Yabancı ülke temsilcilerinin İHD’yi ziyaretleri

Ülkemize resmi görüşmelerde bulunmak üzere gelen yabancı ülkelerin temsilcileri, zaman zaman İHD ve diğer insan hakları örgütlerinin yöneticileri ile ve başta önceki Genel Başkanımız Akın Birdal olmak üzere insan hakları aktivistleri ile de görüşmek istemekte ve bu görüşmeler gerçekleşmektedir.

Yabancı ülkelerin temsilcilerinin, Türkiye'nin hükümet dışı insan hakları örgütleriyle görüşmelerinin yadırganacak bir yönü bulunmamaktadır.

Zira gerek AGİT Moskova Belgesi (1991), gerek BM Viyana Belgesi'nin (1993) gereği olarak, her bir hükümet kendi ülkelerindeki insan hakları örgütlerini tanıdıklarını, çalışmalarını kolaylaştıracaklarını, onlarla iletişim halinde olacaklarını, görüş alışverişinde bulunacaklarını kabul ve taahhüt etmişlerdir.

İnsan haklarının evrenselliği ilkesinin kabulünün doğal sonucu olarak, insan hakları konuları iç sorun olmaktan çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de, devlet olarak, evrensellik tezini savunmakta ve evrensellik ilkesine vurgu yapan belgeleri onaylamaktadır. Belirtilen durumda, yabancı ülke temsilcilerinin, hükümet dışı insan hakları örgütleriyle ve tek tek insan hakları aktivistleriyle, insan haklarıyla ilgili konularda görüşmelerde bulunmaları, doğal karşılanmalıdır. Bu çerçevede, hükümetlerden ve bürokrasiden, insan haklarındaki yeni eğilim ve pratikleri yurttaşlara doğru anlatmaları beklenir. Kendi ulusal insan hakları örgütleri hakkında kuşku uyandıran açıklamalar yapan ve onlara suçlamalar yönelten hükümetler, genellikle otoriter-baskıcı sistemle yönetilen ülkelerin hükümetleridir. Bu durum dünya kamuoyu tarafından çok iyi bilinmektedir. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, gizlenmesi gerektiğini düşündüğü herhangi bir insan hakları ihlalinin olamayacağını düşünüyoruz. Aksi takdirde, ülkemizde insan hakları ve demokratik standartları yükseltme olanağını da bulamayız. Demokratik bir toplum olmanın ve bu yolda ilerlemenin yolu, açıklıktan ve demokratik eleştiri olanağını tanımaktan ve bunu doğal karşılamaktan geçer. Ülkemizdeki insan hakları durumu ile ilgili çalışmalar yapmak ve bunu kamuoyuna açıklamak, aynı zamanda bir insan hakkına sahip olmak ve bunu kullanmak demektir.

İHD, hükümetlerin politik rengine göre tutum almamaktadır. Bu ölçüt, şu andaki Türkiye Cumhuriyeti hükümeti için de geçerlidir. Hükümet tasarruflarından, insan haklarını koruma ve geliştirme yönünde olanlarına desteğimizi açıkça ifade ettik. Ancak İHD, hükümetler ve siyasal organizasyonlara karşı bağımsızlığını koruma iradesini taşımıştır ve taşıyacaktır. O nedenle, insan haklarının durumu ile ilgili saptamalarımız, hükümetlere ideolojik ve politik muhalefet olarak yorumlanamaz. İHD, insan haklarının durumunu iktidarda bulunan parti ya da partilerin politik renklerine bakmaksızın, saptamaktadır.

İHD, ülkemizi ziyaret eden hiçbir yabancı ülke temsilcisinden görüşme talebinde bulunmamıştır. Bulunamayacağı anlamına gelmez ama olgu budur. Görüşme talebi, yabancılardan gelmektedir ve görüşme gün ve saati İHD için de uygun ise, isteme olumlu yanıt verilmektedir.

İHD'nin, yabancı ülkelerin temsilcileri ile hangi konuları görüştüğü ve ne tür değerlendirmelerde bulunduğu, çoğu kez görüşmelerden sonra, basın mensuplarına açıklanmaktadır. İHD açık çalışmayı esas almıştır. Kapalı ve açık yer toplantılarında seslendirdiği düşüncelerini kamu oyu ile paylaşmıştır. İHD, kurulduğu günden bu yana, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin ilgili üyelerine her dönem, görüşlerini açıkça ifade etmekte, insan haklarıyla ilgili düzenlediği ve kamuoyuna açıkladığı aylık insan hakları raporlarını da resmi makamlara iletmektedir. Dolayısıyla İHD, düşüncesini açıkça ifade eden bir insan hakları örgütü olma özelliğini ısrarla sürdürmektedir.

Yabancı ülke temsilcilerine, gerektiğinde, derneğimizi tanıtan broşürler ile, çeşitli tarihlerde yaptığımız basın açıklamalarından ve yine kamuoyuna açıklanmış aylık insan hakları raporumuzdan bilançolar da sunulmaktadır. Ancak güncelliği nedeniyle, son bir ayda yapılan görüşmelerin ana konuları ile ilgili kamuoyunu bir kez daha bilgilendirmek istiyoruz.

Görüşmelerin içeriği kısaca aşağıdaki gündemle gerçekleşmektedir.

Soru 1) Helsinki zirvesinden sonra, Türkiye'de insan haklarının durumu nedir ve ne gibi gelişmeler olmuştur?

İHD'nin yanıtı: Helsinki zirvesinden sonra, hükümet tasarrufu olarak, tek bir konuda ve pozitif bir karar alınmıştır. Bu karar Abdullah Öcalan ile ilgili olarak Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'nin geçici önlem kararına uyulmasıdır. Uyma kararı, ulusalüstü insan hakları belgelerinin gereğini yapmak ve insan haklarının hukuk yoluyla korunması ilkesinin yaşama geçmesi bakımından olağanüstü önemdedir.

Bu karar dışında, Anayasa, yasalar ve uygulamada, insan hakları durumunun iyileşmesini sağlayacak gelişme yaşanmadı. İhlal pratikleri aynı şekilde görüldü. Örneğin, işkence olgusu devam ediyor, örneğin, insanlar düşüncelerini açıkladığı için yargılanıyor ve cezalandırılıyorlar.

Soru 2) İnsan hakları ve özgürlükleri konusunda, İHD'nin hemen yapılmasını istediği değişiklikler nelerdir, ya da öncelikleriniz nelerdir?

İHD yanıtı: İHD, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal ve yasal çerçevesinin demokratikleştirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Başta Anayasa olmak üzere, pek çok yasada değişiklikler yapmak gereklidir. Toplumun değişik kesimleri de, yeni bir anayasa için düşüncelerini açıklamakta ve girişimlerde bulunmaktadır. Ancak bunun zaman alacağı anlaşılıyor. Yine de biz, hızlı bir demokratikleşme sürecinin yaşanmasını istiyoruz.

İHD, belirtilen durumda, öncelikle işkence konusunda, siyasi otoritenin daha bir kararlılık sergilemesini, yasa uygulayan kamu görevlilerini sık sık uyarmasını ve sürekli ve sistemli denetim yapmasını istiyoruz. Ayrıca İHD, ifade özgürlüğünü ana özgürlük olarak değerlendirmektedir. Bu bağlamda, Türk Ceza Yasasının 312. maddesi ve Terörle Mücadele Yasası'nın 8. maddesi hemen ele alınabilir. Ayrıca yargı pratiği konusundaki şikayetlerimiz de giderilebilir. Örneğin, Prof. Dr. Yalçın Küçük, düşüncelerini açıklamak yoluyla yasa dışı örgüte yardım etmekten TCK'nun 169. maddesine göre cezalandırılmıştır. Bu kabul edilemez bir yorum tarzıdır. Örneğin, Av. Eşber Yağmurdereli, düşüncesini açıkladığı için cezalandırılmıştır ama, bununla kalınmamış, daha önceki cezası da eklenerek 20 yıl cezaevinde kalmasını gerektirecek bir uygulamaya geçilmiştir. Örneğin, önceki genel başkanımız Akın Birdal yasalarda bir değişiklik yapılmazsa, 23 Mart'ta tekrar cezaevine girecektir. Ayrıca düşüncesini açıkladığı için cezalandırılması ile yetinilmemiş, Dernekler Yasası'na dayanılarak, dernek üyeliğinden de ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Pek çok siyasetçi, gazeteci (Hasan Celal Güzel, Nadire Mater gibi) düşünceleri nedeniyle cezalandırılmakta ya da yargılanmaktadır.

Soru 3) İnsan hakları ve özgürlükleri konusunda geleceğe dönük olarak beklentileriniz nelerdir ve Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerine uyumu konusunda ne düşünüyorsunuz?

İHD yanıtı: İHD, Türkiye'de insan hakları ve demokratik standartların yükseltileceğine inanmaktadır .İHD'nin iyimser olmasının nedeni, Türkiye toplumuna, iç dinamiklere olan güveninden kaynaklanmaktadır. Çünkü, Türkiye'de gelişmiş bir demokratik kamuoyu vardır. Toplumun çok çeşitli kesimleri, yüksek standartlı bir demokrasiyi yüksek sesle istemektedir. Ayrıca, 15 yıldır Güneydoğu'da yaşanan ve bir bütün olarak toplumumuza travma yaşatan silahlı çatışma ortamı büyük ölçüde sona ermiştir. Bu durum, olumlu bir iklim ve beklenti yaratmıştır. Bir üçüncü faktör olarak, Türkiye'nin devletlerarası ilişkilerinde, yönünü batıya çevirmiş olması ve bu alanda kararlı bir görüntü sergilenmesi; bu ilişkilerde, kaçınılmaz olarak insan hakları ve demokratik standartların öne çıkması bizim iyimserliğimizin nedenleri arasındadır. Bu saydığımız faktörler, iktidarda olanlar açısından aynı zamanda bir zorunluluğu ifade eder.

Kopenhag kriterlerinin her biri Türkiye'nin başka ilişkilerinde ve onayladığı belgelerde (Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik Ve İşbirliği Teşkilatı) yer almaktadır. Dolayısıyla, bu haklar ve özgürlükler, AB ilişkisinden önce de gündemde idi. Belirtilen durumda, uyum konusunda bir zorluğun yaşanacağını düşünmüyoruz.

Soru 4) Kopenhag kriterlerinden olan azınlık hakları konusunda ve Kürt sorununun çözümü konusunda İHD ne düşünüyor?

İHD yanıtı: İHD, Türkiye'nin temel sorununun demokrasi sorunu olduğunu düşünmektedir. Kürt sorununu da demokrasi temel sorunun en önemli halkası olarak görmekteyiz. Dolayısıyla biz, Kürt sorununu insan hakları ve demokrasi sorunu olarak görüyoruz. Türkiye'de Kürtler kendilerini azınlık olarak görmüyor, İHD'de Kürtleri azınlık olarak görmüyor. İHD, statüler üzerinde durmaz. Bizi haklar ve özgürlükler ilgilendirir. Bir statü olarak değil ve fakat, dil, eğitim ve kültürel hak sorunu olarak, yalnızca Kürtleri değil, farklı etnik köken ya da dinsel inançtan insanları ilgilendiren konular ve yasal kısıtlamaların bulunduğunu saptamak olanaklıdır. Örneğin, Anayasa'nın haklar ve özgürlüklerle ilgili genel sınırlama getiren 13 ve 14. maddesi ile, dil, kültür ve eğitimle ilgili sınırlamaları içeren, 26., 28. ve 42. maddeleri, ayrıca 13 ayrı yasada bulunan aynı konularla ilgili sınırlama ve yasaklamaların kaldırılmaları mümkündür. Dolayısıyla İHD, genel demokratikleşmenin bir parçası olarak Kürt sorununa yaklaşmakta ve bu suretle sorunların çözüleceğine inanmaktadır. Bu çerçevede, olağanüstü halin kaldırılması, koruculuk sisteminin sona erdirilmesi, köylere geri dönüş olanaklarının yaratılması gibi önlemlerin alınması gereklidir. Tüm bunlar yapılırken, bölgenin ekonomik ve sosyal yönden desteklenmesi gereğine de işaret etmek gerekir.

Ayrıca yukarıdaki konular dışında, ziyaret günlerinde cereyan etmiş olaylar ya da halen sürmekte olan olaylarla ilgili de görüş sorulmaktadır. Örneğin, bir işkence olayı, bir yargısız infaz, ya da düşüncesini açıkladığı için cezaevine giren bir kişi ya da kitlesel gözetim altına alma olayları ya da son günlerde meydana gelen HADEP'li Belediye Başkanlarının gözetim altına alınmaları gibi…

Basının ve kamuoyunun bilgilerine sunarız.

Saygılarımızla.

Hüsnü Öndül
Genel Başkan

Bir cevap yazın