Yedisu-Mercimekkale Araştırma İnceleme Raporu

HEYETİN OLUŞUMU

Bingöl ili Yedisu ilçesi Elmalı Köyü Gelincik mezrasında güvenlik güçlerince 12 Mayıs – 23 Mayıs 2001 tarihleri arasında PKK militanlarına yönelik gerçekleştirilen operasyonda kimyasal silah kullanıldığı ve yargısız infazların gerçekleştirildiğine dair ve Muş ili merkez Mercimekkale Karakolu Komutanı Süleyman ATA tarafından Maşallah AKÇA (1973) adlı sivil yurttaşın 17.06.2001 günü G3 piyade tüfeğiyle taranarak yaşam hakkına kast edilmesi vakalarına binaen derneğimize yapılan başvurular üzerine İHD Genel Başkan Yardımcıları Osman BAYDEMİR, Kiraz BİÇİCİ, İHD Bölge Temsilcisi M. Hanefi IŞIK, GYK üyesi Cafer DEMİR, GYK üyesi Ayşe BATUMLU, Bingöl Şube Başkanı Rıdvan KIZGIN ‘dan oluşan insan hakları heyeti 27-28-29 Haziran 2001 tarihleri arasında Bingöl ili, Yedisu ilçesi, Muş ilinde araştırma ve incelemelerde bulunmuşlardır.Muş ili merkez Mercimekkale Karakolu Komutanınca Maşallah AKÇA’ nın yaralanması olayı araştırmasına Muş Şube Başkanı Sevim YETKİNER de heyete iştirak etmiştir.

HEYETİN AMACI
İnsan Hakları Heyeti herhangi bir ön yargı sahibi olmaksızın 12-23 Mayıs 2001 tarihleri arasında Bingöl ili Yedisu ilçesi Elmalı Köyü Gelincik mezrası Bej Tepe mevkiinde güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyonda 20 örgüt üyesinin kimyasal silah kullanılarak ve sağ yakalanan bazı örgüt üyelerinin yargısız infaz edildiği iddiaları ile Muş ili merkez Mercimekkale Karakolu komutanınca Maşallah AKÇA’ nın 17.06.2001 günü ateşli silahla yaralanması olaylarını araştırmak, resmi yetkililerle görüşmek, olaya dair bilgi ve görgü sahibi yerel kaynaklarla görüşmek, edinilen bilgi ve bulgular çerçevesinde rapor hazırlamak amacını taşımıştır.

YAPILAN GÖRÜŞMELER
İnsan hakları heyetinin, Bingöl valisi Tamer ERSOY, Bingöl cumhuriyet başsavcısı Mehmet Ali ERBAY, Bingöl Garnizon komutanı Tuğgeneral Mustafa ÖZMEN, Yedisu Kaymakamı Erkaya YIRIK, Yedisu Belediye başkanı M. Şerif MEMİOĞLU, Yedisu cumhuriyet savcısı Nedim ÖZKAN, Doktor Hakan GÜRBÜZ ve Yedisu ilçe Jandarma komutanı Ümit İLBAY ile görüşmek amacıyla ayrı ayrı yazılı ve telefonla randevu talebinde bulunmasına rağmen;

Bingöl Valisi ve Bingöl Garnizon komutanı toplantıları olduğu, il dışına çıktıkları gerekçe gösterilerek heyetimizle görüşme gerçekleşememiştir.Heyetimiz özellikle Bingöl valiliği ziyaretine giderken Hükümet Konağında görevli sivil güvenlik personelince nezaket kurallarına uymayan ve kendi görev sınırlarını aşan tutumlarla karşılaşmıştır. Bingöl cumhuriyet başsavcısı idari izin kullandığı ve il dışında olması nedeniyle kendisiyle de görüşülememiştir. Bingöl ili Yedisu ilçesi Kaymakamı, Yedisu İlçe Jandarma Komutanının hastalandıkları gerekçesiyle, Yedisu Belediye başkanı ile de sabah erkenden Ankara’ya gittiği gerekçesiyle görüşme gerçekleştirilememiştir.

İnsan hakları heyeti, 27 Haziran 2001 günü Bingöl cumhuriyet savcısı, 28 Haziran 2001 günü Bingöl ili Yedisu ilçesi Belediye Başkan vekili Mehmet SEDA, Yedisu cumhuriyet savcısı Nedim ÖZKAN, Ölü Muayene ve Otopsi işleminde bulunan Yedisu Sağlık Ocağı hekimi Dr. Hakan GÜRBÜZ ile isminin açıklanmasını istemeyen Yedisu sakinleri ile Yedisu’ ya bağlı Elmalı Köyü sakinlerinden bilgi sahibi bazı insanlarla görüşmüştür.

YEDİSU İLÇESİ ÇATIŞMA OLAYI

RESMİ AÇIKLAMA
OHAL Valiliğince yapılan açıklama, “Bingöl ili Yedisu ilçesi Elmalı Köyü Gelincik mezrası Bej Tepe mevkiinde bir grup bölücü terör örgütü mensubu ile güvenlik güçleri arasında 12.05.2001 – 23.05.2001 tarihleri arasında çıkan çatışmada 20 örgüt üyesi ölü olarak ele geçirilmiş olup, operasyonda piyade uzman çavuş Ali UYGUR şehit düşmüş; biri uzman çavuş diğeri piyade onbaşı iki güvenlik mensubu da yaralanmıştır” şeklindedir.BAŞVURULAR ve YEREL KAYNAKLARIN İDDİALARI
Olayda yaşamını yitiren Mehmet HAYME’ nin ailesi olayda yargısız infaz ve kimyasal silah kullanıldığına dair ciddi kuşkularının olduğu, aynı şekilde ismini açıklamakta güvenlikleri açısından sakınca gördüğümüz Yedisu ilçesinde ve civar köylerden bazı yurttaşlar çatışmada kimyasal silah kullanıldığı ve olayda yaşamını yitiren bazı örgüt mensuplarının sağ ele geçirildiği ve akabinde de öldürüldükleri şeklinde bilgi aktarımı ve iddialarda bulunmuşlardır.

HAZIRLIK TAHKİKATINDA OLAY
Yedisu Cumhuriyet Savcılığınca tanzim edilen 2001/23 Hazırlık tahkikatında bulunan Olay Yeri Tespit Tutanağı, Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı, Ele Geçen Malzeme Tutanağı, İfade Tutanakları, Olay Yeri Basit Kroki Tutanağı incelendiğinde;

Olay Yeri Tespit Tutanağı:
Söz konusu tutanak çok önemli olmakla birlikte tanzim tarihi belirtilmemiştir. Tutanakta 12.05.2001 günü Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlığı, 5.İç Güvenlik Piyade Bölüğü, Merkez Jandarma Karakol Komutanlığından oluşan kuvvetle operasyonun başlatıldığı ancak aynı gün Bingöl İl Güvenlik Komutanlığı, Jandarma Özel Harekat Timleri ile Bingöl Jandarma Tabur Komutanlığının takviye olarak operasyona katıldıkları, 13.05.2001 günü Tunceli ilinde konuşlu bulunan Özel Kuvvet Tabur Komutanlığının operasyona katıldığı, 14-15-16 Mayıs tarihleri arasında örgüt mensuplarının mevzilerine yaklaşılamadığı, 17.05.2001 günü saat 09.00’da Hava Kuvvetlerine bağlı uçakların bölgeyi bombaladığı, 18.05.2001 günü Bej Tepe sırtlarında bulunan mevzilerde beş örgüt üyesinin ölü olarak ele geçirildiği, Bej Deresinde çığ düşmesi sonucu oluşan buz tabakasının altında bulunan derenin doğal bir mağara oluşturduğu ve on beş örgüt mensubunun da orada gizlendiği, buzun kalınlığının 1 ile 3 metre kalınlığında ve 350 metre uzunluğunda olduğu, 19-20-21 Mayıs tarihleri arasında buz kitlesinin kırıldığı, 22 mayıs günü yakalanacaklarını anlayıp ateş ederek kaçmaya çalışan örgüt mensuplarına açılan karşı ateş sonucu silah ve mühimmatlarıyla birlikte ölü olarak ele geçirildikleri belirtilmekte ve iki kişi dışında diğer tüm yaşamını yitirenlerin ayrıntılı kimlik bilgileri kod adlarıyla birlikte sıralanmaktadır. Olay Yeri Tespit Tutanağında 18 Mayıs 2001 günü yapılan arazi taramasında Bej Tepe sırtlarında bulunan örgüt mensuplarına ait mevzilere girildiği, mevzilerde bir adet Kannas suikast silahı, bir adet Kaleşnikof piyade tüfeği, bir adet G-3 P.Tüfeği, bir adet M16 P.Tf. , bir adet Bixi MNK Tf. , bir adet CZ marka tabanca, bir adet Star marka tabanca bulunduğundan bahsedilmekte ancak bu silahların kullanıldığını gösteren hiçbir boş kovandan ve boş kovanın ele geçirildiğinden söz etmemektedir.

İfade Tutanakları:
Jandarma Asteğmen Nurdoğan ORAL, Piyade Onbaşı Özgür PİŞKİN, Jandarma Teğmen Erdal YILMAZ verdikleri 25.05.2001 tarihli ifadelerinde Olay Yeri Tespit Tutanağına paralel olarak ayrıntıya girmeksizin çatışma yaşandığı, yirmi örgüt mensubunun ölü ele geçirildiği beyanında bulunmaktadırlar.

Ele Geçirilen Malzeme Tutanağı:
İlgili tutanak, 11-23 Mayıs 2001 tarihleri arasında Elmalı Köyü Bej Tepe mevkiinde yapılan operasyon esnasında ele geçen silah ve mühimmat çizelgesi başlığını taşımakta ve 36 kalem malzeme cinsini saymaktadır. Ancak söz konusu tutanakta ve hazırlık tahkikatının heyetimizce görülen diğer hiçbir belgesinde örgüt mensuplarının kullandıkları boş kovan mermisine rastlanmamaktadır. Bu durumun aynısı Olay Yeri Tespit Tutanağında da varlığını korumaktadır.

Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı:
Bu tutanak incelendiğinde 1 No’lu ceset için şarapnel parçasına bağlı yaralanma ve cesedin bu haliyle 5 gün önce ölmüş olabileceği; 2 No’lu ceset için ayak ve ellerde süngerimsi görüntü olduğu, şarapnel yaralarının olduğu ve cesedin bu haliyle 24 saat önce ölmüş olabileceği; 3 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, el ve ayaklarının süngerimsi olduğu, cesedin bu haliyle 1.5-2 gün önce ölmüş olabileceği; 4 No’lu ceset için gözlerinin kutlandığı, kurşun giriş ve çıkış deliğinin olduğu, şarapnel yarasının olduğu, ayaklarda süngerimsi görüntü olduğu ve cesedin bu haliyle 4-5 gün önce öldüğü; 5 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, sırt bölgesinde deri kuruması olduğu, ayaklarda süngerimsi görüntü olduğu, cesedin bu haliyle 3-4 gün önce ölmüş olabileceği; 6 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, aynı zamanda kurşun giriş çıkış deliklerinin olduğu, ayakların süngerimsi olduğu, cesedin bu haliyle 3-4 günlük olduğu; 7 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, el ve ayaklarda çamaşırcı eli görünümü olduğu, cesedin bu haliyle 2 gün önce ölmüş olabileceği; 8 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, sırt bölgesinin süngerimsi görüntü aldığı, cesedin bu haliyle 4 gün önce ölmüş olabileceği; 9 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, ayaklarının süngerimsi görüntü aldığı, cesedin bu haliyle 2-3 gün önce ölmüş olabileceği; 10 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, çamaşırcı eli görünümü aldığı, cesedin bu haliyle 3-4 gün önce ölmüş olabileceği; 11 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, çamaşırcı eli görünümü verdiği, cesedin bu haliyle 3 gün önce ölmüş olabileceği; 12 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, çamaşırcı eli görünümü verdiği, cesedin bu haliyle 2 gün önce ölmüş olabileceği; 13 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, kurşun giriş çıkış deliklerinin olduğu, cesedin bu haliyle 2 gün önce ölmüş olabileceği; 14 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, çamaşırcı eli görünümü olduğu, cesedin bu haliyle 2 gün önce ölmüş olabileceği; 15 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, çamaşırcı eli görünümü verdiği, cesedin bu haliyle 2 gün önce ölmüş olabileceği; 16 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, çamaşırcı eli görünümü verdiği, cesedin bu haliyle 2 gün önce ölmüş olabileceği; 17 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, çamaşırcı eli görünümü verdiği, cesedin bu haliyle 3 gün önce ölmüş olabileceği; 18 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, çamaşırcı eli görünümü verdiği, cesedin bu haliyle 2-3 gün önce ölmüş olabileceği; 19 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, ayaklarının çamaşırcı eli görünümünü verdiği, cesedin bu haliyle 2 gün önce ölmüş olabileceği; 20 No’lu ceset için şarapnel yaralarının olduğu, ayaklarda sarımsı görüntü olduğu, cesedin bu haliyle 2-3 gün önce ölmüş olabileceği belirtilmektedir.

Bilirkişi doktorlar bütün cesetler için toplu olarak cesetlerin kesin ölüm sebeplerini (tamamının) ateşli silah yaralanmasına bağlı hemerolojik şok olarak tanımlamış olup, klasik otopsiye gerek duymamışlardır.

Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağında imzası bulunan doktorlardan biri Yedisu İlçe Jandarma Komutanlığında görev yapan jandarma asteğmen tabip Kürşat ÖZBEY ve diğeri Yedisu İlçe Sağlık Ocağı pratisyen hekimi Hakan GÜRBÜZ’ dür. Ölü muayene ve otopsi işlemi cumhuriyet savcılığınca Yedisu İlçe Jandarma Komutanlığı avlusunda gerçekleştirilmiştir.

HEYETİN YAPTIĞI GÖRÜŞMELER

Bingöl Cumhuriyet Savcısı
Olay ve soruşturma hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını, bu nedenle heyete herhangi bir açıklamada da bulunamayacağını belirtmiştir.

Yedisu Belediye Başkan Vekili
Heyet üyeleri, Kaymakamlık binasına kaymakam Erkaya YIRIK ile görüşmek maksadıyla gittiğinde kaymakamın henüz gelmemiş olduğu, bir saat sonra geleceği beyanı üzerine bir müddet beklemiş, kaymakamlık yazıişleri müdürünün Belediye başkanı M. Şerif MEMİOĞLU’ nun Belediye binasında heyeti beklediği bilgisini yaptığı telefon görüşmesinden sonra heyet üyelerine aktarması üzerine heyet üyeleri belediye başkanı ile görüşmek için 25 adım ötedeki belediye binasına gitmişlerdir. Belediye başkan vekili Mehmet SEDA, belediye başkanının sabah erkenden Ankara’ ya gittiğini belirtmiştir.

Seda, Yedisu ilçesinin köyleri ile birlikte 2800 nüfusa sahip olduğunu, 24 köyden 16’sının dolu olduğunu, ilçelerinde bir fırın, dört dükkan, bir çöp aracı, bir itfaiye aracı ve bir sağlık aracının, bir sağlık ocağının, bir doktor ve iki hemşirenin olduğunu, ilçelerinde eczane olmadığını, on yıldır yollarının olmadığını, 40 km.lik yolu üç saatte ancak gidebildiklerini, çözüm aradıklarını, hiçbir gelirlerinin olmadığını, ilçe nüfusunun da yoksul nüfus olduğunu, 20 baş hayvana sahip olanın maddi durumu en iyiler statüsünde olduğunu, ilçelerine gelen ilk heyet olduğumuzu belirtmiş bu vesileyle kendilerine yardımcı olmamız talebinde bulunmuştur.

Heyetimizin amacı ve yapmak istediği çalışma başkan vekili Seda’ ya anlatıldıktan sonra Seda, 11-12 gün süren çatışmanın tümünün ilçe den izlendiğini, operasyona 4.000-5.000 askerin katıldığını, uçakların ve Skorsky helikopterlerin bombardıman yaptığını, çatışma mahallinin Belediye binasının karşısındaki dağlık ve ormanlık alanda gerçekleştiğini, sivil hiçbir yurttaşın olay mahallinde nelerin yaşandığını bilmediğini, çeşitli spekülasyonların olabileceğini, bazı duyumları kendisinin de aldığını ancak hiç kimsenin görmemesinden dolayı bunların doğru olmadığını, doğru olamayacağını belirtmiştir.

Seda, belediyenin çatışmayla ilgisinin çatışmada yaşamını yitirenlerin defin işlemiyle ilgilenmekten ibaret olduğunu; başka da hiçbir bilgiye sahip olmadıklarını, kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığı veya yargısız infazın gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği bilgisine sahip olmadıklarını ifade etmiştir. Heyetimiz cesetlerin dışsal bulgularına dair belediye başkan vekili Seda’ ya yönelttikleri sorulara mukabil kendisinin bilgi sahibi olmadığını, defin işlemiyle ilgili üç belediye personelinin görevlendirildiğini, bu üç personel ile görüşme istencini ifade ettiğinde ikisinin izinli olduğunu birisinin de ilçe dışına çıktığını, kendileriyle de görüşemeyeceğimizi belirtmiştir. Heyet üyeleri, belediye başkan vekili Seda’ nın tedirginliğini gözlemlemişlerdir.

Yedisu Cumhuriyet Savcısı
Operasyonun 12-13 gün boyunca sürdüğünü, otopsinin kendisi tarafından yapıldığını ancak otopsi tutanağı içerisinde tüm bilgilerin bilirkişi doktorlara ait olduğunu, doktorlar ne demişse onun tutanağa geçirildiğini, operasyona bizzat Bingöl Tugay Komutanlığı’ nın komuta ettiğini, herhangi bir hukuka aykırı eylem olduğunu sanmadığını, operasyon süreci içerisinde Bingöl, Tunceli, Hakkari birliklerinin katıldığını, ayrıca Ankara’ dan bir ekibin katıldığını, operasyonda Skorsky helikopterlerinin ve F14 uçaklarının bombardıman yaptığını, yargısız infaz ve kimyasal iddialarının doğru olduğunu sanmadığını ancak operasyon içerisinde de yer almadığını, bu konularda esas yetkili olan askeri yetkililerle görüşmemiz gerektiğini, dosyanın bir bütün olarak yetki ve görev itibariyle Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiğini belirtmiştir.

Sağlık Ocağı Doktoru
Doktor, yol sorunlarının olduğunu, dış dünyayla bağlantılarının kopuk olduğunu, eczaneye sahip olmadıklarını, ilaç yokluğu çektiklerini, hijyenik koşullarının olmadığını, koruyucu hekimliğe ihtiyaç duyduklarını, bunu uygulamaya koşullarının olmadığını, ilçenin yokluk ve yoksulluğu derinden yaşadığını, serum ve kan şekeri düzenlenmesi için insüline acilen ihtiyaç duyduklarını, acil hastalarda ilaç yokluğunda ve sevk sırasında yolun olumsuz koşullarından dolayı ciddi sıkıntılar yaşandığını belirtmiştir.

Belediye başkan vekili ve cumhuriyet savcısı paralelinde açıklamalarda bulunan Yedisu Sağlık Ocağı pratisyen hekimi ve aynı zamanda Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı bilirkişi doktoru Hakan GÜRBÜZ, 2 yıllık doktor olduğunu ancak adli tıp konusunda uzman olduğunu, bugüne kadar 450 otopside bulunduğunu, bu konuda çok iddialı olduğunu belirtmiştir. Doktor, otopsinin İlçe Jandarma Komutanlığı avlusunda gerçekleştiğini, hiçbir şekilde gaz bulgusuna rastlamadıklarını, bütün cesetlerde şarapnele bağlı yaralanmaların olduğunu, atışların mesafeli olduğunu, vücutta hiçbir ekimoz olmadığını, tespit ettiği bulguların doğru olduğunu, hiçbir etki altında kalmadığını, cenazeler nerede otopsiye tabi tutulursa tutulsun sonuçların aynı çıkacağını belirtmiştir. Doktor, Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağındaki ölüm zamanı bulgularıyla Olay Yeri Tespit Tutanağındaki mukayeseye dayalı ölüm zamanı arasındaki uçurumu açıklayamamıştır. Doktor, Yedisu’ da yapılan 7 no’lu ceset otopsisi ile Diyarbakır’ da Mehmet HAYME’ nin ailesinin istemiyle yapılan klasik otopsi bulgularındaki çok bariz farklılıkları da açıklayamamıştır.

İsminin açıklanmasını istemeyen ilçe sakinlerinden biri
Kıyamet gibi askerin geldiğini, her tarafın tutulduğunu, Gelincik mezrasının insanlardan arındırıldığını, sürekli silah seslerinin geldiğini, Skorsky helikopterlerinin bölgeyi sürekli bombardımana tabi tuttuğunu, bölgeye sürekli top atışının yapıldığını, özellikle son iki günde uçakların ağır bombardıman yaptığını, bir ara uçaklardan beyaz bir toz gibi bir maddeyi attıklarını gördüğünü, olayda operasyona katılan bütün askerlerin ayın 22’sinde bölgeden ayrıldıklarını ve birden bire ilçenin eski sakinliğine kavuştuğunu, çok sayıda söylentinin olduğunu, bunlar arasında yargısız infaz ve kimyasal silah kullanıldığı iddialarının da olduğunu, cenazesini alan bazı ailelerin cenazeler üzerinde hiçbir yara bere izi olmadığını, cesetlerin sadece renk değiştirdiği yönünde açıklamalarda bulunduklarını, olayda yaşamını yitiren ve ailesi tarafından Karlıova Yorgançayır Köyünde defnedilen Meral Özcan nın buna örnek teşkil ettiğini belirtmektedir.

OTOPSİ RAPORUNDAKİ ÇELİŞKİLER

Mehmet HAYME’ nin Klasik Otopsisi
Diyarbakır DGM Cumhuriyet Savcılığı hazırlık tahkikatındaki dosyada mevcut bulunan fotoğraflar üzerinde 7 no’lu cesedin Mehmet HAYME’ ye ait olduğunu teşhis eden İhsan HAYME, Yedisu cumhuriyet savcılığı izniyle cenazeyi Diyarbakır’ a getirmiş ve 08.06.2001 günü Diyarbakır cumhuriyet başsavcılığına klasik otopsi talebiyle başvuruda bulunmuştur. Yapılan klasik otopside varılan bulgular ile Yedisu cumhuriyet savcılığınca yapılan ölü muayene ve otopsi tutanağındaki bulgular çok büyük farklılıklar içermektedir.

Yedisu cumhuriyet savcılığınca düzenlenen otopsi tutanağına göre, cesedin sol meme hizasında, koltuk hizasında koltuk altına doğru 2 cm.lik şarapnel yarası, sol leğen kemiği hizasında 2 cm.lik şarapnel yarası, sol kaburga altında ve hizasında 4 cm.lik şarapnel yarası, sağ uluteral bölgede yaklaşık 4 cm.lik şarapnel yarası tespit edildiği, ayakların uzun süre suda kalması nedeniyle şişmiş ve morarmış olduğu tespiti yapılmıştır. Ölüm zamanı için 2 gün önce ölmüş olabileceği tespiti yapılmıştır. Diyarbakır’ da yapılan klasik otopside ise;

1)Göğsün sol taraf sol ön koltuk altı hattının altıncı kaburgayı kestiği yerde 0,5 cm. çaplarında ateşli silah yaralanması ile buna ait sırtın sağ tarafı kaburga hizasında 1×0.5 çapında çıkış deliği;
2)Sol kalça kemiğinin kanat kısmının üst öne noktası üzerinde 0,5 cm. çapında aynı ölçüde bir adet ateşli silah yaralanması ile buna ait lomber bölge sol tarafta 2×1 cm. ebadında çıkış deliği;
3)Sol kasık bölgesi üst tarafta bir adet ateşli silah yaralanması ile buna ait sağ uluteal bölge alt tarafta 1×0.5 cm. ebadında çıkış deliği;
4)Sol uyluk dış yan alt tarafta 3×1 cm. ebadında muhtemelen bir adet ateşli silah mermi çekirdeği veya yabancı cismin meydana getirdiği yara,
5)Cesedin sağ kasık bölgesinde 1.5×0.5 ebadında kırmızı renkli hipermatik alan tespit edildi.
6)Kimyasal silah kullanımına ilişkin İstanbul Adli Kurumu’na tetkiki için gönderilmek üzere kalp, karaciğer-dalak, her iki böbrek, mide, ince barsak içeriği ile birlikte – her iki akciğer ve kandan oluşan numuneler alınarak gönderilmiştir. Heyetimiz raporunu hazırlarken İstanbul Adli Tıp Kurumu’ ndan beklenen sonuçlar halen gelmemiştir.

Her İki Otopsi Arasındaki Çelişkiler:

  • Birinci otopsi tutanağında birbirinden bağımsız değişik ebatlarda dört şarapnel yarasının olduğu belirtilirken, ikinci klasik otopsi tutanağında birbirinden tamamen bağımsız beş bulgu tespit edilmektedir.
  • Çıplak gözle görülmesi olanaklı yara ebatları birinci otopside büyük gösterilirken ikinci otopside ateşli silah mermi çekirdeğinin oluşturacağı yaranın ebatları tespit edilmiştir. Daha açık bir ifadeyle 0.5 cm. civarındaki kurşun giriş delikleri 2 cm.lik çıkış delikleri, 4 cm. olarak gösterilmiştir.
  • Kurşun giriş çıkış delikleri şarapnel yarası olarak tanımlanmıştır. Ölüm nedeni kurşun yaralarının sol akciğer ve barsak yaralanmasına bağlı kanamadan ölüm iken, birinci otopside şarapnel yarasına bağlı ölüm olarak tespit edilmiştir.

TUTANAKLARDAKİ ÇELİŞKİLER

  • Tarihsiz olay yeri tespit tutanağında 12.05-23.05.2001 tarihleri arasında devam eden 12.05.2001 günü, 13.05.2001 günü, 14-15-16.05.2001 günleri ile 22.05.2001 günleri arasında ölü olarak ele geçirilen grupla sıcak temasın ve karşılıklı silahlı çatışmanın yaşandığı bilgisini içermesine rağmen, 2001/24 no’lu Hazırlık dosyasındaki Ele Geçirilen Malzeme Tutanağı incelendiğinde çok sayıda silah ve mühimmatı ihtiva eden 36 kalem malzeme cinsi ele geçirilirken ve ölü ele geçirilen tüm militanların cenazeleri ve silahları bulunup tutanağa geçirilirken örgüt mensuplarına ait herhangi bir kovan bulunduğu belirtilmemiştir.
  • Olay Yeri Tespit Tutanağı içeriğinden 17.05.2001 günü uçaklarla bombardıman yapıldığı, 18.05.2001 günü yapılan arazi taramasında beş örgüt mensubunun ölü ele geçirildiğinden söz edilmektedir. Bu durumda bu beş kişinin kesin ölüm tarihi 17.05.2001 ve öncesi olmalıdır. Ancak ölü muayene ve otopsi tutanağında ölüm tarihleri bir ceset için 1 günlük, yedisi için 2 günlük, üçü için 3 günlük, üçü için 2-3 günlük, biri için 4 günlük, üçü için 3-4 günlük, biri için 5 günlük, biri için 4-5 günlük olduğu bilgisine yer vermektedir.
  • Olay yeri tespit tutanağı doğru kabul edildiğinde ölümlerin 17.05.2001 ve öncesi olduğunu kabul etmemiz gerekir. Otopsinin yapıldığı tarih, 23 Mayıs olduğuna göre, beş ceset için ölüm zamanının en erken 6 ve en geç de 11 günlük olması gerekir. Yani beş ceset için 6 günden erken bir ölüm kuşku doğurucudur. Yukarıdaki verilerden de görüleceği gibi bir ceset için 1 günlük, bir ceset için 5 günlük, biri için 4 günlük, diğerleri için 4 günden daha az bir zamana tekabül etmektedir. O halde bu beş cesedin 17 ve 18 Mayıs tarihlerinden daha sonra yani arazi taramasından ve bulunmalarından daha sonra ölmüş olabilecekleri kuşkularını doğurmaktadır.
  • Olay yeri tespit tutanağı esas alındığında 15 kişilik grubun buzul kitlesi altında sıkıştıkları ve 22 Mayıs 2001 günü saat 17.30 sıralarında kaçmaya çalışırken “teslim ol” çağrılarına ateşle karşılık vermeleri üzerine karşılıklı çatışma çıktığı ve tümünün ölü ele geçirildiği belirtilmektedir. Bu durum doğruysa 15 kişilik grubun ölüm zamanının otopsinin yapıldığı 23 Mayıs günü saat 12.45 tarihleri arasındaki yaklaşık 19 saatlik bir zamana tekabül etmesi gerekirken yani ölüm zamanının 24 saat olması gerekirken yukarıda da belirtildiği gibi cesetlerden sadece biri için 24 saat, yedisi için 48 saat, diğerleri için 3 gün ve daha fazla bir zamanda gerçekleştiğini göstermektedir. Bu durum, 22 Mayıs 2001 günü herhangi bir çatışmanın yaşanmadığını, ölümlerin 22 Mayıstan önce ve başka şekilde gerçekleştiğini göstermektedir.
  • Olay yeri tespit tutanağında sürekli silahlı çatışmadan bahisle ve “teslim ol” çağrılarına ateşle karşılık gelmesinden dolayı buna mütekabil karşı ateşin açıldığını ve ölü olarak ele geçirildiğinden söz etmektedir. Bu durumda ölü olarak ele geçirilen pek çok militanda kurşun yarası olması gerekirken ölü muayene ve otopsi tutanağında tüm cesetlerde şarapnel yaralarının olduğu, sadece üç cesette hem şarapnel yarası hem de kurşun yarası olduğu tespiti yapılmaktadır. Bu durumda eğer ölü muayene ve otopsi tutanağı doğru ise ölümlerin büyük bir çoğunluğu uçak ve helikopterlerden atılan bombalar sonucu gerçekleşmiştir. Bu durumda karşılıklı bir çatışma yaşanmamıştır. Eğer olay yeri tutanağı doğru ise ölü muayene tutanağındaki tespitlerin doğru olması mümkün değildir.
  • Olay yeri tespit tutanağında belirtilen ve yöre sakinlerinden edinilen bilgi çerçevesinde operasyonda kullanılan güç ile karşı güç arasında çok büyük bir aşırılık olduğu heyetimiz tarafından tespit edilmiştir. Zira olay yeri tespit tutanağında belirtildiği gibi Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlığı, 5.İç Güvenlik Piyade Bölüğü, Merkez Jandarma Karakol Komutanlığı, Yedisu İlçe Jandarma Komutanlığı, Bingöl il Güvenlik Komutanlığı Jandarma Özel Harekat Timleri, Tunceli Özel Kuvvet Tabur Komutanlığına bağlı kuvvetlerin operasyona katıldıkları, ayrıca Skorsky helikopterlerin ve F-14 uçaklarının operasyonda kullanıldığı, operasyonda 4.000 ile 5.000 arasında askeri personelin görev aldığı yöre sakinleri ve görüştüğümüz ilgililer tarafından da belirtilmektedir. Bu durum aşırı güç kullanımını gündemleştirmektedir.
  • Olay yeri tespit tutanağında 15 örgüt mensubunun buzul kitlesinin altına sığındıkları, 19-20-21 Mayıs günleri buzul kitlesinin kırıldığı ve 22 Mayıs gününde örgüt mensuplarının kaçma girişiminde bulunduklarından söz edilmektedir. Tutanakta ve hazırlık tahkikatında buzul kitlesinin nasıl kırılmaya çalışıldığı belirtilmemiş olmakla birlikte buzul kitlesinin 1 ila 3 metre kalınlığında, 350 metre uzunluğunda olduğundan bahsetmektedir. Bu durumda buzul kitlesinin altında bulunan örgüt mensuplarının ateş açma olanağından söz etmek mümkün olamamaktadır. Operasyonda kullanılan yöntem dışında başka yöntemlerle örgüt mensuplarının sağ yakalanma hassasiyetinin gösterilmediği ortadadır.

AYDINLATILMASI GEREKEN NOKTALAR

  • Operasyonun hangi ihtiyaçtan kaynaklandığı, operasyon zamanlamasıyla operasyonda yaşamını yitirenlerin çok sayıda oluşunun Milli Güvenlik Kurulunda tartışılacak OHAL yönetim usulü süresinin uzatılmasıyla bir ilgisi var mıdır?
  •  Her ne kadar Mehmet HAYME’ nin cesedinden alınan parçalar İstanbul Adli Tıp Kurumu’na tetkik için gönderilmiş ise de kimyasal silah kullanıldığı iddialarına karşın resmi bir açıklama şu ana kadar neden yapılmamıştır? Olaydan sonra yaşamını yitiren ve Karlıova Yorgançayı Köyünde defnedilen Meral ÖZCAN’ ın cesedinde herhangi bir kurşun veya şarapnel parçası izinin olmadığı ailesi tarafından açıklanmaktadır. Bu durumda cesetlerin bazılarında hiçbir kurşun veya şarapnel parçası izinin olmadığı iddiaları nasıl açıklanmaktadır?
  •  İnsancıl hukuk kaidelerinde ve iç hukukta yeri olmayan aşırı güç kullanımı nasıl açıklanmaktadır?
  • Olay yeri tespit tutanağı ve ölü muayene ve otopsi tutanağı mukayesesindeki ölüm zamanları arasındaki uçurum neyle ve nasıl açıklanmaktadır?
  • Mehmet HAYME’ nin ölüm nedeni ve yüzdeki yaraların tanımlanmasındaki otopsiler arasındaki ciddi fark nasıl açıklanmaktadır? Cesetteki kurşun giriş çıkış deliklerinin şarapnel yarası olarak gösterilmesi iddia edilen yargısız infazın örtülmesine yönelik girişim olarak değerlendirilebilir mi?
  • Yedisu Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı doğru ise yani vücuttaki tüm yaralar şarapnel parçasından kaynaklı ise, olay yeri tespit tutanağındaki karşılıklı silah atışı ve mukavemet nasıl açıklanmaktadır? Şayet silah atışı ve mukavemet var ise bu olgu otopsi tutanağında neden ortaya çıkarılmamıştır?
  • Şayet silahlı çatışma ve mukavemet yaşandı ise bütün cenazelere ulaşıldığı gibi silah ve malzeme ele geçirildiği gibi, mukavemetin göstergesi olan boş kovanlar neden bulunamadı?
  • Olayda bilfiil yer alan ve bilgi sahibi olan ve muhtemelen heyetimizin bu sorularıyla karşılaşacak olan askeri yetkililer heyetimizle neden görüşmedi?
  • Tüm maktuller uçak bombardımanı sonucu mu yaşamını yitirdi? Eğer bu doğruysa hangi saikle çatışma yaşandığı ibareleri kullanıldı? Bununla elde edilmesi arzulanan sonuç neydi?
  • Olay yeri tespit tutanağının hukuken ölü muayene ve otopsi tutanağından daha önce tanzimi gerekir. Hazırlık tahkikatındaki olay yeri tutanağı tarihsiz olmakla birlikte otopsi tutanağı, 23.05.2001 tarihini taşımaktadır. Dolayısıyla olay yeri tespit tutanağında ölü olarak ele geçirilen iki PKK militanı dışındaki tümünün kod adları ile açık kimlik bilgilerine yer verilmektedir. Otopsi tutanağı hazırlanırken cesetlerin teşhisinde bu bilgiler neden kullanılmamıştır?
  • Kamuoyunda örgüt üyelerinin sadece örgüt kimliği ile dolaştıkları bilinmektedir. Bu kadar kısa bir zaman dilimi içerisinde 18 kişinin ayrıntılı kimlik bilgilerine nasıl ulaşılmıştır? Operasyonda sağ ele geçirilen ve bu bilgileri veren herhangi bir örgüt üyesi var mıdır? Varsa nerede tutulmaktadır ve akıbeti ne olmuştur?
MERCİMEKKALE, MAŞALLAH AKÇA’nın KARAKOL KOMUTANI TARAFINDAN YARALANMASI OLAYIVAKA
17.06.2001 günü saat 14.00 sıralarında Mercimekkale Karakol Komutanı Süleyman ATA ve beraberindeki beş askeri personel Yücetepe Köyü’ ne gelerek orada ikamet eden Maşallah AKÇA’ yı ifadesi olduğu gerekçesiyle gözaltına almışlardır. Mercimekkale Karakolu’ na 1 km. kala Maşallah AKÇA araçtan indirilerek 2 milyar TL haraç vermesi istenmiştir. Bunu vermeyeceğini söyleyen Maşallah AKÇA’ ya Karakol Komutanı Süleyman ATA tarafından kaçması söylenmiştir. Kaçmayı reddeden Maşallah AKÇA’ ya G-3 piyade tüfeği ile ateş eden Süleyman ATA, mağduru öldürme kastıyla ağır yaralamıştır.MAŞALLAH AKÇA’nın BEYANLARI
1973 Muş ili Yücetepe Köyü nüfusuna kayıtlı üç çocuk babası Maşallah AKÇA heyetimiz tarafından Yücetepe Köyündeki evinde ziyaret edilmiştir. AKÇA, olaya ilişkin “benim minibüsüm vardı. Çoğu kez Süleyman ATA ve Karakol askerleri belirli ve belirsiz saatlerde kendilerini başka yerlere götürmemi istiyorlardı. Hiçbir defasında mazot paramı da ödemiyorlardı. Kendilerine de karşı koyamıyordum. Süleyman ATA, birkaç kez benden para da istemişti. Yaklaşık 40 gün önce Mercimekkale Karakolu askerleri ve Yağcılar Köyü korucuları kendilerini başka bir köye götürmemi istediler. Zaman zaman benden daktilo, zarf, vb. siparişleri şehirden getirmemi istiyorlardı. Onların uygulamalarından, taleplerinden bıktığım için arabamı sattım. Bunu duyan Süleyman ATA benden 2 milyar TL para istedi. Ben vermeyeceğimi söyleyince de “sen bilirsin, başına gelecekleri biliyorsun” dedi. En son 17 Mayıs 2001 günü saat 14.00 sıralarında karakoldan Süleyman ATA ve beraberindeki beş asker beni evimden ifadem olduğu gerekçesiyle gözaltına aldılar. Mercimekkale Karakolu’ na yaklaşık 1 km. kala aracı durdurup beni araçtan indirdiler. Süleyman ATA, beni askerlerden ayırıp araçtan biraz uzaklaştırdıktan sonra tekrar 2 milyar TL para istedi. Kendisine para vermeyeceğimi, buna hakkının olmadığını ve kendisini şikayet edeceğimi söyledim. Bunun üzerine bana küfürler savurarak kaçmamı istedi. Ben kaçmayınca da aracın yanına yaklaşıp orada bulunan askerlerden birinin silahını alıp bana ateş etmeye başladı. Tahminime göre 8 kurşun sıktı. Her taraf toz duman içerisindeydi. Kendime geldiğimde Mercimekkale Sağlık Ocağındaydım. Orada bulunanlara Süleyman ATA’ yı göstererek “benim katilim budur” dedim. Vurulduğum anda Rojda (5), Sümeya (3), Ayşe (1) yaşındaki kızlarımı hatırladım. Daha sonra Muş Devlet Hastanesine götürüldüm. Savcılık ve askeri yetkililer ayrı ayrı ifademi aldı. İfademde bütün gerçekleri söyleyip davacı olduğumu belirttim. Ne olursa olsun şikayetimden vazgeçmeyeceğim. Benim başıma gelenlerin başka bir insanın başına gelmesini istemiyorum. Bana yönelik uygulama ilk uygulama değildir. Süleyman ATA, tehdit ve şantajla pek çok köylüden haraç ve para topladı” şeklinde beyanlarda bulunmuştur.

HASAN AKÇA ve DİĞER KÖYLÜLERİN BEYANLARI
Yücetepe Köyü köylüleri ve müşteki Maşallah AKÇA’nın babası Hasan AKÇA, Süleyman ATA’ nın uygulamalarının son örneği olduğunu; bütün köyü ve civar köyleri adeta haraca bağladığını, M. Şerif AKIN isimli köylünün Süleyman ATA’ ya 10.000 DM vermek zorunda kaldığını ve geri almak istediğinde de tehdit edilip tokatlandığını, köylüden karakol tamiri adı altında para topladığını, şu ana kadar 210 hanelik köyde yaklaşık 40 hanenin hane başına 40.000.000 TL parayı Süleyman ATA’ ya verdiklerini, bütün bu uygulamalardan herkesin haberdar olduğunu ama hiç kimsenin hiçbir şey yapamadığını ifade ederek yakınmışlar ve girişimde bulunmamızı istemişlerdir.

MUŞ CUMHURİYET SAVCISI İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Muş cumhuriyet savcısı olay hakkında bilgi sahibi olduğunu, tahkikatın Muş Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütüldüğünü, müştekinin beyanlarının alındığını, sanık Süleyman ATA’ nın olaydan bir gün sonra tutuklanarak Elazığ Askeri Cezaevine konulduğunu, olayın karanlıkta kalmayacağını, hukuka uygun müeyyidenin mutlaka gerçekleşeceğini, edindiği gayri resmi bilgi çerçevesinde askeri camia içerisinde de Süleyman ATA’ nın agresifliği ile tanındığını, bunun bir jandarma uygulamasından ziyade bu gücü arkasına alan bir şahıs uygulaması olarak görülmesi gerektiğini, bunun da hukukta kabul görmeyeceğini belirtmiştir.

SONUÇ
Heyet üyeleri, karanlıkta kalan üstü örtülen her hak ihlalinin yeni hak ihlallerinin habercisi ve zemin hazırlayıcısı olduğuna inanmaktadırlar. Bu itibarla güvenlik personeli olma kimliğini elinde bulunduran güvenlik personelinin gerçekleştirdiği hak ihlalinden dolayı hukukta düzenlendiği şekliyle tutuklanmış olmasını memnuniyetle karşılamıştır. Elbette ki müşteki AKÇA’ nın yaşamını yitirmemesi de sevindiricidir. Böyle bir olayın bir daha yaşanmaması için insan hakları savunucuları yargılama sürecinin de izleyicisi olacaklarını cumhuriyet savcısına aktarmışlardır.

HEYETE KARŞI YEREL İDARECİLER ve GÜVENLİK PERSONELİNİN TUTUMU

GÖRÜŞMELER
Heyet üyelerinin tüm yerel inisiyatiflere görüşme talebini yazılı olarak bildirmesine rağmen, Bingöl Valiliği, Bingöl Garnizon Komutanlığı, Yedisu Kaymakamlığı, Yedisu İlçe Jandarma Komutanlığı, Muş Valiliği nezaket kurallarına aykırı, gerçeği de ifade etmeyen gerekçelerle heyetimizle görüşmemişlerdir. Bu durum İnsan Hakları Savunucularının Çalışmalarının Kolaylaştırılması BM Deklarasyonu’ na ve aynı zamanda Başbakan Ecevit’ in 26 Haziran 2001 tarihli Sivil Toplum Örgütlerinin Çalışmalarının Kolaylaştırılması ve Yerel İdarecilerin Sivil Toplum Örgütleri ile Görüşmeleri Genelgesi’ nin içeriğine de aykırıdır.YOL KONTROLLERİ
Heyetimiz üç günlük araştırma-inceleme gezisi süresince tüm askeri kontrol noktalarında kimlikleri kontrol edilip kayıt işlemine tabi tutulmuştur. Yedisu ilçe girişinde 28 Haziran 2001 günü saat 07.00 ile 08.30 arası bekletilmiştir. Dönüşte de aynı kontrol noktasında aynı işlem yinelenmiştir. Heyet üyeleri 28 Haziran 2001 günü Bingöl den Muş iline geçerken Bingöl çıkışı 30. km’ de bulunan Şeref Jandarma Karakolunda hiçbir gerekçe gösterilmeksizin sadece bizim aracımız durdurulmuş, heyet üyelerinin kimliklerine el konularak Karakola davet edilmişlerdir. Heyet üyelerinin itirazı ve ısrarı üzerine karakola götürülmek işleminden vazgeçilmiştir. 1,5 saatlik bekletme süresi içerisinde hiçbir gerekçe sunulmadan Jandarma İstihbaratının talimatı doğrultusunda bekletildiğimiz söylenmiştir. Heyet üyelerinin parlamenterler aracılığıyla İçişleri Bakanlığı’na ulaşmasından sonra öyle sanıyoruz ki Bakanlık girişiminden sonra heyetimiz serbest bırakılmıştır. Heyetimizin tutulma gerekçesi, Bakanlığa bir Jandarma kontrol noktasında “dur ikazına uymadığımız, aracı askerin üzerine sürdüğümüz” KOMİK ve MESNETSİZ iddiasıyla gerekçelendirilmiştir.HEYETİN SOSYAL YAŞAMA YÖNELİK İZLENİMLERİ
Üç günlük gezi süreci içerisinde köye geri dönüşlere halen izin verilmediği, mera ve yayla yasaklarının devam ettiği, Bingöl ilinde hayvancılık ve arıcılık yapan yurttaşların çok büyük bir mağduriyet yaşadıkları, nüfusun hızla yoksullaştığı izlenimini edinmiştir. Özellikle Yedisu ilçesinde heyetimiz, Yedisu ilçesinin yokluk ve yoksulluk sınırlarının trajik bir boyuta vardığını gözlemlemiştir. Yedisu’ ya ulaşımı sağlayacak karayolunun 10 yıldır güvenlik gerekçesiyle bilinçli olarak yapılmadığını, Yedisu’ da dış dünyayla bağların kopuk olduğunu, unutulmuş bir coğrafyanın unutulmuş insanlarıyla karşılaştığımızı ifade etmek gerekir. Yedisu ‘da görüştüklerimizin beyanlarına göre Yedisu’ ya giden ilk heyet insan hakları heyeti olmuştur.

SONUÇ
İnsan hakları savunucularının ve İHD’ nin, asker, gerilla, polis, GKK hiç kimsenin yaşamını yitirmemesi talebi kamuoyu tarafından bilinmektedir. İnsan hakları savunucularının duyduğu toplumsal barış kaygısının haklılığı, tek taraflı operasyonlarda her ölüm yaşandığında ve bir sonraki ayda ölümlerin artarak devam etmesiyle ortaya çıkmakta; bu durumu gelecek açısından toplumsal barışı tehdit eden gelişmeler olarak tanımlamaya kadar götürmektedir. Mart ayından itibaren yükselen grafik ve ölümlerin yoğunluklu olarak yaşandığı bölgelerin Bingöl, Hakkari ve Şırnak oluşu bu bölgelerde silahlı çatışmadan, savaştan, kaotik ortamdan fayda görenlerin etkinliğinin arttığını göstermektedir. Heyet üyeleri bu durumu Türkiye ‘de yaşayan tüm yurttaşlarımız açısından açık bir tehdidin ifadesi olarak görmektedir.

Heyet üyeleri, İHD ve insan hakları savunucularının ifade ettiği gibi silahın kullanılmamasını, silahlı çatışmaların yaşanmamasını, ölümlerin olmamasını bir kez daha istemektedir. Bu isteğiyle birlikte insancıl hukukun gereklerinin yerine getirilmesinin her hükümeti ve askeri otoriteleri bağladığını ifade etmektedir. 12 Mayıs ile 23 Mayıs tarihleri arasında Bingöl ili Yedisu ilçesi kırsal alanında yapılan tek taraflı operasyonda “20 örgüt üyesinin ölü olarak ele geçirildiği” resmi açıklamasına mukabil gelen olayda kimyasal silah ve yargısız infazların yaşandığı, insancıl hukukun belirli kaidelerine uyulmadığı iddialarının halen çürütülmüş olmamasını kaygı verici olarak bulmakta, raporumuzun içeriğinden de anlaşılacağı gibi özellikle yargısız infaz ve aşırı güç kullanımı olguları ciddi şekilde göze çarpmaktadır.

Tutanaklar arasındaki çelişkiler resmi açıklamaların doğruluğuna ciddi şekilde gölge düşürmektedir. Kamu vicdanı için olayın gerçek oluş biçimi bir an önce açıklanmalıdır. İnsan hakları savunucuları yaşamı ve yaşam hakkını herkes için savunmaktadır. Hukukun bağlayıcılığı da herkes için geçerlidir. Kim gerçekleştirirse gerçekleştirsin hukuka aykırı eylem, hukuka uygun bir şekilde müeyyidelendirilmelidir. Kim tarafından ve hangi saikle gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin cinayet, cinayettir. Yurttaşlarımızın ve Türkiye toplumunun radikal sağından radikal soluna kadar barışa ve huzura gereksinimi vardır. Ölmek ve öldürmek hiçbir zaman çözüm olmadığı gibi bugünden sonra da çözüm olmayacaktır. Çözüm, kin ve intikam duygusundan arınarak kardeşlik duygusuna ve birlikte yaşama uzanmaktır.

Heyet üyeleri silahın, silahlı çatışmanın, tek taraflı operasyonların Türkiye toplumuna, yurttaşlarımıza, hak ve özgürlüklere hiçbir katkısını görmedikleri gibi bilakis bölgede de gördüğümüz gibi acı, gözyaşı, yıkım, yoksulluk ve yokluğun sosyal etkenini oluşturmaktadır. Heyet üyeleri bu nedenle tek taraflı operasyonların durdurulmasını, politik otoritelerle askeri otoritelerin toplumsal barışa el uzatması çağrısında bulunmaktadır. 05.07.2001, Ankara

Av. Osman BAYDEMİR :  İHD Genel Bşk. Yrd.

Kiraz BİÇİCİ :İHD Genel Bşk. Yrd. 

M. Hanefi IŞIK :İHD Bölge Temsilcisi

Cafer DEMİR :Elazığ Şube Başkanı GYK Üyesi 

Ayşe BATUMLU :Bursa Şube Başkanı GYK Üyesi 

Rıdvan KIZGIN : Bingöl Şube Başkanı

Sevim YETKİNER : Muş Şube Başkanı

 

Bir cevap yazın