Yüzleşme ve Özür

Bu metin Hüsnü Öndül’ün Ankara’da 28 Şubat 2015 günü Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür’ün düzenlediği “Bir daha asla geçmişle yüzleşme ve özür sergisi ve söyleşi” etkinliği kapsamında yaptığı konuşmanın yazılı halidir. İlk olarak 11 Mart 2015 tarihinde Bianet’te yayımlanmıştır.

Ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı otoriter/totaliter rejimlere sahip ülkelerde daha çok demokrasiye geçiş süreçlerinde gündeme geliyor yüzleşme/ hesaplaşma ve özür konuları.
“Ağır insan hakları ihlalleri” nitelemesi,  soykırım, insanlığa karşı işlenmiş suçlar, savaş suçları ve yaygın ve sistematik olarak işlenmiş insan hakları ihlallerine yani işkenceler, yaşam hakkı ihlalleri, faili meçhuller, peşin-yargısız- infazlar, zorla kaybetmeler, zorla yerinden etmeler gibi fiillere işaret ediyor.
Böyle ülkeler sürekli olağanüstü koşulları ve sürekli olağanüstü dönemleri (iç savaşlar, ayaklanmaları bastırma harekatları, hak taleplerinin şiddetle, öldürmeler, kaybetmeler, infazlar, hapsetmelerle karşılanması) yaşarlar.
Bu tür ülkelerin sahip olduğu siyasi ve hukuki rejimlerde, cezasızlık politikası oluşturulmuştur ve uygulanır.
Cezasızlık bu tür rejimlere sahip ülkelerde aynı zamanda bir kültür haline de gelmiştir.

Cezasızlık ne demek?
Cezasızlık, ağır insan hakları ihlallerinin faillerinin bulunmaması, soruşturulmaması, kovuşturulmaması, yargılanmaması ve suçlu bulananların cezaya çarptırılmaması halidir.
Evet, bir ‘hal’dir, ‘durum’dur cezasızlık.

Suç ve hukuk
Belirtilen durumlarla ilgili hukukun rolü ve kavramsallaştırma konusu önemli. Ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı dönemlerle,  koşul ve durumlarla ilgili olarak, “Geçmişle Yüzleşme” kavramı da “Geçmişle Hesaplaşma” kavramı da kullanılmaktadır.
Bernhard Schlink (1),
“Suç daima geçmişte kalana ilişkindir. Suçun yalnızca tek tek insanların geçmişteki davranışlarına değil, geçmişe ilişkin oluşu ve tarihin belli bir dönemini tamamen ve üstüne o dönemin ardından gelen bugünü de karartması, Nazi Almanyası sonrası döneme özgü bir tecrübedir. Yahudi Soykırımı’nın karanlık gölgesi geniş bir alana yayılır ve geçmişe ilişkin suç konusunun kuşakları aşarak sürekli gündeme gelmesine neden olmuştur. ”(s. 13) der.
Schlink burada geçmiş dönemin suçunun gölgesinin bugüne uzandığını vurgulamaktadır.
“Geçmişle Hukuk Aracılığı ile Baş Etmek” başlıklı bölümde, “Geçmiş olan, baş edilebilir değildir. O hatırlanabilir, unutulabilir veya bilinç dışına itilebilir. Geçmişin öcü alınabilir, cezası kesilebilir, kefareti ödettirilebilir ve ondan pişmanlık duyulabilir. Geçmiş, tekrarlanabilir de, bilinçli veya bilinçsiz olarak …” (s. 73)
Schlink “Roma hukuku in praeteritum non vivitur”(geçmişte yaşanmaz, Ç.N.) ilkesini kabul eder. Bu ilkenin hukuk uygulaması açısından can alıcı noktası şudur: Geçimlik geçmiş için değil, ancak şimdiki zaman ve gelecek için talep edilebilir. Hukuk felsefesine ilişkin anlamıysa, bizim geçmişte veya geçmişe doğru değil, şimdiki zamanda ve geleceğe doğru yaşıyor olduğumuzdur; hukukun geçmiş yaşamı değil ancak şimdiki gelecekteki yaşamı şekillendirebileceği ve düzene sokabileceğidir. Gerçi geçmişteki haksızlık için zararın tazminine veya bir cezaya hükmedilebilir. Ancak maddi tazminat tam da sadece zarar görmüş veya kaybolmuş mal için bir tazmindir ve kaybı veya zararı ortadan kaldırmaz. Diğer yandan suçun da olumsuzlama olarak kavranması halinde, ceza suçun olumsuzlanmasıdır ancak. Hatta geçmişe etkili olduğu söylenen kanun da aslında geçmişe etkili değildir; etkisini şimdiki zamanda ve geleceğe doğru gösterir. Geçmiş olanla yalnızca ilişkilidir ve hukuk bunu sıklıkla yaptığına ve yapmak zorunda olduğuna göre, ne zaman geçmişe etkili kanundan bahsedilebileceği sorusunu cevaplamak zaten güçtür,” der.
Schlink, “Hukuk, toplumun ve siyasetin geçmiş olanla yaptıkları her şeyde işe koşulabilir. Hatırlamayı destekleyebilir, unutmayı ve bilinç dışına itmeyi de… Hatırlamayı özellikle ceza takipleriyle, tazminatlarla, hakikat komisyonları ve mahkemeleriyle ve incelemelerin belge ve arşivlerde muhafaza edilmesi aracılığı ile destekler; unutmayı ve bilinç dışına itmeyiyse aflarla ve ilgili tema ve tezlerin yasaklanması aracılığıyla…” (s. 75)
Schlink, toplumsal ve siyasal kültürün kimi zaman hatırlama kimi zaman da unutma kültürü olduğunu belirtir.  “Geçmişle baş etme diye bir şey de işte bu anlamda vardır. Geçmiş geçmiş olan değildir, aksine geçmiş olanın, bireysel ve kolektif biyografiyle uyumlaştırılmasının sağlanabileceği biçimde yeniden inşasıdır. (…) geçmişle baş etmenin gerek unutma gerekse hatırlama üzerinden gerçekleşebilir olması sıklıkla gözlemlenebilir. Antik dönemden modern döneme dek unutma kültürleri hep olmuştur” (s. 76)

Geçmişle hesaplaşma
Geçmişle yüzleşme/hesaplaşma kavramlarından hangisinin tercih edilmesi gerektiğine dair tartışmada,  Türkiye’de Mithat Sancar “geçmişle hesaplaşma “ kavramını tercih eder (2). Sancar, hesaplaşma kavramının nötr bir kavram olmadığını ifade eder. “(…) geçmişle hesaplaşma ‘tarafsız’, ‘nötr’ bir kavram olmayıp geçmişle ilişkinin biçim, tarz ve yöntemlerine ilişkin belli bir kabulü içerir. Geçmişle hesaplaşmanın tarafsız bir kavram olmaması, aynı zamanda onun normatif bir kavram olduğu anlamına gelir. (s. 34)
“Gerçekten de geçmişle hesaplaşmayı; tarih merakı ya da intikam silahı olarak değil; insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti değerlerine dayanan bir siyasal kültür ve sistem inşa etme ve toplumsal barışı bu şekilde güvence altına alma hedefine yönelik fikir ve faaliyetler toplamını anlatan kapsamlı bir proje olarak görmek gerekir ” demektedir. (s. 35)

Yüzleşme
Murat Paker ise, “geçmişle yüzleşme” kavramını kullanmaktadır(3).
Paker, yüzleşmenin hesaplaşmadan daha geniş bir kavram olduğunu, hesaplaşmanın yüzleşmenin bir alt başlığı olduğunu belirtir. (s. 188) Paker, yüzleşmenin “öğeleri-aşamaları” olarak, 10 madde halinde değerlendirmelerde bulunur. Bunlar, 1) Güven, 2) eşdeğerlilik ve saygı, 3) bilgi ve hafıza ya da hakikatin ortaya çıkarılması, 4) duygu, 5) anlam, 6) özür ve bağışlanma talebi, 7) tazminat, 8) tamirat, 9) hakların yeniden tanımlanması-yasal düzenlemeler, 10) yeniden ilişkilenme-sosyal adalet.

Özür
Özür konusunda Ayda Erbal(4), dört madde halinde özrün ne olduğu ve neyi içerdiğini bize hatırlatır:
1) Özür dilenecek kabahatin ne olduğunun açıkça ifade edilmesi gerekir. 2) Utanma, tevazu ve içtenlik ifadesi, 3) Kabahati tekrarlamamaya ilişkin niyet ifadesi, 4) Kabahattan dolayı oluşmuş maddi manevi zararı tamir/ onarma

Hakikat komisyonları
Hakikat komisyonları, bütün yukarıda belirttiğimiz koşullar ve durumlar nedeniyle hem hakikati bilme hakkı çerçevesinde hem de onarıcı adalet gereği şimdiye kadar 40’tan fazla ülkede değişik adlar altında kurulmuş kuruluşlardır. Birleşmiş Milletler de bu komisyonların taşıması gereken özelliklerle ilgili rehber ilkeleri yayımlamıştır. Yasayla kurulmuş olmaları, geniş yetkilerin tanınması gereği bu rehber ilkelerde yazılıdır. Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, yayımladığı “Hakikat Komisyonları” adlı kitapta(5) Arjantin, Şili, El Salvador, Güney Afrika Cumhuriyeti, Guatemala, Sierra Leone, Doğu Timor, Peru, Fas, Brezilya, Eski Yugoslavya Bölgesi ve tarihsel uzlaşma komisyonları olarak da Amerika Birleşik Devletleri ve İrlanda örnekleri hakkında bilgi veriyor.

Türkiye ve geçmişle yüzleşme
Türkiye, 1923-1987 döneminde 26 yıl sıkıyönetim askeri rejimi, 1987-30 Kasım 2002 döneminde de 15 yıl olağanüstü hal rejimi altında idare edilmiştir. 92 yılın 41 yılı olağanüstü rejim koşullarında geçmiştir. O dönemlerin yasama faaliyetleri ise etkilerini sonraki yıllarda da sürdürmüştür. Bu dönemlerde  Kürtlere, Alevilere yönelik katliam ve soykırıma varan uygulamaları, İstiklal mahkemeleri uygulamalarını, başta Rum azınlığa yönelik olmak üzere, 6/7 Eylül 1955 tarihli öldürme, taciz, tecavüz, binlerce ev ve işyerinin ve ibadethanelerin talan, tahrip ve yağmaya tabi tutulması, 1 Mayıs 1977 katliamı, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat askeri darbeleri ve bu dönemlerde işlenen, idamlar, işkence ve insanlığa karşı suçlar, Sivas katliamı, 12 Eylül öncesi Sivas, Çorum ve Maraş katliamları ve 1984’ten itibaren süren savaşta özellikle 90’lı yıllardaki zorla kaybetmeler, faili meçhul siyasi cinayetler, yargısız infazlar, cinayetler, işkenceler, 3700 köy ve mezranın zorla boşaltılması gibi suçların faillerinin bulunması, soruşturulması, kovuşturulması, yargılanması ve suçlu bulunanların cezalandırılmaları gerekir.
İHD Diyarbakır Şubesi 348 toplu mezar tespit etmiş ve bu mezarlarda 4201 kişinin cenazesinin bulunduğunu rapor halinde kamuoyuna duyurmuştu. (6)
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Ocak 2013’te “Terör ve şiddet olayları Kapsamında yaşam hakkı İhlallerinin İncelenmesine Yönelik alt Komisyon raporu” yayımladı. Raporda 30 bin 576 kişinin yaşamını yitirdiği bildirilmektedir. Bu sayının daha fazla olma olasılığı da bulunmaktadır. Rapora göre, 7 binden fazla kamu görevlisi, 22 binden fazla PKK’li, 5500’den fazla sivil insan yaşamını yitirmiştir. (7)
Geçmişle yüzleşmede en önemli konulardan birisi de 1915 yılında Ermenilere uygulanan soykırımdır. Soykırımın 100. yılındayız ve hala soykırımla yüzleşilmemiştir. İnkar devam etmektedir. Talat Paşa’nın notlarına göre azalan 972 bin 246 Ermeni nüfusa ne olduğu açıklanamamaktadır.

İHD ve geçmişle yüzleşme/hesaplaşma
İHD 27/28 Nisan 2013 tarihlerinde Kızılcahamam’da, “Kürt sorununun demokratik çözüm sürecinde halkların haklarının tanınmasında İnsan Hakları Hareketinin Rolü Çalıştayı” düzenlemişti. Sonra da 3 Mayıs 2013 tarihinde Sonuç Bildirgesi yayımladı. (www. ihd. org. tr).
İHD, dört ana başlık altında önerilerde bulundu. Anayasa değişikliği, hakikat ve adalet Komisyonu kurulması, çatışma çözümlerinde STK’ların rolü ve barış kültürü oluşturulması İHD önerilerinin başlıklarıydı.

Sonuç
Geçmişle yüzleşme konusunda henüz atılmış adımlar yok. Ceza yargılamaları konusunda temel ve güncel iki sorun yaşanıyor. Bunlardan ilki zamanaşımı, diğeri ise dava nakilleri konusudur. Dava nakilleri konusu sadece 90’lı yıllar cinayet ve kayıp davaları için değil son bir iki yılda kamu görevlileri tarafından işlenmiş yargısız infaz davaları için de geçerlidir. Cezasızlık politika ve uygulamaları değişmiş değil. Cezasızlık bir kültür olarak yerleşmiş durumda. Hukukun üstünlüğü ilkesinin gerektirdikleri yerine getirilmiyor. Yargı bağımsız ve tarafsız değil. Dolayısıyla yapısal sorunlardan söz ediyoruz. Olumsuzlukların giderilmesinin koşulu, yüksek politik iradedir. Geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma için ülkenin anayasal ve yasal sisteminin değişmesi gerekiyor. Hem sistemin hem de kamu otoritelerinin eylem ve işlemlerinin, hukukun üstünlüğü ve demokrasiye, insan haklarına ve azınlıkların haklarına saygıya dayanması gerekiyor. İhlallerin tekrarlanmayacağına dair önlemlerin alınması gerekiyor. Bu doğrultuda bir irade gerekiyor. 

1) Geçmişe İlişkin Suç ve Bugünkü Hukuk, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2012
2) Geçmişle Hesaplaşma, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007
3) Yüzleşmenin Psiko-Politiği, Bir Daha Asla, Geçmişle Yüzleşme ve Özür içinde4, sahife 185. , İletişim yayınları, İstanbul 2013
4) https://azadalik. wordpress. com/2013/. . . /ozur-dilemek-bildiginiz-gibi-deg
5)Hakikat Komisyonları, derleyen Murat Çelikkan, İstanbul, 2014
6) www.ihddiyarbakir. org/Map. aspx
7) www. tbmm. gov. tr/komisyon/insanhaklari/

Bir cevap yazın