GENEL DEGERLENDİRME VE SONUÇ:
A) Ulusal Program:
Türkiye Ulusal Programı'nı 19 Mart 2001 tarihinde kabul ve ilan etmişti. Ulusal Program'ın Siyasi Kriterler ana başlığı altında 16 alt başlık altında aşağıdaki konularda Kopenhag siyasi kriterlerine uyum sağlanacaktı:
1. Düşünce ve Ifade özgürlügü,
2. Dernek Kurma Özgürlüğü,Barışçı Toplantı Hakkı ve Sivil Toplum
3. İşkence İle Mücadele
4. Duruşma Öncesi Gözaltı
5. Insan Haklari İhlalleri Sonuçlarının Düzeltilmesi Imkanlarinin Güçlendirilmesi
6. Devlet Memurları ve Kamu Görevlilerinin İnsan Hakları Konusunda Eğitimleri
7. Devlet Güvenlik Mahkemeleri Dahil Olmak Üzere,Yargının İşlevselliği ve Verimliliği
8. Ölüm Cezasinin Kaldırılması
9. Kültürel Yaşam ve Bireysel Özgürlükler
10. Türk Vatandaşlarının Ekonomik, Sosyal ve Kültürel İmkanlarının Arttırılması Amacıyla, Bölgesel Dengesizliklerin Azaltılması
11. Tüm Bireylerin, Herhangi Bir Ayrım Yapılmaksızın ve Dil, Irk, Renk, Cinsiyet, Siyasi Görüş, Felsefi İnanç veya Dinine Bakılmaksızın,Tüm İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinden Tam Olarak Yararlandırılması; Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlükleri
12. Anayasa'nin ve İlgili Diger Yasaların AB Müktesebatına Uyumu,
13. BM Uluslar arası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile İhtiyari Ek Protokolü ve BM Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi,
14. Cezaevlerindeki Tutukluluk Koşulları
15. Milli Güvenlik Kurulu
16. Olaganüstü Hal
B) Gerçekleştirilen düzenlemeler:
Yukardaki başlıklarla ilgili olarak, Ulusal Programın kabul edildiği 19 Mart 2001'den sonra
-Anayasanın 34 maddesinin değiştirilmesi,
-Avukatlık Kanunu,
-Terörle Mücadele Kanununun 16. maddesinin değiştirilmesi,
-Ceza İnfaz Kurumları ve İşyurtları Kurumu Kuruluş ve İdaresi Kanunu,
-İnfaz Hakimliği Kanunu,
-Cezaevleri İzleme Kurulları Kanunu,
-Ekonomik ve Sosyal Konsey Kuruluşu Hakkında Kanun,
-Medeni Kanun (Kadın erkek eşitliği alanında önemli değişiklikler getiren yeni Medeni Kanun'un, özellikle kazanılmış malların paylaşımı konusunda 1 Ocak 2002 tarihinden sonraki evlilik birliği için geçerli olması kabul edilemez. Ulusal Programın 21. sayfasında kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğuna ilişkin hükmün Anayasa'da yer alması taahhüt edilmesine rağmen kadın-erkek eşitliğinin, genel eşitlik ilkesini düzenleyen Anayasa'nın 10. Maddesinde yer almaması ve kadın ve erkekelerin yalnızca aile birliği içinde eşitliğini vurgulayan Anayasa'nın 41. Maddesinde yer alması da kabul edilemez.)
2002 yılında ise yukarıda sözü edilen çoğu maddesi ile ilgili görüşlerimizi açıkladığımız çeşitli kanunlarda değişiklikler içeren
-6 Şubat 2002 tarihli I.Uyum Yasaları,
-26 Mart 2002 tarihli II. Uyum Yasaları,
-3 Ağustos 2002 tarihli III. Uyum Yasaları
-RTÜK ve İş Güvencesi Yasası yürürlüğe girmiştir.
C) Ulusal programda yer almasına karşın gerçekleştirilemeyenler:
Yukarıdaki başlıklarla ilgili olarak,
1) Ulusal programda Anayasa'nın tamamının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ışığında gözden geçirilmesi taahhüt edilmiş olmasına karşın bu çalışmanın tamamlanamadığı,
2) Basın Yasasının kapsamlı olarak gözden geçirilmesinin gerçekleştirilemediği,RTÜK yasasının ise düşünce ifade özgürlüğü açısından olumlu bir yönde değişiklik içermesi beklenirken bu alanda ciddi değişikliklerin gerçekleştirilmediği; AB'nin 2001 Düzenli Raporunda işaret ettiği Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin RTÜK'e aday göstermesininin kabul edilemezliğine ilişkin görüşünün dikkate alınmadığı ve 15 Mayıs 2002 tarihli RTÜK Yasası'nın 6. maddesinin( d) bendinde bu yolda ısrar edildiğinin görüldüğü,
3) Siyasi partiler kanunu değişikliği, özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü başlığı altında taahhüt edilmiş olmasına karşın yukarıda da yer aldığı gibi yalnızca parti kapatma ile ilgili olarak gözden geçirildiği,
4) 3257 sayılı Sinema Video ve Müzik Eserleri Kanunu'nun gözden geçirilemediği,
5) Yeni Türk Ceza Yasası'nın yasalaştırılamadığı,bunun yerine bir kaç maddede değişikliklerin gerçekleştirildiği,
6) Sendikal haklarla ilgili mevcut sınırlamaların gözden geçirilemediği, 87 ve 98 sayılı ILO Sözleşmeleri ve Avrupa Sosyal Şartı doğrultusunda yeniden düzenlenemediği,
8. İşkencenin önlenmesi bakımından taahhüt edilen, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ve Tüzüğü, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ve Yönetmeliği, Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu ve Tüzüğünün gözden geçirilmediği,
9) Adli Tıp kurumunun modernizasyonu için yasal değişikliklerin gerçekleştirilmediği,
10. Yeni Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlüğe sokulamadığı, bunun yerine birkaç maddede değişiklik yapıldığı,
11) Anayasa'nın DGM'lere ilişkin hükümlerinde değişikliklerin gerçekleştirilmediği,
12) Bu bağlamda DGM yasasında değişikliğin de gerçekleştirilmediği,
13) Yargı bağımsızlığını ihlal eden Anayasa hükümlerinin değiştirilmediği,
14) Bu bağlamda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılandırılması için yasasının çıkarılmadığı,
15) 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un uygulamada edinilen tecrübeler ışığında gözden geçirilmesi taahhüt edilmesine karşın, tam tersi yönde memurların yargılanmasını güçleştirecek bir biçimde 4696 Sayılı yasanın çıkarılmak istendiği ve Cumhurbaşkanı tarafından bu yasanın TBMM'e geri gönderildiği, dolayısıyla bu taahhüdün de yerine getirilmediği,
16) Askeri Ceza Kanunu, 353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanunu ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun gözden geçirilmesi taahhüt edilmesine rağmen bunun gerçekleştirilmediği, özellikle sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına olanak veren 353 sayılı yasasının 11. maddesinin yürürlükte olması karşısında bu yönde hiçbir değişikliğin yapılmadığı,
18) Olağanüstü Hal Yasası'nın gözden geçirileceği taahhüt edilmiş olmasına karşın bunun gerçekleştirilmediği,
19) Milli Güvenlik Kurulu'nun Anayasal konumu ile ilgili 3 Ekim 2001 değişikliğine karşın, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yasası değişikliğinin gerçekleştirilmediği,
20) Olağanüstü Hal uygulaması 2 il dışında kaldırılmış olmakla birlikte, Anayasa'ya aykırı olarak temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan Kanun Hükmünde Kararnameler yürürlükte tutulmuş, insan hakları ve özgürlüklerinden bazıları ancak kanunla sınırlanabilecekken Kararnamelerle sınırlanmaya devam edilmiştir. Ayrıca yine hiçbir hukuksal dayanağı olmadığı halde "mücavir il" statüsü yaratılarak OHAL'in uygulandığı illere sınır komşusu olan illerde de fiili Olağanüstü Hal uygulamaları gerçekleştirilmiştir. OHAL'in sivil bir yönetim olduğu tezi bir fiksiyon olmaktan öteye gitmemiştir.
21) Cezaevleri sorun olmaya devam etmektedir. Bu alanda yapılan yasa değişiklikleri, özellikle F tipi cezaevlerindeki tecrit koşullarını ortadan kaldırmamış, ölüm oruçlarında yüzlerce insanın Wernicke-Korsakof rahatsızlığına yakalanmalarına engel olamamış, toplam 27'si kadın olmak üzere 57 kişinin yaşamını yitirmesini engelleyememiştir. Dolayısıyla, tecrit koşullarının kaldırılması ve böylece ölüm oruçlarının da sona ermesi sonucunu doğuracak bir politika oluşturulmamış, son derece mekanik bir yaklaşım sergilenerek ölümler izlenebilmiştir. Ayrıca insan hakları örgütleri, barolar ve hekim örgütleri ile diğer demokratik kitle örgütleri de her vesile ile bu konuda suçlanmış, haklarında soruşturmalar açılmış ve yargılanmalarına neden olunmuştur. Bu sancılı süreç, bu değerlendirmeyi yapığımız 3 Ekim 2002 tarihi itibariyle devam etmektedir.
22) Demokrasinin çogulculuk ve katılımcılık ilkesi açısından, ülke yönetimine katılım hakkı açısından büyük sorun teşkil eden Anayasa'nın 76. maddesi ile seçim yasalarında ve siyasi partiler yasasında bir değişiklik gerçekleştirilmemiştir. Düşüncelerini açıkladığı için hapis cezası ile cezalandırılanların ayrıca siyasi yasaklı olma durumunda bir değişiklik gerçekleştirilmemiştir.
23) Onaylanmayan sözleşme ve protokoller
AİHS 6 Protokolü
AİHS 13 Protokolü
BM Uluslar arası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile İhtiyari Ek Protokolü ve BM Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi,
Sonuç:
Gerçekleşen değişikliklerle Türkiye'nin artık demokratik bir ülke olduğu sonucuna varmak olanaklı değildir. Zira, Yargıtay Başkanı'nın da 5 Eylül Adli Yıl açılışında ifade ettiği gibi, yargısı bağımsızlık ve yargıç güvencesi açısından sorunlu bir ülkede, hukukun üstünlüğü ilkesinin yaşam bulması, dolayısıyla yurttaşlarının insan hakları ve özgürlüklerinin yargı gücüyle korunmasından söz etmek olanaklı değildir. Bir ülkenin sisteminin demokratik mi, yoksa otoriter mi olduğunu saptamak öncelikle Anayasal ve yasal mevzuatına bakılarak anlaşılır. Sonra da uygulamanın ne yönde olduğu ile ilişkili bir sorundur bu.
Türkiye'nin son bir yil içersinde attigi adimlarin çok önemli ve anlamli oldugunu kabul etmek gerekir. Ancak yukaridaki tablo, Türkiye'nin demokratik bir ülke olarak nitelenebilmesi açısından daha pek çok alanda adım atması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Çerçevesi 12 Eylül Askeri Darbesi döneminde çizilmiş otoriter bir sistemin, demokratik değişim ve dönüşüme yönelmesi ve bunu başarması sancılı olacaktır. İnsan hakları ve temel özgürlükleri konusunda, demokratik kamuoyunun yıllardır verdiği mücadele, emek ve ödediği çok yüksek bedel, ürünlerini vermeye başlamaktadır.
İHD, insan hakları ve özgürlüklerini ithal edilebilen şey olarak görmemektedir. Dolayısıyla, her bir ülkede, her biri birer değeri ifade eden insan hakları için, iç dinamiklerin tayin edici rolünün altına çizmekteyiz. Türkiye toplumu bu değerleri talep etmekte ve bunun için çalışmaktadır. Türkiye toplumunun geçen yıllarda yaşamış olduğu talihsizliği, politik ve bürokratik kadroların demokrasiyi içselleştirmemiş kadrolar oluşunda aramak gerektiğini düşünüyoruz. Demokrasiyi içselleştirmiş kadrolar, demokratik değişiklikleri, devletin dış politikadaki ihtiyaçlarına göre ve o ihtiyaçlar karşılandığı ölçüde gerçekleştirmez. Bunu doğal olarak yapılması zorunlu değişiklikler olarak görür.
Bununla birlikte İHD, özellikle Helsinki Zirvesi(Aralık 1999)sonrası süreci değerlendirirken, politik ve bürokratik kadroları hareket ettiren saikin, dış dinamikler olduğu olgusunu saptamaktadır. Öyle ki, yasama organı faaliyeti tamamen AB takvimine göre şekillendirilmeye çalışılmıştır. Tüm bu süreçler kamuoyu tarafından izlenmiştir. Ancak yine de saik ne olursa olsun ve pek çok eksik yasalar, tatmin edici olmayan düzenlemelere karşın, özellikle ölüm cezası, farklı dillerin ve lehçelerin kabulu, bunların öğrenilmesine belirli sınırlamalarla olanak sağlanması, bu dillerde belirli sınırlarla da olsa radyo ve yayın yapılabilmesi olağanüstü önemde gelişmeler olarak değerlendirilebilir.
İHD esas olarak Türkiye'nin demokratikleşmesi programı olarak kendi çalışması olan "Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat Taraması)" kitabındaki görüşler doğrultusunda yasa değişikliklerini gözden geçirmektedir. Aradan iki yıl geçmiş olmasına karşın bu çalışma halen daha Türk hukuk mevzuatını bütünlüklü olarak tarayan ve analiz eden tek çalışma olarak durmaktadır. Bununla birlikte, Türkiye'nin hem adlarini andığımız yasaları doyurucu içerikleriyle çıkarabildiğinde ve hem de uygulamada uyum sağlayabildiği ölçüde demokratik bir ülke nitelemesine hak kazanabileceğini düşünüyoruz.
İHD Genel Merkezi
Not: Türkiye Demokrasinin Neresinde? raporunun tamamını, özel raporlar bölümünde bulabilirsiniz.