Terörle Mücadele Yasasında Yapılmak İstenen Değişiklikler

Terörle Mücadele Yasasında Yapılmak İstenen Değişiklikler, Hak ve Özgürlükleri Hedef Almakta ve “Demokratik Devlet” Anlayışı Yerine “Polis Devleti” Anlayışını Öne Çıkarmaktadır

Basına yansıyan haberlerden, tümüyle yürürlükten kaldırılmasını beklediğimiz, Terörle Mücadele Yasasının beklentilerin tam aksine, terörle daha etkin (!) mücadele adı altında ve güvenlik güçlerinin talepleri doğrultusunda hak ve özgürlükleri ortadan kaldıracak şekilde değiştirilme çalışmaları yapıldığı anlaşılmaktadır.

Türkiye de çok uzun süre son derece antidemokratik ve baskıcı yasalarla ve şiddet yöntemleri ile güvenlik sağlanmaya çalışıldı. Fakat görüldü ki, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve baskıcı yasaların çıkarılması güvenliği sağlama amacına hiç de hizmet etmiyor. Güvenlik sağlanamadığı gibi, baskıcı yasalar ve kısıtlamalar, başta yaşam hakkı olmak üzere yurttaşların hak ve özgürlüklerinin ortadan kalkmasına, yargıya ve adalete olan inancın sarsılmasına ve rejimin demokratikliğine zarar veriyor. 10 yılda bir tekrarlanan askeri darbeler, çıkarılan baskıcı yasalar, uygulanan sıkıyönetim ve olağanüstü yönetimler bu ülkeye hiçbir yarar getirmedi. Bu dönemlerin bedelleri ağır oldu. Bu dönemlerin toplumda yarattığı tahribatları ve travmaları dahi henüz atlatabilmiş değiliz.

1999/2004 yılları arasındaki göreceli “normalleşme” sürecinde, bu yasalarda hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve korunması yönünde kısmi iyileştirmeler yapıldı. Toplumda geleceğe ilişkin olarak hak ve özgürlükler konusunda bir iyimser hava oluştu.

Fakat, kendilerini demokratik yasalarla, yargı ile ve uluslararası sözleşmelerle bağlı görmek istemeyen ve eski alışkanlıklarını sürdürme konusunda ısrarlı olan güvenlik güçleri, her zamanki gibi suç ve terörle mücadelede yasal yetkilerinin kısıtlandığından ve yeterince inisiyatif (ya da keyfi davranış) kullanamadıklarından şikayet etmeye başladılar. Uluslararasında geliştirilip, dayatılmaya çalışılan “güvenlik için insan haklarının kısıtlanması” anlayışı da, güvenlik güçlerinin bu tür şikayetlerine uygun bir zemin oluşturdu.

Böylece, geçmiş yine unutuldu ve yine “güvenliğin önündeki temel engelin yurttaşların hak ve özgürlükleri olduğu” anlayışı ile “özgürlükleri ve hakları nasıl kısıtlarız” çalışmasına başlanıldı. Ve ne yazık ki haklarımız ve özgürlüklerimiz bir kez daha tehdit altında. TMY ile ifade özgürlüğünden, haberleşme özgürlüğümüze; adil yargılanma hakkımızdan, kişi güvenliğimize kadar sınırlamak istiyorlar. Sürgünler yine gündemde. Özel yaşamın gizliliği söz konusu dahi olmayacak. “Olağanüstü Hal” bütün Türkiye’de yürürlüğe sokulmak isteniyor.

Her zamanki gibi, hazırlıklar kamuoyundan bilinçli olarak gizleniyor. Sivil toplumun, bilim adamlarının, hukukçuların, parlamentoda temsil edilmeyen siyasi partilerin yapılan çalışmaları bilmesi ve görüş açıklaması istenilmiyor.

Hayır, Türkiye yurttaşları buna layık değil. Haklarımızın ve özgürlüklerimizin kısıtlanmasını istemiyoruz. Tüm demokrasi güçleri yapılmak istenen kısıtlamalara ortaklaşa karşı çıkmalı, sesimizi yükseltmeliyiz. Sivil toplum örgütlerini, hukuk kurumlarını, insan hakları örgütlerini, bilim adamlarını, siyasi partileri, emek örgütlerini ortak mücadele için dayanışmaya çağırıyoruz.

Hükümete sesleniyoruz, haklarımıza ve özgürlüklerimize dokunmayın. Dünyanın hiçbir yerinde özgürlükler ve haklar “güvenliği” tehlikeye düşürmemiştir.

Parlamentoya sesleniyoruz, varlık nedeniniz olan demokrasiyi koruyun, demokrasilerin temeli olar hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına onay vermeyin. Ülkeyi “güvenlikçiler” değil, parlamento yönetsin.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın