Şube Başkanımız, 8 Temmuz 2003, Salı günü akşam saat 22.30 sıralarında cep telefonundan 0426 214 24 21 no'lu telefonla aranmış ve telefondaki kişi Bingöl İl Alay Jandarma Komutanı olduğunu söyleyerek kendisini İl Alay Komutanlığına çağırmıştır. Şube Başkanımıza, oraya gitmesini, hak ihlalleriyle ilgili yaptığı açıklamaların doğru olmadığını, bu nedenle kendisiyle konuştuktan sonra kendilerinin istediği şekilde açıklama yapmasını ve ihlallerin doğru olmadığını kamuoyuna ve basına açıklaması söylenmiştir. Şube Başkanımız telefonda yanıt olarak, "İHD'nin aldığı başvurular doğrultusunda açıklama yaptığını ve ihlal iddiası olan başvurucuların başvurularının alındığını, yapılan istatistiklerin bununla ilgili olduğunu; onun dışında kendileriyle görüşecek herhangi bir konunun olmadığını" söyleyerek gitmeyi reddetmiştir. Telefonda kendisiyle görüşen kişi ise tehditkar bir şekilde konuşmasını sürdürmüştür.
Aynı şekilde, İl Alay Komutanlığında Başçavuş olarak görev yaptığını belirten bir kişi 9 Temmuz 2003 Çarşamba günü sabah saat 09.30 sıralarında Şube Başkanımızı cep telefonundan 0426 213 32 31 no'lu numaradan arayarak Komutanın kendisiyle görüşmek istediğini, yaptığı açıklamaları geri alarak iddiaların doğru olmadığını belirten yeni bir açıklama yapması için Komutanlığa gitmesini istemiştir. Şube Başkanımız bunu reddettiğini ve böyle bir çalışma yöntemimiz olmadığı için kendileriyle görüşmek üzere İl Alay Komutanlığı'na gitmeyeceğini bildirmiştir.
Son günlerde çok farklı ihlallerle adını duyuran Bingöl'de Şube Başkanımızın İl Alay Komutanlığı'na çağrılması bizlerde yaşam hakkına yönelik bir ihlal girişimi olabileceği endişesini uyandırmaktadır. Bu amaçla Başbakan, İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı ve Dışişleri Bakanı, Jandarma Genel Komutanlığı ve T.B.M.M. İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanlığı'na gerekli başvurular yapılmıştır.
Bu çerçevede burada bir kez daha Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 9 Aralık 1998 tarihli toplantısında kabul edilen BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesini yetkililerin dikkatine getirmek istiyoruz. Bildirinin 6. maddesi, "Herkesin, bireysel olarak ve başkalarıyla birlikte ,a) Yasamaya, yargıya ve yönetime ilişkin ulusal sistemler içinde, hakların ve özgürlüklerin gerçekleştirilmesine olanak verecek tarzda bunlara ulaşma dahil tüm insan hakları ve temel özgürlüklere ilişkin bilgileri elde etmek, araştırmak, almak kabul etmek ve muhafaza etmek; b) İnsan haklarına ilişkin belgeler ile uygulanabilir uluslararası diğer belgelere uygun olarak tüm insan haklarına ve temel özgürlüklere ilişkin düşünceleri, haberleri ve bilgileri yayınlamak, başkalarına iletmek veya özgürce yaymak; c) İnsan haklarına ve temel özgürlüklere hem hukuksal olarak hem de pratikte uyulması yönünde inceleme, araştırma, saptama, değerlendirme, bu yollar ve diğer uygun yollarla kamunun dikkatini bu sorun üzerine çekme hakkı vardır." demektedir. Bildirgenin 12. maddesi ise Devletin insan hakları savunucularını koruma görevini hatırlatmakta ve "..Devlet, bu bildirgede amaçlanan hakların meşru kullanımı çerçevesinde şiddet, tehdit, misilleme eylemi, fiili veya hukuksal ayrımcılık, baskı veya diğer keyfi hareketlere karşı, bireysel olarak ve başkalarıyla birlikte hareket eden tüm kişilerin yetkili otoritelerce korunması için gerekli tüm önlemlerin alınmasını dikkatle izler." demektedir.
Bingöl Şube Başkanımızın gece vakti telefonla aranması ve İl Jandarma Alay Komutanlığına gelmesinin istenmesi, bizleri derin bir biçimde kaygılandırmıştır. Çünkü, İHD bugüne değin 14 yöneticisini ve üyesini kendilerini güvenlik kuvveti olarak tanıtan elleri telsizli ve silahlı kişilerin öldürmesi sonucu kaybetmiştir. Örnek olsun, delegemiz Vedat Aydın 10 Temmuz 1991 tarihinde yani bugün, Elazığ Şube Başkanımız Av. Metin Can, üyemiz Dr. Hasan Kaya ve Tatvan temsilcimiz Şevket Epözdemir 1993 de öldürülmüştür.
17 yıl önce kurulan ve Türkiye'nin en eski ve en büyük insan hakları örgütü olan İHD'nin ilk 14 yılında karşılaştığı baskılar, yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz öldürmeler, bombalamalar, yaralamalar, sözlü ve yazılı tehditler sürecini içermiştir. İlk 14 yılda açılan toplam dava sayısı 300 dür. Oysa son üç yılda baskının türünde bir değişme gözlenmiştir. Baskı, daha çok kendisini yargı baskısı biçiminde göstermiştir. Nitekim, son üç yılda açılan toplam 437 dava, geçmiş 14 yılda açılandan daha fazladır.
Bingöl Şube başkanımızın yaşadığı bu son olay, son yıllardaki uygulamaların 90'lı yıllardaki baskı türüne dönüşün habercisi olduğu kaygısını taşımamıza neden olmaktadır. Ayrıca, son bir yılda İHD'nin Bingöl kaynaklı olarak karşılaştığı muameleler de bizde bu kanaati pekiştirmektedir. Zira 2002 yılı Ağustos ayında İHD Genel Merkezinin Bingöl'de işkencenin önlenmesi için İçişleri Bakanlığına gönderdiği bir dilekçe, İHD Genel Başkanı ve İHD Genel Sekreteri hakkında aleyhte bir soruşturmaya dönüştürülmüştür.
İkincisi 6 Mayıs tarihli Ankara DGM Cumhuriyet savcılığının İHD Genel Merkezini basmasının nedeni de Bingöl kaynaklı gerçek dışı senaryolardır. Dolayısıyla, İHD Şube başkanının gece yarısına doğru İl Jandarma Alay Komutanlığına çağrılması, yasalarla ve hukukla ilgisi olmayan ve ancak Susurluk benzeri eylem ve işlemleri çağrıştıran bir uygulamadır.
Kurulduğu günden bu yana İnsan Hakları Derneği ve yöneticileri, Türkiye'nin insan hakları ve demokrasi standartlarını yükseltmek için çaba göstermektedir ve göstermeye devam etme kararlılığı içindedir. İnsan hakları mücadelesinin bu tür hukuk dışı yönelimlerle engellenemeyeceğini bu vesileyle bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi