Yerel Yönetim Seçimlerinde İHD’nin Tutumu

İnsan Hakları Derneği, yerel yönetim seçimlerini, insan hakları ve özgürlükleri açısından değerlendirmekte ve seçimlere katılan adaylara, siyasal partilere ve genel olarak kamuoyuna aşağıda yer alan görüşlerini açıklamaktadır:

İnsan Hakları ve Demokratik Standartlar Açısından Türkiye'de Yerel Yönetimler

Demokrasi, 1993 Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı Viyana Belgesi'nin 8. maddesinde de yer aldığı gibi, "halkın kendi siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemini belirlemek için iradesinin özgürce ifade edilmesine ve yaşamının tüm yönlerine tam katılmasına" dayanır.

Türkiye'deki sistemi, anayasal ve yasal çerçeve itibariyle demokratik bir sistem olarak niteleme olanağı bulunmamaktadır.

Gerek Milletvekili Seçimi Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, gerek Siyasi Partiler Kanunu, yurttaşların ülke yaşamına tam katılımını sağlamayan, içerdikleri düşünce ve dil yasaklarıyla ve yüzde onluk yüksek barajlarla halkın iradesini parlamentoya yansıtmayan kanunlardır ve bu kanunlarda engelleri kaldıran değişiklikler yapılmamıştır. Bunun sonucu olarak parlamento dışında kalan oy oranı, toplam geçerli oyların %50'sidir. Parlamentodaki dağılım da adaletsizdir. Toplam geçerli oyların %34'ünü alan bir parti, parlamentoda %65 oranında temsil edilmektedir. Mevcut sistemle toplumun çeşitli kesimleri parlamentoda temsil olanağından yoksun bırakılmaktadır. Böylece, "temsilde adalet" ilkesi yaşam bulmamaktadır.

Bir diğer adaletsizlik ise ülke nüfusunun yarısını teşkil eden kadınların eşitsizlik sorunudur. Anayasa'nın eşitlik ilkesi genel olarak tanımlanmış, cinsler arası eşitliği vurgulamamamıştır. Anayasadan başlayarak uygulamaya yönelik kanunlar ve uygulama politikalarında da kadın ve erkeğin toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel hayata ve karar alma mekanizmalarına tam ve eşit katılımı öngörülmemekte, bu konuda sessiz hatta ayrımcı davranılmaktadır.

2001, 2002 ve 2003 yıllarında Anayasal değişiklikler yapılmış, 7 ayrı uyum yasası paketleri çıkarılmış olmasına karşın, sistem hala, militer ve otoriter özelliğini korumaktadır. Hala yaygın ve sistematik olarak işkence uygulanmakta, çeşitli biçimlerde işkence suçu işleyen kamu görevlileri cezasız bırakılabilmektedir. Hala düşünceleri nedeniyle insanlar hakkında soruşturma ve davalar açılabilmekte, mahkumiyet kararları verilebilmektedir. Hala dernek, vakıf, sendikal özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü önünde yasal ve fiili engeller çıkarılabilmektedir. Kültürel haklar alanında önemli yasal değişiklikler yapılmış olmasına karşın, bu haklar ve özgürlükler kullanılamamaktadır. İsim hakkı, radyo ve televizyonlarda yayın yapma hakkı ve Türkçe dışındaki konuşulan dillerin öğrenilmesi için kurslar açılması hakları uygulamaya geçirilmemektedir.

Türkiye'de hukukun üstünlüğü ilkesi alanında yapısal hiçbir değişiklik yapılmamış; demokratik kamuoyunun ve Anayasa, Yargıtay ve Danıştay Başkanlarının pek çok kez ifade ettiği, yargı bağımsızlığına ilişkin yasalar çıkarılmamıştır. İnsan haklarının hukuk tarafından korunması, özellikle bağımsız ve tarafsız yargı gücü tarafından koruma, sağlanamamıştır.

Güneydoğu'da yaşanılan 15 yıllık silahlı çatışma ortamı, 1999'dan itibaren yerini barış ortamına terk etmişken, kalıcı barışı tesis etmenin yolları aranmamış; siyasal faaliyet alanı genişletilmemiş; 3700 civarındaki boşaltılmış köylere gönüllü geri dönüşü sağlayacak projeler üretilememiştir. Kürt sorunu, insan hakları ve demokrasi soru olduğu halde, bölgeye ve bölge insanına güvenlikçi bakış açısının değiştiğine ilişkin irade gösterilememiştir. Toplumsal barış için kapsamlı ekonomik, sosyal, kültürel projelere ihtiyaç duyulduğu halde, pişmanlık yasaları, terör yasaları gündeme getirilmiştir.

Türkiye'de demokrasinin çoğulculuk, katılımcılık ve açıklık ilkeleri sürekli ve sistematik olarak ihmal edilmiştir.

Merkezi yönetim açısından geçerli yukarıdaki durum ve bu duruma ilişkin eleştiriler, yerel yönetimler açısından da geçerlidir.

Anayasa'da İdarenin Kuruluşu İle İlgili Hükümler

Anayasanın 126. maddesi "Merkezi idare"nin kuruluşunu düzenlemektedir. Buna göre, "Türkiye, merkezi idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır. İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır.

Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezi idare teşkilatı kurulabilir. Bu teşkilatın görev ve yetkileri kanunla düzenlenir." Denilmektedir. Mahalli idareler ise, Anayasa'nın 127. maddesinde düzenlenmiştir. Anayasanın 127. maddesinin ilk iki paragrafı şöyledir: "Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir.

Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir."

Türkiye'de Anayasa'nın 127. maddesine göre mahalli idareler a)İl, b)belediye ve c)köyler olarak sayılmaktadır.

Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde tam bir vesayet yetkisine sahiptir. Merkezi idarenin temsilcileri de (illerde Valiler, ilçelerde kaymakamlar) belediyeler üzerinde vesayet yetkisine sahiptir. Belediyeler, yalnızca yasal olarak değil, olanaklar, fırsatlar açısından da merkezi yönetime bağımlı halde tutulmaktadır. İl Özel İdaresi Kanunu 1913, Belediyeler Kanunu 1930, Köy Kanunu da 1924 tarihlidir.

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı

Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartı, 15 Ekim 1985 tarihinde imzaya açıldı. Türkiye 1988 tarihinde imzaladı. 1991 yılında 3723 sayılı yasa ile Şart TBMM tarafından onaylanması uygun görüldü. Şart Resmi Gazetenin 3.10.1992 tarihli sayısında yayınlanarak yürürlüğe girdi. Şart'ın önsözünde,

"Yerel makamların her türlü demokratik rejimin temellerinden birisi olduğunu düşünerek, Vatandaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılma hakkının Avrupa konseyine üye Devletlerin tümünün paylaştığı demokratik ilkelerden biri olduğunu düşünerek, Bu hakkın en doğrudan kullanım alanının yerel düzeyde olduğuna kani olarak,

Gerçek yetkilerle donatılmış yerel makamların varlığının hem etkili hem de vatandaşlara yakın bir yönetimi sağlayacağına kani olarak,

Değişik Avrupa ülkelerinde özerk yerel yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin demokratik ilkelere ve idarede ademi merkeziyetçiliğe dayanan bir Avrupa oluşturulmasında önemli bir katkı sağlayacağını düşünerek,

Bunun demokratik bir şekilde oluşan karar organlarına ve sorumlulukları bakımından, bu sorumlulukların kullanılmasındaki olanak ve yöntemler bakımından ve bu sorumlulukların karşılanması için gerekli kaynaklar bakımından geniş bir özerkliğe sahip yerel makamların varlığını gerektirdiğini teyid ederek" Şart'ın kabul ve ilan edildiği bildirilmektedir.

Şart'ın 3. maddesinde, "özerk yerel yönetim" kavramı şöyle tanımlanmaktadır: "Özerk yerel yönetim kavramı yerel makamların, kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkanı anlamını taşır."

Şart, özerk yerel yönetimlerin anayasal ve yasal dayanağının ne olacağını (madde 2), özerk yerel yönetim kavramının ne anlam taşıdığını (madde 3), özerk yerel yönetimin kapsamını (madde 4), yerel yönetim sınırlarının korunmasını (madde 5), yerel makamların görevleri için gereken uygun idari örgütlenme ve kaynakları (madde 6), yerel düzeydeki sorumlulukların kullanılma koşullarını (madde 7), yerel makamların faaliyetlerinin idari denetimini (madde 8), yerel makamların mali kaynaklarını (madde 9), yerel makamların birlik kurma ve birliklere katılma hakkını (madde 10), özerk yerel yönetimlerin yasal korunmasını (madde 11) düzenlemektedir.

Kentli Hakları

Kentli hakları, kentlilere diğer insan haklarına ek olarak tanınan haklardır. Avrupa Konseyi 1992 yılında Kentli Hakları Deklarasyonu'nu ve Avrupa Kentsel Şartı'nı kabul ve ilan etmiştir. Buna göre yerleşimlerde yaşayan kent sakinleri şu haklara sahiptir:

         1.Güvenlik,
         2.Kirletilmemiş, sağlıklı bir çevre,
         3.İstihdam,
         4.Konut,
         5.Dolaşım
         6.Sağlık
         7.Spor ve eğlence,
         8.Kültür
         9.Kültürlerarası kaynaşma
         10.Kaliteli bir mimari ve fiziksel çevre,
         11.İşlevlerin uyumu
         12.Katılım
         13.Ekonomik kalkınma
         14.Sürdürülebilir kalkınma
         15.Mal ve hizmetler
         16.Doğal zenginlikler ve kaynaklar
         17.Kişisel bütünlük
         18.Belediyelerarası işbirliği
         19.Finansal yapı ve mekanizmalar
         20.Eşitlik

İHD'nin Talepleri

İHD, insan haklarının evrenselliğini, bölünmezliğini, bütünlüğünü savunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, yerel yönetim seçimlerinde insan hakları ve demokratik standartları savunan, kentli haklarını yaşama geçirmek isteyen adayların başarılı olmalarını istemektedir.

Kentli hakları deklarasyonu ve şartında da vurgulandığı gibi;
         1. Kadınların özgürlüklerini ve eşitliklerini sağlayıcı kent politikaları geliştirilmelidir.
         2. Adayların, özellikle kent merkezlerinde özel araçlarla seyahat hacmini azaltmayı, kentlilerin kentte dolaşabilmeleri için olanaklar sunmalarını, onların yaşamlarını zorlayacak alt/üst geçit gibi uygulamalar içinde olmamayı taahhüt etmelerini istiyoruz. Sokaklar temiz ve çeşitli ilişkilerin ve etkinliklerin gerçekleştirilebileceği yerler olarak algılanmalıdır.
         3. Yerel yönetimler, gürültü kirliliği dahil her tür kirliliğe karşı önlemler almalıdır. Doğal kaynaklar, enerji kaynakları sınırlıdır ve idareli kullanılmalıdır. Kaynakların yönetimi, bilime ve akla uygun bir biçimde yapılmalıdır. Yerel yönetimler doğayı ve yeşil alanları korumalı ve geliştirmelidir.
         4. Kent merkezleri koruma altına alınmalıdır. Kentlerde açık alanlar oluşturulmalıdır. İnsanca yaşama, insanlar arası iletişimi artırmaya yönelik konut dokusu korunmalıdır.
         5. Kentsel koruma için çıkarılmış yasaların yeniden gözden geçirilmesi ve uygulamaya geçirilmesi, bu alanda yargı ile ilgili düzenlemelerin de yapılması, kentsel mirasın korunması konusunda düzenli, sistemli ve sürekli bilgilendirme ve eğitim politikaları izlenmelidir.
         6. Tüm yerel yöneticiler, herkesin sağlıklı konut edinme hakkını savunmalı ve bu olanaktan tüm kentlilerin yararlanabilmesinin koşullarını yaratmalıdır. Sosyo ekonomik seviyesi yetersiz olanların desteklenmesi, eski konutlarda oturan ve ekonomik olanakları konutları yenilemeye elverişli olmayanların desteklenmesi politikalarının yürürlüğe konulması, sosyal ve ekonomik olanakları kısıtlı olanların konut edinme haklarını kullanabilmesi için onların piyasa/Pazar koşullarına terk edilmemesi gerekir. Deprem riski nedeniyle tüm Türkiye'de sağlam konut için uzmanlık kuruluşları ile tam bir işbirliği ilişkisinin kurulması.
         7. Kentlerde güvenliği tehdit eden, yurttaşların kentlerde çeşitli aktivitelerde bulunma isteklerini tehdit eden, gasp, hırsızlık, uyuşturucu, cinsel taciz, kaçırma ve benzeri suçların önlenmesi için önlemlerin, insan hakları standartları temel alınarak düzenlenmesi gerekir. Türkiye'de bu alanda görevli ve yetkili merkezi idareye bağlı güvenlik birimleri, yerel yönetimlerle işbirliği yapmalı ve alınacak önlemler kentlilerin haklarını ve özgürlüklerini engellememelidir.
         8. Kentlerde özürlü ve sosyo ekonomik bakımından engelliler açısından duyarlı olunmalıdır. Kentlerin tasarlanması aşamasında ve her aşamada (evlerin, işyerlerinin, seyahat, iletişim ve kamu ulaşımı konularının) tüm tasarım ve uygulaması, özürlü ve engellilerin hakları bakışı ile ele alınmalıdır.
         9. Tüm kent sakinlerinin eğlence, dinlence ve spor yapma hakları gözetilerek kentlerin tasarımı ve uygulamasının bu doğrultuda gerçekleştirilmesi gerekir.
         10. Yerleşimlerde kültür ve kültürlerarası kaynaşma konularına özel önem verilmelidir. Kültürel çoğulculuk ilkesine; dinsel, dilsel açıdan farklı tüm kesimlerin tam bir eşitlikle kaynaşmalarına; kültürlerini korumaları ve geliştirmelerine olanaklar ve fırsatlar sağlanmalıdır.
         11. Kentsel sağlık alanında, kentsel çevrenin tüm ketlilere iyi sağlık koşullarını sağlaması, temel ihtiyaç maddelerinin güvenilir ve sağlıklı bir şekilde üretimi, dağıtımı ve sunumunun gerçekleştirilmesi gerekir.
         12. Halk katılımı, kent yönetimi ve kent planlaması konusunda Avrupa kentsel şartı ilkelerinde yer aldığı gibi aşağıdaki ilkeler yaşama geçirilmelidir:
                  "1.yerel politik yaşama halkın katılımını temin için halk temsilcilerini özgür ve demokratik olarak seçebilme hakkı,
2.yerel politik yaşamda etkin bir katılım için; halkın yerel politik ve idari yapılarda belirleyici olması gereği,
3.toplum geleceğini etkileyecek her tür önemli projede halka danışma gereği,
4.kent yönetimi ve planlamasının; kent karakteri ve özel niteliklerine ilişkin yeterli bilgiye dayandırılması,
5.yerel politik kararlarını; uzmanlardan oluşacak ekiplerce gerçekleştirilecek kentsel ve bölgesel planlara dayandırılması,
6.karar verme süreci sonunda ortaya çıkan politik tercihlerin anlaşılabilirliği ve hayatiyeti, 7.Gençlerin toplum yaşamına katılımının yerel yönetimlerce sağlanması"

         13. Yerel yönetimler, sosyal ve ekonomik kalkınmayı bir bütün olarak kavramalıdır. Kentlerin bölgelerinin ve yakın çevresinin sosyal ve ekonomik olarak bir parçası olduğu gerçeği dikkate alınmalıdır.

İHD, insan hakları ve özgürlükleriyle ilgili standartları temel alan bir örgüttür. Kuşkusuz insan hakları ve özgürlüklerinin korunması ve gerçekleştirilmesi için, uygun kurumsal (idari) yapılara da ihtiyaç bulunmaktadır. Bu çerçevede, TBMM'nin de gündeminde olan kamu yönetimi kanununa ve yerel yönetimlerle ilgili diğer kanunlara da insan hakları ilkelerinin ışığında yaklaşıyoruz.

Türkiye'nin hali hazırdaki anayasal ve yasal çerçevesi, anti demokratik olma özelliğinden kurtulabilmiş değildir. Hem merkezi idare açısından hem de yerel yönetimler açısından halk katılımına ve halkın iradesinin tam olarak yansımasına olanak sağlamayan bu yapının, demokratik yeniden yapılandırılmaya ihtiyacı bulunduğu açıktır. Çıkarılacak yasalar, katılımcı bir anlayışla hazırlanmalıdır. Türkiye'deki sistemin herşeyi başkente bağlayan, karar verme süreçleri ağır işleyen, bölgeleri, illeri, ilçe ve köyleri karar verme süreçlerine katmayan özellikte olduğu bilinmektedir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, yaklaşık 90 yıllık, 80 yıllık, 70 yıllık yasalarla 21. yüzyılın kurumları inşa edilemez. Yerel yönetimler alanında yeniden yapılanmaya ihtiyaç bulunduğu tartışılamaz. Ancak bu yapılanmanın ilkeleri ve kurumlarının hangi amaca hizmet edeceği/etmesi gerektiği bir sorun olarak önümüzdedir. Bu açıdan İHD, il, ilçe ve köylerin kurumsal yapısı ve işleyişinin insan hakları değerlerini, başka bir ifade ile, kişisel ve siyasal hakları, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları, dayanışma haklarını korumaya, gerçekleştirmeye ve geliştirmeye elverişli olmasını savunmaktadır.. İnsan hakları değerleri, örneğin kamu (toplum yararı), kamu hizmeti, sosyal adalet, sosyal devlet ilkeleri, piyasanın ya da pazarın insafına terk edilemez. En fazla kar temel hedefine göre çalışan kurumlara, ticari şirketlere kamu hizmetleri devredilemez. O nedenle İHD, hukuk alanındaki normatif düzenlemelerin tümünün temel amacının ve hareket noktasının, insan olması gerektiğini savunmaktadır. Herşey, insan onurunun korunmasına, insanın kendisini tüm farklılıklarıyla gerçekleştirmesine, geliştirmesine yönelik olmalıdır. İnsan, hakları ve özgürlükleriyle insandır.

Yerel yönetim seçimleri öncesinde, insan hakları değerlerini paylaştığımız ve bu doğrultuda seçmen karşısına çıkan herkese, başarılar dileriz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın