar derhal serbest bırakılmalıdır.
Göstericilere yapılan hukuk dışı müdahale ile işkence, yaralama ve yaşam hakkı ihlalinde bulunan kolluk görevlilerine yönelik etkili soruşturma ve kovuşturma yapılmalıdır.
Taksim Gezi Parkı projesi iptal edilmelidir.
Gaz bombası kullanılması yasaklanmalıdır.
Taksim başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarda kamusal alanlarda toplantı ve gösteri yasaklarına son verilmelidir.
Hükümet halktan özür dilemeli, İçişleri Bakanı ve diğer sorumlular derhal istifa etmeli veya görevden alınmalıdır.
Başbakan toplumu daha fazla gerecek ve toplumsal barışı tehdit edebilecek açıklamalardan vazgeçmeli ve toplumun taleplerini dikkate almalıdır.
Unutulmamalıdır ki: İnsanlık onuru baskıları yenecektir.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ