Tekzip

Bugünkü bazı gazetelerde(Hürriyet, Radikal, 30 Aralık 2000) tarafımıza atfen ” Ölüm oruçlarının bitmesi için Adalet Bakanının açıklama yapmasını bekliyoruz” dediğimiz yazılmış ve Sayın Adalet Bakanına da bu açıklama hakkında ne düşündüğü sorulmuştur.Sayın Adalet Bakanı’nın da ” Herkes kendi görevini yapsın. Onlar ölüm oruçlarına destek vermeyi sona erdirsinler” yanıtını verdiği yazılmıştır.

Biz, İnsan hakları Derneği olarak yukarıda yer aldığı türden bir açıklama yapmadık.

Biz kendi görevimizi yapıyoruz. Eğer bu yayın organları, İnsan Hakları Derneği’nin bu süreçte yaptığı açıklamaları tekrar gözden geçirirlerse şimdiye dek İHD’nin “ölüm orucu eylemlerini desteklediğine” ilişkin tek bir açıklamasını bulamayacaklardır. Çünkü bu türden bir açıklama yapılmamıştır.

İHD, mağdurla kendisi arasında bir çizginin bulunduğunun bilincindedir. İHD kendisini mağdurla özdeş görmemekte, ancak mağdurun haklarını savunmaktadır. Haklar ve özgürlüklerden yana olmak, mağdura yöneltilen eleştirileri de üstlenmek değildir. İHD kendi eylemlerinin sorumluluğunun arkasında durur.Buna etik sorumluluk da dahildir. Hakları ihlal edilenlerin eylemlerinin etik, hukuksal ve siyasal sorumluluğu da kendilerine aittir.

İHD, ölüm orucu eylemcisi değildir. İHD Yaşam hakkının korunmasını savunur. İHD, ölüm orucu türünden, insanın yaşam hakkıyla, vücut ve psişik varlığıyla doğrudan ilişkili bir konuda tarihinin hiçbir döneminde eylem önerisinde bulunmamıştır. Yalnızca eylem önerisinde bulunmamakla kalmamış, ölüm orucu eylemcisini bu yolda teşvik edici bir girişimden de özenle kaçınmıştır.

İHD, 14 yıllık zengin pratiğinde, açlık grevleri ve ölüm oruçları karşısında hep, açlık grevi ve ölüm orucu eylemi türünden pasif direniş eylemine başvurmak zorunda kalanların içinde bulunduğu koşulları anlamaya çalışmış ve eylemlere konu olan insan haklarına aykırı hukuksal mevzuat ve uygulamaları ele almıştır. Son açlık grevi ve ölüm oruçları eylemlerine yol açan durum ölüm orucu öncesinde yıllardır mücadele ettiğimiz konulardı.
Örneğin,

  • DGM’lerin kapatılmasını kurulduğumuz yıldan beri talep ediyoruz.
  • Terörle Mücadele Kanununa 1991 yılından beri karşı çıkıyoruz.
  • F tipi cezaevlerine karşı bir buçuk yıl önce kampanya başlatan ilk kuruluşuz.
  • Üçlü protokole karşı çıkıyoruz.
  • İşkence ve katliamların sorumlularının yargılanmalarını istiyoruz.

    Bunlar ölüm orucu ile ortaya çıkmış ve ilk kez gündeme getirilmiş talepler değildir. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olarak bulunanların bu talepleri ileri sürmeleri sırf onlar ileri sürüyor diye bizim vazgeçeceğimiz talepler değildir.

    İHD ölüm orucu eylemcisi olmadığı için, kendisini eylemci yerine koyarak yukarıda gazetelerde yer aldığı biçimde açıklama yapmaz. Olsa olsa bazı öngörülerde bulunabilir. Sorunların neler olduğunu ilgililere ve kamuoyuna iletir. Kamuoyu oluşturmaya çalışır.Açlık grevi ve ölüm orucu eylemine başvurmanın nedenlerini saptamaya çalışır. İnsan haklarına aykırı gördüğü her konuyu, açlık grevcisi ve ölüm oruççusunun talebinden ve eyleminden bağımsız olarak her şart altında savunur. Eylemcinin eyleminin her nasılsa sona ermesi, İHD’nin taleplerinin de sona erdiği anlamına gelmez. İnsan hakları sorunları konusunda çalışma, bir eylem türü ve belirli bir zaman dilimi ile sınırlı değildir. Hatta bu, İHD ile ve İHD yönetici kadrolarının çalışma dönemi ile de sınırlı değildir.

    İHD kendi görevini yapmaktadır.

    İHD’nin görevi, devlet birey ilişkisinde, bireyin hak ve özgürlüğü ile ilgili konularda, yetkili kamu otoritelerinin eylem ve işlemlerini izlemek, aykırı uygulamaları saptamak, kamuoyuna duyurmak ve insan hakları hukukuna uygun eylem ve işlem haline getirilmesini sağlamaktır. Hukuksal düzenlemeleri ve uygulamalarını, evrensel ve bölgesel ölçekte kabul edilmiş ulusalüstü insan hakları belgelerini ölçüt alarak izlemektir.

    İHD, hükümet dışı, gönüllü ve bağımsız bir insan hakları örgütüdür. Başka bir anlatımla, majestelerinin insan hakları örgütü değildir. O nedenle de, insan haklarına aykırılıkların üstünü örtmesi, gizlemesi, susması mümkün değildir. Demokrasilerde hükümetler, yalnızca meclis ve hukuk denetimine tabi değildir. Kamuoyu denetimine de tabidirler. Biz bir insan hakları örgütü olarak, yetkili organların eylem ve işlemlerini eleştirmeye, insan hakları hukukuna uygun düzenlemeler yapılması için demokratik baskıda bulunmaya, aykırılıkları kamuoyuna duyurmaya devam edeceğiz. Dolayısıyla biz görevimizi yapıyoruz..

    Sayın Adalet Bakanı da kendi görevini yapıyor. Biz, yetkili otorite oluşundan hareketle Sayın Bakanı ve kendilerine bağlı birimlerin eylem ve işlemlerini eleştiriyoruz. Üstlenilen görev, Sayın Bakan ve bağlı birimlerce, insan hakları hukukuna uygun olarak yerine getirilmemektedir.

    Bütün darbe dönemlerinde olduğu gibi, devlet kaynaklı bilginin tek doğru bilgi olduğu sanısı, kitle iletişim araçlarına ve kamuoyuna benimsetilmeye çalışılır. Bunun böyle olmadığı bir süre sonra anlaşılır. Şimdilerde, F Tipi Cezaevlerinde işkence yapılmadığı, hiçbir sorunun bulunmadığı yolunda açıklamalar yapılmaktadır. Oysa, gerçek bunun tersidir. F tipi cezaevlerinin hukuki rejiminın bulunmaması da bir başka gerçekliktir.. Eğer Sayın Adalet Bakanı, “dün dündür, bugün de bugün” demiyorsa, kendisinin daha önce eksiklik olarak ifade ettiği hukusal altyapının oluşturulmadan açıldığı F Tipi Cezaevlerinin, cezaevi yöneticileri tarafından subjektif değerlendirme ve uygulamalarına göre yönetildiğini görmek durumundadır. Bunun başka bir nitelemesi de keyfiliktir. Bu durumun yüzlerce kanıtı bulunmaktadır.. Sayın Bakan da F Tipi yaşamın hangi normatif düzenleme ile sürdürüldüğünü açıklayamamaktadır.

    Operasyona karar verenler, yüzlerce kafası, kolu kırılmış, vücutlarında kurşun yaraları ile cezaevinde tedavi olanaklarından yoksun tutulanların seslerinin duyulmayacağını hesap ediyorlarsa yanılıyorlar. Copla tecavüz dahil inanılmaz işkencelerin açığa çıkmayacağını sanmak, tarih bilincinden yoksun olmakla olanaklıdır. En az 30 kişinin ölümü ile sonuçlanan operasyonunun doğruluğunu, yerindeliğini ve haklılığını savunmak olanaklı değildir.

    Evet, açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerini durdurmak, hala olanaklıdır.Tecritten vazgeçmek, 9 Aralık 2000 tarihine geri dönmek ve o yolda yürümek, hasta ve yaralıları tedavi etmek, şartla salıverme yasası ile en az 20.000 kişi tahliye olduğuna göre F tiplerine nakli “zorunlu”kılan nedenler de kalkmış olduğundan F Tiplerini boşaltmak, sorumlular hakkında soruşturmalar açmak ve insan hakları hukukuna uygun hukuksal düzenlemeleri bir an önce gerçekleştirmek… Bir liste sunmuyoruz, sorunun çözümünün olanaklı olduğunu düşünüyoruz. Yaşam hakkı, öldürerek değil, insan onuruna uygun koşullar yaratılarak savunulur.

    İHD, yalnızca bunun gerçekleştirilmesi için çalışıyor. Biz işimizi yapıyoruz. Görevlilerin ve medyanın da kendi üzerine düşeni sorumluluk sahibi olarak ve etik kurallara dayanarak düşünmesini ve gerçekleştirmesini istiyoruz.

    Hüsnü Öndül
    İHD Genel Başkanı

  • Bir cevap yazın